Bizim mahalleyi de kirlettiler!
Cumartesi günü Ankara'daydık...
Basın İlan Kurumu Anadolu Gazete Sahipleri Temsilciliği seçimleri vardı...
Türkiye’yi olduğu gibi, bizi de ilgilendirdiği için oradaydık...
Onca fitneciliğe fesatlığa rağmen, Selçuklu Yayın Grubu Yönetim Kurulu Başkanı sevgili Mustafa Arslan güven tazeledi, sağduyu sahibi gazete sahiplerinin teveccühü ile genel kuruldan 'yola devam' kararı alarak çıktı...
Sevindim...
Emeğin, alın terinin ve uykusuz gecelerin sabahın alacasına bağlandığı günlerin aydınlığa dönüşüne...
Üzüldüm...
Bizim mahallenin kendi ayağına kurşun sıkmasına...
***
Her neyse, geçelim…
Lafı da uzatmayalım…
Tuncer Mengeç'i bilenler bilir…
Telefonla olsa da 2 satır hasbihal ettik…
Tuncer abi türkçeyi çok iyi kullanır…
Yeni Meram Gazetesi’ndeki yazıları hala akıllardadır…
Öylesine sağlam yazıları var…
Ama ne yaptık, ne ettiysek Tuncer Mengeç'i bizim mahallede tutamadık…
Nasıl tutalım?
Mahallenin hali içler acısı…
'Kir'den ve 'pas'dan geçilmiyor!
Dökülmesi de cabası…
Çünkü nerden geldikleri belli olmayanlar istila etmiş mahalleyi…
Birbirlerine selam vermiyor...
Birbirlerinin derdiyle dertlenmiyorlar...
Anlayacağınız, fitneci fesatçılarla, kanı on para etmeyen haremzadelerin elele verdiği, sırt sırta dayandığı bir mahalle olmuş bizim mahalle...
Böyle olunca da, eli kalem tutan, pisliğe bulaşmamış insanı tabi ki bizim mahallede zor bulursunuz…
Hadi gelsin de Tuncer abi ya da Tuncer abi gibi dik duruşlular bu mahallede barınsınlar, yazı yazsınlar!
Hem nasıl barınacaklar, hem ne yazacaklar?
Mahallenin pisliklerini mi?
Kendi ayağına kurşun sıkan mahalle sakinlerinin iğrenç ilişkilerini mi?
Dostluğu mu, arkadaşlığı mı, mesleki dayanışmayı mı, şehir milliyetçiliğini mi ya da şehir sevgisini mi?
Sahi hangisini?
Onun için de kapattılar gönül kapılarını...
İndirdiler kepenkleri...
Ve bir daha da dönmemecesine terkettiler mahalleyi...
Mesleğe sonradan bodoslama dalanlar, yukarıda altına çizdiğim güzel “hasletlerin” yerine “hasetlik” tohumlarını ektiler...
Öyle kirliler ki!
Onun için yanlarından geçenler, sofralarına oturanlar, çeşmelerinden su içinler, selam verenler bile kirleniyor…
İçinde olanlar kirlenmez mi?
Tuncer abi ile sohbet ederken, güzel bir laf etti...
Çok hoşuma gitti...
“Pire büyüdü bit oldu, enik büyüdü it oldu” dedi...
Ben çok tuttum...
“Haddini bilmeyen kirli insanlarla doldu bizim mahelle” demeye getirdi lafı Tuncer abi...
Hani Hazreti Mevlana'ya sormuşlar ya...
O kadar yazarsın, o kadar okursun, ne bilirsin?
Mevlana şu muhteşem cevabı verir:
'BEN HADDİMİ BİLİRİM...'
Daha ne desin ki...
Anlayacağınız, haddini bilmeyenlerle doldu, kirlendi bizim mahalle...
Bundan bir süre öncede yazmıştım...
Hiçbir zaman, elmalarla armutların, dahası at izi ile it izinin birbirine karıştığı böyle bir dönem olmamıştı...
Bundan sonra ne mi olur?
Tuncer Mengeç gibi Allah'ın iki yürek verdiği komşular, mahalleyi terk ettikçe, bu mahalle daha da kirlenecek ve yaşanmaz bir hale gelecek...
Keşke gitmeselerdi mahalleden...
Keşke dayanabilseler, itiraz edebilselerdi...
Ama gittiler.