Deprem Karşılaşması ve Türk Anası
Geçen hafta Antalya’ya gitmiş Pazar günü de yazımı yazıp köroğlu ile etrafı düzenlemeye başlamıştık
Bu arada yeni internet ile dostluğumuz başlayan Yozgatlı emekli öğretmen Sayın Abdullah Beybi Beyefendi ile internette fikir teatisinde bulunurken birden yerimden oynamaya ve bina sallanmaya avizeler duvardan duvara vurmaya başladı!
Deprem başlamıştı ama ne yapacaktık?
Olduğu gibi her şeyi ki, bilgisayarı da açık bırakıp tehlikeli olsa da sekizinci kattan inebilmek için çalışmakta olan asansöre binerken tabii bizi Yaradan ve bizi terbiye etmeyi de göz önüne sürebilen yüce Yaradan’a dualar bin bir parça idi.
Asansör aşağı indirip dışarı çıktığımızda herkes dışarıda binaların sallanışına bakarken, içlerinden inanan ve belki inanıyorum dese de kaidelere uymayanlardan olanlar bile Yüce Yaradan’a yalvarıyordu.
Tabii dışarıda uzun müddet durunca bilgisayarda nasibini almış ki. Kumandalar çalışmayıverdi.
Hâlbuki yazı yazılıp gönderilecekti! Eski atılmış bilgisayar geldi aklıma onunla yazayım dedim.
Oda epeyce yorduktan sonra internete de bağlanabildim ve şöyle bir masa üstünde gezinti yapınca 2000 yılında yazdığım “Türk Anası” ile ilgili yazımı yarı gülümseme içinde okudum!
Yazıyı yazdım ama eski bilgisayarda gönderme yapmayıverdi
Çırpınma fayda vermedi gazeteye Tlf. la durumu anlattım ve onarım sonu ancak bugün göndermiş olabildim.
***
Ne günler görmüştük ne günlere geldik.
Dün başörtülülere yapılan anlaşılmaz işlemlerden vazgeçiliş ola ki ordu evlerindeki düğünleri bırakın bizzat Askeri erkân komutanları başarılı öğrencileri içtenlikle kutluyorlar. Bu anlayışı tebrik etmemek imkânsız.
Bilgisayar işlemi zorluğu ile fazla bir şey yazamadan yıllar evveli yazımdan önemli kısımları yeniden bir ortam tekrarı değil o günleri de unutmamak için hoşgörünüzle sunayım sizlere.
***
Türk Ana ve Kadını’nın tarihçesi
“Geçen haftamız “Kadınlar Günü” olarak toplantı konferans, ziyaret ve yürüyüşlerine sahne oldu.
Kimi kadının tarihçesini anarak onu Türk medeniyetinde ki kadınlığından da öte ANA’lığını yüceltti,
Kimi modernliğe batı medeniyetine uyanları yükseltip onları bilgili ilimli yaparken Türk medeniyet ve görgülerini devam ettirenlere sıkma baş veya türbanlı isimleri takarak bilgisizliği ve zekâsızlığından dem vururken Cumhuriyet ve laiklik elden gidiyor(!) düşüncesi altında,
Onlara hayat tanınmamasına kadar vardırdı konuşma ve yürüyüşlerinde
Kimi bununla da kalmadı yazılı şikayette bulunup “..onların gidişatlarına asla izin vermeyeceklerini(!)” belirtti.
***
…. Ama hepsi bu vatanın evladı idi. Yıllar öncesi bu vatanı esaretten kurtarmada büyük rol oynayan, kendilerine göre de demokrasiyi sağlayan büyük Türk kadınının sayesinde hür yaşamakta idiler ama,,,
Nedense aynı analardan doğan kardeşlerini “batılı gibi olmayıp(!) (halbuki batıda da milli kıyafetini devam ettirenler vardı ve hür yaşam içinde idi) milli ve manevi giysi içinde olanların yerden yere vururken”, onların yaşamda, ilimde ilerlemesine karşı gelip evlerde hapis hayatı sürmesi ve sokağa çıkmaları bile kanunen yasaklaması peşinde olmaları anlaşılır gibi değildi.
Hal bu ki madalyonun o bir yüzü hiçte öyle değildi. O giysiler içinde olanlar, bombayı taşırken belki kendisinin de sırtında sarılmış olabileceği de var sayımlı olan…
Kurtuluşu zafere dönüştüren Türk kadını…
Ve onların da Anneleri, Büyükanneleri idi.
Ecdadının inancını ve kendi medeniyetlerini nasıl bu kadar unutabilir diye düşüncelere dalıyordu insan!..
Hele bir konuşmacının söyleşisini orada oturanlar nasıl suskunlukla karşıladı? Ata analarına yapılan medeniyet hatta insanlık dışı benzetimleri içinde oluşumuna ses vermeyip üstelik alkışlamaları!…
Orada bulunanları bırakınız TV’ler de seyredenlerden de bir karşıt gelmemesi!…
…. Bir zamanların en yüksek mahkeme başkanı hukukçumuz ve Atatürkçülüğü kimseye bırakmayan insanımız…
Karşısında oturmuş kadın topluluğuna karşı heyecan içinde el kol sallayarak tehdide bile varan sözleri ile ne diyordu?
Bendeniz yazmaya utanıyorum ama hakikati söylemeden de geçemiyorum.
“… O Türban takanlar sıkma başların altında ki beyinler bomboştur. D…. Kadar akılları yoktur. Laiklik ve cumhuriyet karşıtlığından başka bir şey bilmezler…”.
Daha pek çok hakaretleri ile yarım saat süren söyleşişini ben yazmaktan utanıyorum ama demek ki o ileri bir hukukçu olarak hiç çekinmeden yetmiş milyonun en az kırk milyon Türk kadınını böyle tarif ediyordu.
….
***
Hepimiz analarımızı dolayısı ile başı kapalı veya açık Türk kadınımızı sever onlara saygı duyar birini sevip diğerini yerden yere vurmayız ve vurmamalıyız.
Ne yazık ki kendi görüş ve yönlerimize göre sadece görüntülere saplanıp kalırız. İşte bunu bir atabilip kardeşliğimizi vurgulayıp daha ileri adımlar atmada yarış yapsak ilmimizi ilerletip faydalar sağlasak?
O tarif ettiği kafası boş dediği nice kadın ve kızlarımız, bırakın Doktor, çeşitli kolda Mühendis, Eczacı, Öğretmen, bıraksalardı çoktaaan Rektör bile olabilirlerdi,
Önde gelen iş adamları arasına bile karışıp hem cinslerine taş çıkartmaktalar....
***
Ya tarihi misyonları?
Onların başka yönde de daha ileri becerilerini, değerlerini, yaşamlarında neler meydana getirdiklerini, kısaca tarihi şahsiyetlerini, kaç kişimiz bilir ki?...
….
Birkaç yıl evveli Türk Kadını’nın tarihteki oluşumlarını anlatan konferansta bulunmuştum.
Konferans salonunu hınca hınç dolduranların % 90’ını kadın ve genç kızlar oluşturuyordu.
O meşhur dernek başkan ve üyeleri namevcut iken baylar ve gençlerimizin az olması dikkat çekiciydi. Konferans sözcüsü Araştırmacı Sayın Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı, konuşmasın da vurguladığı noktalar vardı. “...Yerine göre kadın erkek ayrımının yapıldığı, yerine göre iki cinsten birinin sömürüldüğü ve yerine göre kadın konusunda yaratıcı iradeye ters bir tavır takınılarak tarihî bağlarımızın zedelendiği gelişmelerle karşı karşıya geliyoruz...
“Ana hakkı tarih hakkıdır. Ebu’l gaziden öğrendiğimiz gibi, Türk kadını birçok Türk yurtlarında, BEYLİK yapmıştır. Selçuklu veziri Nizam-ül Mülk, Devlet işlerinde Hakan ve Türkmen padişahlarının, hatunlarından fikir aldıklarını belirtir. İstiklal savaşında kadının rolü çok büyük olmuştur…”
“Türk milletini yücelten şereflendiren olgu, onu tarihin en eski dönemlerinde, Allah ve Peygamber sevgisi yanında Türk ananesi ile yetiştiren şahsiyetli Türk analarından oluşmuştur.
Bir Şahap Hatun vardır ki; Bugün kadın haklarından bahsedenler onun eline su bile dökemezler. Oğlu adına hilafetin başına geçen bu ana, o zamanın kadınlarını, devletinin büyük kademelerine getirmiş, bugünkü Anayasa Mahkemesi niteliğinde olan zamanın en yüksek kadılığının başkanı kadın olmuş, ayrıca Hazar (sulh) ve sefer (harp) de en ileri yüksek mevkilerde eğitim vererek daima örnek olmuştur. Maide Hatun, Türk devri açmıştır. Şuca Hatun verdiği eğitimle Halife El-Mütevekkil’i yükseltmiştir...”
Sayın Prof. Kitapçı son sözünü şöyle noktaladı.
“Türk Milletini yücelten, şereflendiren, Türk anasından başkası değilmiş. Sizde onları örnek alın. Onlara uymaya çalışın...”
….
….
***
Asırlar önce olan bu olaylar, Türk anasının büyüklüğünü, ne kadar değer verildiğini göstermekte….
İle son cümleyi yazmışım
“Ne dersiniz?”
Diye!..
***
Tüm Dünya Müslüman kardeşlerin Mirac Kandili’ni tebrik eder, hayırlara ve duaların kabulüne vesile olmasını ve sağlık esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.