Demokrasi etkisi
"Bazı insanlar için bir gün; iki saattir” dedi, seçimde oy kullanacak olan ve şöyle devam etti sözüne: “On iki saat mesaide, iki saat ulaşımda, sekiz saat de uyku ve zaruri ihtiyaçlar için olunca kalıyor bize iki saat”…
Gece vakti saat 1’de işten yorgun vaziyette eve dönen adam direk yatağına uzanıp uykuya dalmıştı. Ertesi günün tatil olması ile iki haftada bir gün rahat uyku uyuma lüksüne sahip olan bu adam; oy kullanmak için sandık başına öğleden sonra gitmeye karar vermişti.
Öğlen ezanlarının da zorlaması ile uyanmak için biyolojik saatini bekleyemeyen adamın yatağından kalkıp hazırlanması yaklaşık yarım saat sürmüştü. Evinden çıktığında ise saat 12 buçuğu elli falan geçiyordu.
Evde kahvaltı yapmaya zaman bulamayan bu adam, oy kullanacağı yere gitmeden evvel yol üstünde bir yerde karnını doyurmak istemişti. Yol güzergâhında yan yana duran üç tane lokanta gören bu adam hangisine gireceğine karar verememişti. Sert darbe alan boksörün rakibini üç tane görmesi sonucu ortadakine saldırdığı gibi –gerçekte böyle oluyor mu bilmiyorum; bende “Rocky” filminde görmüştüm- bu da ortadaki dükkâna girmeye karar vermişti.
İçeri girip masaya oturduktan sonra ağız tadı ile kuru-pilav yemek için siparişini verdi. Bu siparişten sonra beklentisi güzel bir kuru fasulye, tane tane pişmiş pirinç pilavı, çıtır çıtır susamlı ekmek, kokusu ile mest eden turşu ve şık bir kaşık ile şık bir çataldı. Lakin beklentisi ile gerçekler birbirini tutmadı. Zaten bu ikili hiçbir zaman birbirini tutmaz; hep bir münakaşa, hep bir muhalefet halindedirler…
Kısa süre sonra garson tarafından getirilen serviste önüne bir tabak kuru fasulye ile bir tane de tenekeden imal çatal konuldu.
Bu duruma itiraz eden adam diğer istek ve beklentilerini de talep edince garson: “Bizde sadece kuru fasulye ile çatal var efendim. Sağdaki dükkânda ise kaşık ile turşu, soldaki dükkânda ise ekmek ile pilav... Bütün bu isteklerinizi bir yerden bulmanız mümkün değil” deyip, masanın başından ayrıldı.
Aldığı bu olumsuz cevap karşısında ağız tadı ile bir kuru-pilav yiyemeyen bu adam hem aç kalktı masadan, hem de iki haftada bir gün olan tatil günü mahvoldu.
Bu sinir haliyle lokantadan ayrılıp oy kullanacağı sandığın olduğu yere giden adamın gözü açlıktan dolayı simitçileri gözlüyordu. Onların tezgâhındaki simitlerin de susamsız olduğunu görünce simitten de vazgeçti. Simitlerin neden susamsız olduğunu da sormak istemiyordu. Çünkü alacağı cevabı tahmin ediyordu. Hem simidin hem de susamın bir yerde olmayacağını o da düşünmeye başladı ve bu duruma yavaş yavaş hak verip inanır da oldu.
Aç kalmış halde oy kullanacağı yere varıp, bu ruh hali ile hem pusulayı hem de mührü aynı anda bulamayacak olmanın vermiş olduğu endişeyle içeri girdi. Ama ne görsün! Hem pusula var hem de mühür… Gözlerine inanamadı aç kalmış adam. Büyük bir heyecanla pusulayı ve mührü alıp oyunu kullandı ve çok sevinçliydi. Çünkü bugün bir işi yolunda gitmişti.
Oyunu kullandıktan sonra ise hakikat ile yine yüzleşti aç kalan bu adam.
Karnı şiddetle zil çalıyordu, ertesi gün 12 saatlik mesai ve 2 saatlik yolculuk onu bekliyordu. Kendisine yine uyku ve zaruri ihtiyaç süreleri dahil günde 10 saatlik zaman kalıyordu. Aylık maaşı ise yine yetmiyordu ona ve ailesine, bir ay boyunca.
Demokrasi etkisi…
Önce kısa bir sevinç ve sonrası malum…
“Demokrasilerde sorun kişilerin ne söylediklerinin değil, ne hissettiklerinin yeterince algılanamamasındadır” dedi, Üstad Ömer Lütfi METE, Allah rahmet eylesin.
Birde şöyle düşünün: “Yirmi dörtlüleri de dahil olmak üzere, suluboyaların içinden çıkan fırçalar
neden kötü olur”.
“Param varrr, pulum var… Restorana gidip canımın istediğini yiyorum” dedi, paranın yenilmeyen bir şey olduğunu yeni yeni anlayan. “Canının istediğini değil! Sana sunulan menüden canının istediğini yiyebiliyorsun” dedi, nefsinin her isteğine uymayan.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.