Ayasofya’nın Minareleri Kurtuluyor ama!
Kendi milletinin medeniyet ve dini yaşamını değil de.
Batı medeniyetine uyum kerrakesi altında yurdun pek çok yerinde camileri depo, milli kütüphane, hatta satım ve yıkım işlemleri ile
Müslüman dinine karşıtlıklarını gösteren otuz ve kırklı yıllar zamanı hükümetler…
Bunlarla da kalmayıp, üstelik ecdadımızın İstanbul’u zapt etmesiyle bize bahşettikleri ve Konstantin devletinin mabedi iken cami haline getirdikleri Ayasofya Camii'ni…
Kilise haline çevirmek için yine ecdadımızın yaptığı tarihi minareleri acımaksızın yıkmaya karar vermiş.
***
Bunu duyan değerli tarihçi ve müzecimiz rahmetli İbrahim Hakkı Konyalı bunun önüne geçmek için çaba sarf etmiş.
Acaba kaç kişi çıkmıştır böyle çabaya?
Önceki yazımda baş kısmını verdiğim ve neticesini bu güne bıraktığım bizzat anlatımını yine baştan başlayarak sunmaktayım.
***
Bir gün İstanbul Müzeler Müdürü Kemal Altan bana geldi, iki gözü iki çeşme ağlıyordu.
Hayretler içinde kaldım. Türk-İslam Eserleri üzerinde fevkalade hassasiyete sahip, ecdadını cidden seven insan olan Kemal Bey’in böyle ağlaması için çok önemli bir sebep olmalıydı.
Nedir, ne oldu? Diye sordum. “Yıktılar, bu gece yıktılar! Sülün gibi minareyi bir gecede yerle bir ettiler” dedi ve kırık bir sesle devam etti: “İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürü Aziz Oğan, evvelki gün beni çağırdı. Ayasofyaların büyük ve küçük Ayasofya minarelerini yıkacağız dedi. Dün gece sabaha kadar Kadırga civarındaki Küçük Ayasofya Camii'nin şerefe altı istilastikli, muntazam kesme taşlarla yapılmış Türk mimarisinin şaheser bir örneği olan minaresi temeline kadar yıkıldı, yok oldu. Bu gecede Büyük Ayasofya’nın minareleri yıkılacak bir Bizans kilisesi haline getirilecek.”
Kemal Altan’ın yanan kalbine teselli suyu serptim. Otur dedim. Büyük Ayasofya’nın minarelerini yıkamazlar.
Bir rapor hazırlayalım. Ben söyleyeceğim sen yaz. Merhum Kemal Bey’e dikte ettiğim rapor şu idi:
“Bizans İmparatoru Jüstinyen’in miladı 537 senesinde ibadete açtığı Ayasofya, Bizans’ın çökme ve çökelme devrinde çok haraptı. Bizans’ta bunu tamir edecek kudrette mimar yoktu. İmparator Sultan II. Murad'a müracaat ederek bir mimar istemişti.
Padişah da Neccar vasfı ile anılan Ali isminde bir mimar göndermişti. Mimar Ali, çökmek üzere olan mabedin etrafına payandalar ve göğüsleme duvarları yaparak ömrünü uzattı.
Rivayete göre Bizans’ın Türkler tarafından alınacağına inandığı için kıble tarafının sağındaki bir payandayı minare temeli ve kaidesi olarak yapmıştı. Fatih İstanbul’u aldıktan sonra bu mabedi esaslı bir suretle tamir ettirdi.
Daha sonraları ilk tahta minarenin yerine tuğla minareler yapıldı. Hâsılı her Osmanlı Padişahı, bu ilk fetih yadigârını ayakta tutmak için tamirat yaptırmıştır. II. Selim zamanında mabed 1037 yaşını dolduruyordu. Bir tarafına bir buçuk arşın kadar eğilmişti. Binanın dört tarafına kır/angıç yuvalan gibi evler yapılmıştı.
Padişah, mimar başı koca Sinan Ağa’yı çağırdı. Beraberce mabedi incelediler. Ve esaslı bir tamir yapılmasına karar verildi. Sinan, derhal işe başladı. Etrafı saran köhne yapılar yıkıldı. Mâbed, kalın payandalarla desteklendi. Ana kubbeyi desteklemek için kubbe ile mütenasip olarak kuzey ve batı tarafına iki kalın minare yapıldı. Şimdi bu ihtiyar mabedin yaşı daha da ilerlemiştir.
Minareler ana kubbenin dayandığı son payandalardır. Eğer minareler yıkılacak olursa, kubbe tamamıyla yere serilecektir. Ve tetikte bekleyen Hristiyanlık âlemi de…
“Türkler Ayasofya’yı yıktılar” diye feryadı basacaktır.”
Merhum Kemal Altan aşağı yukarı bu mealdeki raporu ilgililere verdi ve minarelerin yıkılmasından vazgeçildi.
***
Eğer tarihi ve medeniyet kıymetlerini bilen İ: Hakkı Konyalı olmasaydı.
Ayasofya Camii çoktan Hristiyan kilisesi olacaktı.
Gerçi yıkılmadı minareler kurtuldu ama…
Ayasofya’yı ibadet işleminden de alıkoymadan edemediler.
Halen bu düşünce içinde olan maalesef ilim adamları ve siyasilerin varlığı kaybolmuş değil…
***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.