Bu İş Bitmemeli
Son birkaç günün en flaş gelişmesi, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un tutuklanması oldu.
İstanbul merkezli irikıyım basına bakılırsa bu iş, yani bir Genelkurmay Başkanının mahkemece tutuklanması, 1960 ihtilal günlerindeki uygulama hariç tutulursa ilk defa oluyor.
Sonucun buraya gelmesi ıslak imza sahibi Dursun Çiçek’in amirlerini işaret eden/suçlayan ifadeleri ile olmadığı gibi, İlker Başbuğ’un “İnternet Andıcında bahse konu edilen internet siteleri benden önce faaliyete geçirilmişti, ben kapattım” diyerek kendisinden önceki Genelkurmay Başkanını da zımnen suçlaması bu işin sonucunu getirmemeli.
Yani konu internet andıcı ile başlayıp, internet andıcı bitirilmemeli.
Bizler eski Genelkurmay başkanlarının tutuklanmasından zevk alacaklardan değiliz ama bu iş sadece İlker Başbuğ ile sona erdirilmemeli.
Türkiye tam anlamı ile bu darbe süreçleriyle yüzleşecekse, yargılama emekli ve muvazzaf subay astsubaylarla bırakılmamalı ve onların en üst amirleri ve komutanları olan kişilerde bu yargılamaya dâhil edilmelidir.
Bir daha asla 27 Mayıslar, 12 Martlar, 12 Eylüller, 28 Şubatlar ve 27 Nisanlar istenmiyorsa
“Sırada Kim Var?” diye beklemeden 1960 ihtilalinden başlamak üzere ve 28 Şubat post modern darbe süreci başta olmak üzere, son yargılamaya konu olan ihtilal ve darbelerin kudretli generalleri de kapsam dâhiline alınmalıdır.
Bu süreç sadece askeriye ile de kalmamalı ve 1960 yılında başladığına inanılan darbe sürecinin bir daha hiçbir şekilde yaşanmaması hedefleniyorsa yapılması gereken esas hamle, başarılı olsun olmasın ve adı ne şekilde telaffuz edilirse edilsin, klasik ve post modern tüm darbe girişiminde bulunanlar ile o darbe girişimine karşı kanuni görevlerini hakkıyla yerine getirmeyenlerin tümü bu yargılama sürecine dâhil edilmelidir.
Abdullah Çatlı, Alaattin Çakıcı, yeşil lakaplı Mahmut Yıldırım gibi sonradan gayri kanuni olduğu iddia edilen kişileri devlet bünyesinde barındıran Başbakanlar, Bakanlar, Müsteşarlar ve Genel Müdürler de bu yargılamaya dâhil edilmeli.
Bir zamanlar kamuoyunda 28 Şubat süreci sırasında 5’li çete olarak adlandırılan sivil(!) inisiyatif, yani Türk-İş, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, İşveren Sendikaları Konfederasyonu, DİSK ve Türkiye Esnaf Konfederasyonunun üst yöneticileri bu gün farklı düşünüyor olsalar da, ibret-i alem için bu yargılamaya dahil edilmeli.
Refah Yol Hükümeti döneminde, 28 Şubat adı verilen Post Modern Askeri darbe adına kimi gazeteci ve yazarlar için ruhsal tacizlere kadar varan bir kâbus ortamı oluşturan gazete patronu, gazete yöneticisi ve medya gurubu idarecileri de yargılamaya dâhil edilmelidir.
Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık yaptıkları dönemde Türkiye’nin geleceği için zaman zaman çok tehlikeli sonuçlar doğurduğu söylenen Talabani ve Barzani’ ye TC pasaportu ve kimliği verenler dâhil edilmelidir.
Yani demek istenen o dur ki; Sadece eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ post modern darbe teşebbüsünün yöneticisi olarak görülüp terör örgütü yöneticisi olmak ve darbeye teşebbüs suçlarını işlediği iddiasıyla sevk edildiği mahkemede tutuklanmasıyla kalmamalı.
Yani sözün özü olarak demek istenen şudur:
Kendilerinin Cumhurbaşkanı seçilmesiyle ömrübillâh anayasal dokunulmazlık zırhı kazandığını zannedenler asıl bu yargılama sürece dâhil edilmeli ve bağımsız mahkemelerde yargılanmalıdır.
Size çok uçuk gelebilir ama bu gün toplumun önemli bir kesiminin sözcüsü durumunda olan sivil toplum kuruluşlarında yüksek sesle seslendirilmeye başlanan düşünce şudur:
“Demirel yargılanmadan bu iş bitmez/bitemez/bitmemeli.
Çünkü biz farkında olmasak da ilk kurşunu da, son kurşunu da yani bizi yıkan asıl kurşunu o taraftan yedik yıllarca.”
İstanbul merkezli irikıyım basına bakılırsa bu iş, yani bir Genelkurmay Başkanının mahkemece tutuklanması, 1960 ihtilal günlerindeki uygulama hariç tutulursa ilk defa oluyor.
Sonucun buraya gelmesi ıslak imza sahibi Dursun Çiçek’in amirlerini işaret eden/suçlayan ifadeleri ile olmadığı gibi, İlker Başbuğ’un “İnternet Andıcında bahse konu edilen internet siteleri benden önce faaliyete geçirilmişti, ben kapattım” diyerek kendisinden önceki Genelkurmay Başkanını da zımnen suçlaması bu işin sonucunu getirmemeli.
Yani konu internet andıcı ile başlayıp, internet andıcı bitirilmemeli.
Bizler eski Genelkurmay başkanlarının tutuklanmasından zevk alacaklardan değiliz ama bu iş sadece İlker Başbuğ ile sona erdirilmemeli.
Türkiye tam anlamı ile bu darbe süreçleriyle yüzleşecekse, yargılama emekli ve muvazzaf subay astsubaylarla bırakılmamalı ve onların en üst amirleri ve komutanları olan kişilerde bu yargılamaya dâhil edilmelidir.
Bir daha asla 27 Mayıslar, 12 Martlar, 12 Eylüller, 28 Şubatlar ve 27 Nisanlar istenmiyorsa
“Sırada Kim Var?” diye beklemeden 1960 ihtilalinden başlamak üzere ve 28 Şubat post modern darbe süreci başta olmak üzere, son yargılamaya konu olan ihtilal ve darbelerin kudretli generalleri de kapsam dâhiline alınmalıdır.
Bu süreç sadece askeriye ile de kalmamalı ve 1960 yılında başladığına inanılan darbe sürecinin bir daha hiçbir şekilde yaşanmaması hedefleniyorsa yapılması gereken esas hamle, başarılı olsun olmasın ve adı ne şekilde telaffuz edilirse edilsin, klasik ve post modern tüm darbe girişiminde bulunanlar ile o darbe girişimine karşı kanuni görevlerini hakkıyla yerine getirmeyenlerin tümü bu yargılama sürecine dâhil edilmelidir.
Abdullah Çatlı, Alaattin Çakıcı, yeşil lakaplı Mahmut Yıldırım gibi sonradan gayri kanuni olduğu iddia edilen kişileri devlet bünyesinde barındıran Başbakanlar, Bakanlar, Müsteşarlar ve Genel Müdürler de bu yargılamaya dâhil edilmeli.
Bir zamanlar kamuoyunda 28 Şubat süreci sırasında 5’li çete olarak adlandırılan sivil(!) inisiyatif, yani Türk-İş, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, İşveren Sendikaları Konfederasyonu, DİSK ve Türkiye Esnaf Konfederasyonunun üst yöneticileri bu gün farklı düşünüyor olsalar da, ibret-i alem için bu yargılamaya dahil edilmeli.
Refah Yol Hükümeti döneminde, 28 Şubat adı verilen Post Modern Askeri darbe adına kimi gazeteci ve yazarlar için ruhsal tacizlere kadar varan bir kâbus ortamı oluşturan gazete patronu, gazete yöneticisi ve medya gurubu idarecileri de yargılamaya dâhil edilmelidir.
Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık yaptıkları dönemde Türkiye’nin geleceği için zaman zaman çok tehlikeli sonuçlar doğurduğu söylenen Talabani ve Barzani’ ye TC pasaportu ve kimliği verenler dâhil edilmelidir.
Yani demek istenen o dur ki; Sadece eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ post modern darbe teşebbüsünün yöneticisi olarak görülüp terör örgütü yöneticisi olmak ve darbeye teşebbüs suçlarını işlediği iddiasıyla sevk edildiği mahkemede tutuklanmasıyla kalmamalı.
Yani sözün özü olarak demek istenen şudur:
Kendilerinin Cumhurbaşkanı seçilmesiyle ömrübillâh anayasal dokunulmazlık zırhı kazandığını zannedenler asıl bu yargılama sürece dâhil edilmeli ve bağımsız mahkemelerde yargılanmalıdır.
Size çok uçuk gelebilir ama bu gün toplumun önemli bir kesiminin sözcüsü durumunda olan sivil toplum kuruluşlarında yüksek sesle seslendirilmeye başlanan düşünce şudur:
“Demirel yargılanmadan bu iş bitmez/bitemez/bitmemeli.
Çünkü biz farkında olmasak da ilk kurşunu da, son kurşunu da yani bizi yıkan asıl kurşunu o taraftan yedik yıllarca.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.