BİR RAMAZAN ÖYKÜSÜ
Kâinâtın Mutlak Sâhibine karşı bilerek veya bilmeyerek işlediğimiz günahlar, ibâdetlerimizdeki eksiklikler, her çeşit sorumluluklarımızdaki hatâlar, bizi uhrevî hayâtımız konusunda tedirgin ediyor ve etmekte… Dünyâyı yaşarken kendimiz için seçtiğimiz olmazsa olmazlarımız peşinde ömür geçirirken, zaman zaman tökezlediğimiz, pek çok hususta bunaldığımız hatta bâzı şeylerden yıldığımız olur. Halbuki mükemmel bir dîne mensup olmanın farklılığını hissedebilme imkanımız var. Bu imkan “iman”dır.
İman öylesine büyük bir cevherdir ki, ondaki potansiyelle nice aşılmaz engeller aşılabilir. O imanla, Seyid Onbaşı Çanakkale’de tam 215 kilo ağırlığındaki top mermisini, bir kucaklayışla kaldırdı. Ne diyordu şâir; ‘İmandır o cevherdir ki, ilâhî ne büyüktür. İmansız olan paslı yürek sinede yüktür!’ Evet aynen bu, yaşayan bir hakikattir. Her türlü zorluğun üstesinden imanla gelinir. İman, insan için en büyük güçtür. Ancak imânın tâzelenmesi ve kuvvetlendirilmesi de şarttır. İşte bu güçlendirme merkezlerinden biri, senede bir defa gelen mibârek Ramazan ayıdır.
İmânımızın tâzelenmeye, rûhumuzun canlanmaya, bedenimizin yenilenmeye ihtiyâcı vardır. Ramazan ayının mânevî dirilme alıştırmaları olan oruç, Kur’an tilâveti, iftar, sahur neş’eleri, terâvih, teheccüd, zikrü tesbihat ibâdetleri, fakir-fukara gözetme halleri imânı güçlendiren, ruhları besleyen yoğun gönül dokunuşlarıdır. Hayâtın iniş ve çıkışlarına ancak güçlü bir imanla tahammül edilebilir. Bu sebeple ruh dinginliği, iman güçlenmesi için Ramazan bulunmaz bir zemindir.
Bu mübârek ayda müminler ibâdetlere yönelirken, şeytan ve nefis kişileri hayır ve iyilik yollarında yürütmemek için çeşit çeşit bahâne ve tuzakları önümüze koyar. Bu azılı düşmanlar, Müslümanların güzel niyetlerini, hâlis ibâdetlerini boşa çıkarmak için tâbiri câizse elinden ne geliyorsa yapar. Her açık kapıdan dalar. Ama Ramazan ayında cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapatılır, şeytanlar bağlanır. İşte bu hengamda insanların irâde eğitimleri devreye girer, hayrı engelleyici durumlar, Ramazan’ın münbit ortamında bir bir ortadan kaldırılır. Güzel bir nefis-şeytan mücâdelesi verilir. Ramâzânı şerifte verilen bu mücâdele insanın rûhî melekelerini kuvvetlendirir dolayısıyla imân tâzelenir, güçlenir. Bu şerefli bir mücâdeledir.
Bilindiği üzere devrimizde acımasızlık, zulmet kol geziyor. Bu imansızlığın neticesidir. İmânın olduğu yerde merhamet, merhametin olduğu yerde de bereket vardır. Her türlü çirkinlikler, kötülükler, merhametsizlikler imânın rûhundan uzaklaşıldığında oluşur. Bu açıdan iman, inanç, merhamet toplum huzûru için olmazsa olmaz şeylerdir. Bu ise insan kânunlarıyla değil yalnızca Allah (c.c) kânunlarıyla sağlanır. İşte mübârek Ramazan, işte huzur…
Ramazan ayında fakir-fukara, garip-güreba adına yapılan yardımlar, hayır çalışmaları, imanlı gönüllerin hâlâ canlı duran merhamet pınarının damlalarıdır. Ramazan ayında âdeta coşan zekat, sadaka, infak ve yardımlar Müslümanların gönül mayasında bulunan merhamet bakiyeleridir. Ramazanın rahmet ve bereket tezâhürleridir bunlar.
Müslümanlar mübârek Ramazanın istifâdeli mekânında, farz olan oruçlarıyla ömürlerini çok büyük bir pâyeyle kıymetlendiriyorlar. Ramazan ayında hayat kitâbımız Kur’ân’ı Kerim ile yakın dost oluruz. Hatta; ‘Ramazandan sonra da elimizden bırakmayacağımıza, dilimizden düşürmeyeceğimize’ dâir sözler veririz. Beş vakit namazlara devam ederek, yatsı namazından sonra kılınan sünnet namaz ‘teravih namazı’ ile Âlemlerin Mutlak Sâhibi yâni Yaratıcımızla aramızdaki mânâ bağını güçlendiririz. Hakk’a yakın olmanın huzûrunu yüreğimizin en ücra köşesinde hissederiz. İhlasla ibâdetlere sarılır, içten yakarışlarla duâlar ederiz. Ne muhteşem bir haldir bu!
İftarlar, sahurlar ayrı bir güzeldir. İftar sofralarında tefekkür farklı bir diriliştir. Sahurlara âilecek, çoluk-çocuk hep birlikte davul sesiyle uyanarak kalkmak ne hoştur. Özellikle çocuklar için bunlar unutulmaz hâtıra olur. Ramazandan etkilenmeyen çocuk yoktur. Hepimizin hafızasında mutlaka çocukluğundan kalma, Ramazan hatıraları vardır. Böylesi kutlu bir zeminde çocuk ana-babasına güvenir, inandığına inanır. Bu şekilde omların minicik yüreklerine iman tohumları atılmış olur.
Ramazanın son on günündeki ‘itikaf’ ise, sünnet olan bir ibâdettir. Müminlerin ara ara kendilerini hesâba çekmesi için ‘itikaf’, gâyet ehemmiyetlidir. İnsan içte derinleşen mükemmel bir varlıktır. Dışı, iç belirler. İçi düzgün olanın, dışı da düzgün olur. O yüzden iç önemlidir. İçi iyi etmek için ‘itikaf’ gereklidir. Bu rahmet ikliminde, insanın sene içinde yaptığı hata ve günahlara idrak ederek bir muhasebe yapmalı, belli süre itikaf ibâdeti ile uzlete çekilmelidir. Bu süreçte Müslüman ibâdet, zikir, dua ve içli yakarışlarla yanlışlarından pişmanlık gözyaşları içinde hal ve davranışlarına çeki düzen verir. İtikafta kişi hem kendiyle hem Rabb’iyle baş başa kalarak ibâdetlerini huşu ile gerçekleştirir. Bu hal, melekleri kıskandıracak pek kutsî bir durumdur. Değerlendirebilenler ne büyük kazançta olurlar.
Ve Ramazanın kıymetlisi ‘Kadir Gecesi’, Müslümanların sevap sandığı, gönül dostudur. Bin aya bedel olan ‘Kadir Gecesi’nin günü belli edilmemiştir, bu sebeple her günü Kadir bilip, arayıp bulmalı onu…
Ramazan ile iç hakikatine erişebilenlere ne mutlu! Rûhî çalkantılarından kendini çekip çıkaranlara ne umutlu! Yüreğimizden evimize uzanan bir huzur köprüsü olan Ramazan ne güzeldir!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.