Anılar, yabancı futbolcu konusu ve Cüneyt Çakır
Babam 87 yaşında...
Allah başımızdan eksik etmesin...
Ama, biraz rahatsız...
Alzheimer...
Hafızası zehir gibi değil...
Bünyesi de...
Zaman zaman bazı şeyleri hatırlıyor, zaman zaman da sıfırlanıyor...
Bazen kendi ismini bile hatırlamıyor...
Allah kimseyi bu tür rahatsızlıklarla imtihan etmesin.
xxx
Babam biraz spordan, yani toptan tüfekten anlar...
O da benim gibi boks ve futbol tutkunu...
Muhammed Ali’nin Joe Frazier ve George Foreman’la yaptığı müsabakaları büyük bir heyecanla takip ettiğini bilirim...
Yanılmıyorsam Muhammed Ali’nin 1-2 maçını da birlikte izledik...
50-60 hanelik Sütçü sokağında tek siyah beyaz televizyon, duvar dibi komşumuz Marangoz Ali Nalçacı’nın evinde vardı...
70’li yıllardı...
Boks maçları sabaha karşı yapıldığı için, bazen o çocuk yaşımızda Sedirler’den kalkar, “Türbeönü”ne gelir, ya Dağlı Ali’nin ya da Hasan-Seyit Yıldızların Havuzlu kahvesinde, Muhammed Ali’nin maçlarını izlerdik...
1973 ya da 1974 yılıydı...
Muhammed Ali’nin Goerge Foreman’la yapacağı maç, kulaktan kulağa yayılmaya başladı...
Mahallenin büyükleri de birkaç gün önceden maçı birlikte izlemek için sözleştiler...
Muhtar Mehmet Ali Özçatal, Balakların Ali Amca, Ömer Ali Amca, Lamcıların İbrahim Amca, Hayrullah Amca, camimizin Hocası ve ismini hatırlayamadığım birkaç kişi daha Nalçacı Ali Amcanın evinde toplandılar...
Evin çocuğu Yaşar ile ben de babalarımız gibi büyük bir heyecanla maçın başlamasını bekliyoruz...
Çocuğuz ama, Muhammed Ali’nin farkındayız...
Kim olduğunu biliyoruz...
Müslüman olduğunu da...
Gecenin 4’ü ya da 5’i...
Geçtik televizyonun karşısına...
Dualarla birlikte maç başladı...
Biz de tık yok...
Ekrana kilitlenmişiz...
Kaçıncı raund bilmiyorum, Foreman, Muhammed Ali’yi iplere sıkıştırdı, neredeyse indirdi indirecek...
O arada babamın “Hocaaaa ne susuyon dua etsene oğlan gidiyor” diye bağırdığını duydum...
Foreman sert vuruyordu gerçekten, neyse ki gong çaldı ve boksörler köşelerine gitti...
Hemen bir raund sonra Muhammed Ali, Foreman’ı sağlı sollu yumruklarla epeyce hırpaladı ve son bir yumrukla da yatırdı...
Hakem 10’a kadar saydı, Foreman ayağa kalkamayınca, Muhammed Ali maçı nakavtla kazandı...
Ali’nin elinin havaya kalkmasıyla birlikte, evin içinde bulunan herkesin birbirlerine sarılmaları ile göz yaşı dökmelerini asla unutamam...
Hele babamın “Hocaaaa dua etsene oğlan gidiyor” diye cayırtıyı koyması bugün bile kulaklarımda.
Xxx
Yukarıda da belirttiğim gibi, babam boksu ve futbolu takip ederdi...
Gençlik yıllarında da Konya İdmanyurdu’nda oynadığını anlatır...
Dizinden sakatlık geçirip, aylarca evde yatağa mahkum olduğu için, rahmetli dedem “bundan sonra top mop yok” demiş kendisine ve ondan sonra iyi bir futbol seyirci olarak kalmış...
Babam Konya İdmanyurdu’nun hastasıydı...
Amcalarım da babam gibi Konya İdmanyurdu’na gönül vermişlerdi...
Yakın sülalemiz de sadece ben ve halamın oğlu rahmetli Resul ağabeyim siyah-beyazlı Konyaspor’un peşinden koşardık...
İyi ki de koşmuşuz...
Bugün Konya İdmanyurdu yok, ama Konyaspor hâlâ var.
xxx
Esas konuya gelmek istiyorum...
Geçtiğimiz pazar akşamı Galatasaray-Beşiktaş maçını izliyoruz evde...
Babamla birlikte...
Maçın 35. dakikası filan...
Babam, “kimle kim oynuyor?” diye sordu...
“Galatasaray ile Beşiktaş” dedim...
Alzheimer hastası olan, bazı şeyleri net hatırlamayan babam, “benimle dalga mı geçen!” dedi...
“Olur mu öyle şey baba” diyerek yanına oturdum...
“Bunlar Galatasaray olsa, Beşiktaş olsa isimleri böyle olmaz” dedi...
“Ne varmış isimlerinde” dedim...
“Hepsi yabancı, takımda hiç mi Türk yok” dedi!
Kaldım öylece...
Daha doğrusu şaşırdım...
Ne cevap vereceğimi de bilemedim...
Sadece, “sizin zamanınızdaki gibi futbolcular yetişmiyor, onun içinde dışarıdan geliyorlar baba” dedim ve konuyu kapattım...
Ben kapattım da, babam taktı bu isim konusuna...
“Yazık” dedi kafasını sallayarak...
O sırada da Galatasaray’ın golü gelince, konu tamamen kapandı.
xxx
87 yaşındaki alzheimer hastası olduğu için, torunlarının ismini ıskalayan babam bile bu yabancı oyuncu konusundaki rahatsızlığını ifade ediyor ise, bu ülkenin futbolu da, futbolcusu da nasıl parlayacak, nasıl markalaşacak?
Galatasaray’ın ilk 11’inde tek Türk oyuncu yok...
Sahadaki 22 oyuncunun 17’si yabancı!
Kimse kusura bakmasın da, dışarıya doğru dürüst bir futbolcu “ihraç” edemezken, futbolla ve futbolculukla alakası olmayanları bile “ithal” etmekte inanılmaz meziyetliyiz...
Basıyoruz parayı alıyoruz, tutmayınca da “elden çıkaracağız” diye gö(z)ümüz çıkıyor!
Sonra da kulüpler batıyor...
Batar tabi...
Futbolcu rolü yapan elin Afrikalısına çuvalla para verirsen, sadece kulüpler batmaz, Türk futbolu da batar...
Bu futbol aklıyla, daha doğrusu bu futbol yöneticiliği aklıyla devam edersek, yakın zamanda Milli Takımımızda Mehmet Aurelio gibi Brezilyalıları görürsek şaşırmayalım.
Xxx
Cüneyt Çakır...
Aslında kaliteli bir hakem...
Ama, Avrupa’da...
Neden mi?
Çünkü özgür, çünkü kuralları uyguluyor, çünkü gördüğünü çalıyor...
Eyyamcılık yap(a)mıyor!
Maç öncesi kimse, kendisini rahatsız edecek, yönlendirecek beyanatlarda bulunmuyor...
Aba altından sopa göstermiyor...
UEFA Başkanı Slovenyalı Aleksander Ceferin “NK Maribor benim ülkemin Galatasaray’ı, Beşiktaş’ı ya da Fenerbahçesi. Maribor’un maçını yönetirken aman dikkat” göndermelerinde bulunmuyor veya UEFA Hakem Komitesi Başkanı İtalyan Roberto Rosetti “Juventus benim takımım, ona göre” imasında bulunmuyor...
Bu nedenle de Avrupa’da başarılı olan Cüneyt Çakır, harika maçlar yönetiyor...
Aynen Liverpool-Barcelona maçında olduğu gibi...
Keşke Türkiye’de de aynı Liverpool-Barcelona maçında gösterdiği performansı gösterse...
Ama...
Zor...
Hatta mümkün değil.