Cami Adabı
“Başlıkta ‘adab’ kelimesi geçtiğine bakmayın” dedi; haddini bilmeye çalışan. “Haddini bilmeyen insanların gani olduğu şu dünyada sen haddini bu şekilde aşmışın, çok mu?” dedi; haddin ne olduğunu bilen.
“Gerçek şu ki; otogarlar düğün salonlarından daha samimi sarılmalar görmüştür ve hastane duvarları da cami duvarlarından daha fazla inanan” dedi; zarif bir şair olan rahmetli Cahit ZARİFOĞLU.
İnsanın saygısı ve samimiyeti; görgüsü ve muhabbeti ile alakalıdır. Görmek ve muhabbet bazen göz ve dudak ile bazen de kalp ve gönül ile yapılır. “Hangisi daha gerçekçi, hangisi daha samimi?” dedi, dilsiz olan. “Ben de bilmiyorum” dedi, kulakları duymayan.
Cami adabı ile ilgili zikredeceğim kelamların kaynağı tamamen kendi görüşümdür. Hiçbir ayet, hiçbir hadis ve hiçbir içtihat bu kelamlarda referans alınmamıştır. Lakin onlardan ilham alınarak, iyi niyet ile yazılmaya çalışılmıştır. Bu söyleyeceklerim İslam’ın kaidelerine aykırı ise ikaz edilmek benim için büyük bir nimettir. Söylediklerim İslam’ın kaidelerine aykırı değil ise ikaz edilmek benim için söz israfı, zaman kaybı ve çokbilmişliğin tezahürüdür.
Camilerimizde; insan kaynaklı rahatsız edici durumlardan acilen düzeltilmesi gereken bazıları yazının devamında zikredilmiştir.
Buyurun okumaya ve düşünmeye…
Ey cemaat!
Abdestinizi alıp camiye gelirken; yolda lütfen sigara içmeyin. Zira içeride çok kötü kokuyorsunuz ve bizi ciddi manada rahatsız ediyorsunuz.
Bazı kişilerin caminin avlusunda sigara içtiğini görüyorum. Lütfen edeb sınırlarını bu şekilde aşmayın. İllâ bir şeyi aşacaksanız kendinizi aşın.
Özellikle Cuma vakitlerinde; hoca içeride vaaz verirken abdestli kardeşlerimin cami avlusundaki bankta oturup muhabbet ettiklerini görüyorum. Bu boş muhabbetinizi namaz sonrasına saklayın, içerideki dolu muhabbeti dinleyin.
Camiye girerken ayakkabılarınızı rafa düzgün şekilde koyun ve başka insanların ayakkabısına zarar verecek şekilde ayakkabınızı hatalı park etmeyin.
Camiye girmeden evvel cep telefonunuzu kapatın ve içeriye girip yerinizi aldıktan sonra ise o makine ile irtibatınızı kesin.
Cuma ve bayram namazı gibi talebin yoğun olduğu zamanlarda cemaate kolaylık için ilk gelen kişi, imamın arkasında yerini alsın ve sonra gelen kişiler ortadan kenarlara doğru safı tamamlasın. İlk saf dolmadan ikinci safta yer işgal edilmesin. Böylece saflar bu mantık ile tamamlanır ve “lütfen ön saflara ilerleyelim” gibi iğrenç anonslar ile cemaatin huşusu bozulmaz.
Vaaz veya hutbe dinlenirken kendi aramızda konuşmayalım, başkalarının arasında da konuşmayalım. Tabi kendi kenarımızda ve başkalarının kenarında konuşmamız da hoş olmaz. Anlatana saygınız yoksa anlatılana saygınız olsun.
Saflarımızı düzgün tutalım ve eğri büğrü durmayalım diyemeyeceğim. “Bilmiyorum; saflarımız öyle olduğundan mı biz böyleyiz; yoksa biz böyle olduğumuzdan mı saflarımız öyle” dedi; kalplerimizin bölük pörçük olduğunu, sayımızın çok ama çerçöp gibi olduğumuzu söyleyen dertli genç.
Farz namazından sonra sünnet namazını kılarken, insanların camiden çıkışına mani olacak şekilde namaza durmayalım. Bazı kişiler kapının dibine durup sırtını da duvara yaslıyor. Sırtını duvara yaslayan o kişi namazını bitirmeden kimse dışarı çıkamaz. Bari sırtını duvara yaslama da arkandan geçsin dışarı çıkmak isteyen cemaat.
Namazın sünnetini eda ederken okuduğumuz sureyi sadece kendi duyacağımız şekilde okuyalım. Etrafımızdaki insanlara rahatsızlık vermeyelim. Birde namaz kılarken gözümüz secde yerinde olsun. Namaz anındayken camiden çıkan insanları izlemeye gerek yok.
Safların sevap dereceleri ön saf’dan arka saf’a doğru azaldığı malumdur. Lakin cemaatteki centilmenler; öndeki safta bir yer boşalınca o boşluğu birbirlerine ikram ediyorlar. Bu da ilginç bir durum…
Camiden çıkarken, cemaat ayakkabısını raftan alıp yere bir bırakıyor “şılakkk” diye bir ses çıkıyor ve toz duman oluyor her yer. Yapmayın böyle! Zahmet olacak ama biraz eğilin! Ayakkabınızı kibarca yere koyun! Yeri de incitmeyin, kulakları da, gönülleri de!
Ayakkabınızı giydikten sonra ise kapının ağzında bekleyip savaş alanını izleyen komutan gibi durmayın. Hemen uzaklaşın kapının ağzından. Arkadan akın akın insanlar geliyor. Ezecekler sizi!
Camiye girerken kapattığın cep telefonunu, caminin avlusundan çıktıktan sonra aç lütfen. Hem ayakkabını giyip hem de telefonu açmaya çalışmak gereksiz yere kendini zorlamaktır, gereksiz güç ve enerji kaybıdır. Aynı anda iki iş yapmaya gerek yok ki. Mesela ben de merdivenden çıkarken sakız çiğnemiyorum. Aynı durumu sigarayı yakma konusunda da gösterin. Avludan çıkınca yakın o tütünü.
Zamanın modası belki de fitnesi “tabureler”. Amcam eğer belin, ayağın veya başka bir uzvun sakat ise ruhsatlısındır; gelme camiye! İllâ geleceğim diyorsan da tabureni eline alıp en ön safa yerleşme. Arkada bir yerde gözlerden uzakta dur.
Kışın radyatörün dibinde, yazın da söğüt ağacının gölgesinde kendine sabit yer edinen cemaat! Böyle yapmayın! Öndeki saf tamamlanmadan, arkada saf oluşturulmaz ve tek kişilik saf olmaz.
Cuma saati cemaate musallat olan uykuyu şeytanın kandırması deyip içeride oksijen azalmasını görmemezlikten gelmeyelim; caminin havalandırılmasına dikkat edelim. Şeytanı da aşırı derecede günah keçisi yapmayalım; biraz da kendimize bakalım. İtiraf edelim ki o ara gelen uyku da ne tatlı oluyor öyle.
Cemaatten bazı kişilerin, camiye gelirken süründüğü ağır kokular genelde rahatsız edici oluyor. Gençlerin ağır parfümlerine bir nebze katlanılıyor ama insanlarımızın hac ve umre ibadetinden dönerken misafirlerine dağıtmak için koliyle getirdikleri o kokular yok mu… Onlar gerçekten mide bulantısı ve baş dönmesi yapıyor.
Cemaatin camiye gelirken giyim kuşamına da dikkat etmesi gerekiyor. Temiz giyinmek yetmez, edebli giyinmek de lazım. Ayrıca üzerinizdeki elbise cansız mankenler gibi bedeninize tam oturmasın, biraz geniş olsun. Çünkü siz canlı bir varlıksınız ve hareket ediyorsunuz; eğiliyorsunuz, zıplıyorsunuz, yürüyorsunuz… Zira secdeye varırken açılan belinizi görmek, çamaşırınızın rengini görmek ve çamaşırınızın markasını öğrenmek istemiyoruz. Zaten o an keşke okuma yazmam olmasaydı dedirtiyorsunuz. Üzerimizdeki elbiselerde abuk subuk yazılar, namaza mani olan tuhaf tuhaf resimler olmasın. Özellikle bu olumsuz durum tişörtlerde çok oluyor.
Camiye ıslak ayaklarımızla ve çorapsız şekilde girmeyelim. İnsanların secdeye varacağı o yerlerde sizin ıslak ayağınızın izi oluşuyor. Bu iğrenç durumlara sebep olmayalım.
Camilerin değişik yerlerinde bulunan; uyarı yazılarını ya kaldıralım ya da daha medeni ve daha edebi hale getirelim. Bazı uyarı yazıları şöyle… Giriş kapısının üzerinde: “Lütfen kapıyı ve cep telefonunu kapatalım. Camimiz klimalıdır”. Yanına da Ericsson T18 marka cep telefonu resmi, üzerinde de çarpı işareti. Şimdiki gençler o telefonun resmini gördüğünde arkeolojik buluntu zannediyor. Onun yerine dokunmatik ekranlı bir cep telefonu resmi falan koyun. Klimanın üzerindeki uyarı yazısı ise daha ilginç: “Aleti görevliden başkasının kullanması yasaktır”.
Saydığım bu maddeler camilerde bazı rahatsız edici durumlardır. Umarım yanıldığım, cahilce söylediğim veya naslara ters düşen bir şey zikretmemişimdir. Böyle bir durum var ise de doğrusunu öğrenmeye hazırım; nefsimi ayağımın altına alarak. Zira bilmemek ayıp değil, bilmezlikten gelmek ayıp.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.