Recep Çınar

Recep Çınar

Amanın Sille, esnafın çille!

Amanın Sille, esnafın çille!

SİLLE'YE AÇ GİTMEYİN

Diyeceksiniz ki, “Sana ne Sille'den!”

Haklısınız...

“Benim Sille'yle ne işim olabilir?”

Sille'yle de, Sillelilerle de işim olmaz...

Başımda var 1-2 Silleli!

Acılı eşkili...

Yetiyor onlar bana...

Şaka bir tarafa...

“Sille'yi Kapadokya yapacağız” diyen herkese, 1-2 kelamım olacak...

Evet, Sille, Konya'nın Kapadokya'sı olmalı...

Mevlana'ya gelen yerli-yabancı turistler, mutlaka Sille'yi de ziyaret etmeli, tarihi beldeyi görmeli, tanımalı...

Sille'yi dünyaya taşımak için yetkililerin bu anlamda inanılmaz gayreti var...

Özellikle de Selçuklu Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay'ın rüyalarını süslüyor, Sille'nin Kapadokya hayalleri...

Sille, daha düne kadar Konya'nın en ücra köşesi, kimsenin gitmek, yaşamak ya da görmek istemediği bir yerleşim bölgesiydi...

Ama gelinen noktaya bakın şimdi?

Cazibe merkezi...

Görülmesi ve gezilmesi gereken, tarihi bir belde...

Pazar günü, o kadar çok misafir vardı ki Sille'de, iğne atsanız yere düşmezdi...

Sille, Konya'nın marka değeri olan bir yerleşim birimi olma adına dev adımlarla ilerliyor...

Dedim ya, Başkan Altay'ın bu manada büyük çabaları var...

İnkar edeni Allah çarpar...

Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay, Sille'nin marka değerini artırmanın, Sille'yi dünyaya taşımanın çabasını verirken, Sille'nin esnafı kendi ayağına kurşun sıkıyor...

Aslında çok sinirliyim...

Sinirden esas meseleye gelemedim bir türlü...

Eveleyip gevelemem...

Efendim konu şu;

Sille'de(n) para kazananlar, Sille'ye büyük zarar veriyorlar...

Cumartesi ve Çarşamba'nın 4-5 saatini Sille'de geçirdim...

Beşiktaş-Trabzonspor maçıyla nedeniyle, İstanbul, Ankara ve Trabzon'dan misafirlerimiz geldi...

Sille'yi görmek, fotoğraf çekmek istediklerini, dolayısıyla “Sille'ye gidelim” ricasında bulundular...

Konya'mız da “evsahibi misafirin hizmetkarıdır” derler...

Çare yok...

Gezdik, dolaştık...

Acıktık ve yemek yedik...

Yemez olaydık...

Bir yediklerimize baktık, bir hesaba...

Gözlerimiz faltaşı...

Anladınız siz...

Kazıklandılar...

Kazıklanmalarına rağmen, inanılmaz beğendiler Sille'yi...

xxx

Çarşamba günü tekrar gittik...

Yine kazıklandık...

Alıştık ya kazıklanmaya!

Tövbe tövbe...

On liralık bir kap yemeği, bir bardak çayı, bir şişe suyu, üç katına yedik, içtik...

He valla...

Yuh yani!

Sille'yi bu kafayla mı “Kapadokya” yapacağız...

Dışarıdan gelen dostlar “Sille” derlerse, biraz düşüneceğim...

Ya da karınlarını doyurduktan sonra götüreceğim...

xxx

Sevgili Uğur İbrahim Altay Başkan, sevgili Hikmet Yanartaş Başkan, siz Sille'yi “uçuralım, dünyaya tanıtalım” diye çabalarken, birileri sizin tekerinize çomak sokuyor...

Haberiniz olsun...

Sille'ye gidenler, “Amanın Sille, çektiğim çille” türküsünü çığırıyorlar bugünlerde...

Dönüp geriye bakalım...

Konya'ya yabancı ya da yatılı turist niye gelmiyor?

Ben söyleyeyim; Mevlana caddesi esnafı, yerli-yabancı ayırımı yapmadan sıraya dizdi...

Şimdi de sinek avlıyor ya da kepenkleri indiriyorlar...

Mevlana caddesinde hasbel kader esnaflık yapan, daha doğrusu turistikçilik yapan bir babanın evladı olarak yazıyorum bunları...

Antrenmanlıyım yanı...

İşkembeden atmıyorum...

Eskiden Mevlana törenlerinde dükkanımızın önünden geçen 10 insanın 7-8'i  yabancı turistti...

Abartmıyorum...

Gidin eskilere sorun...

Karavan halıcık Asım Kaplan'ı dinleyin...

En sade ve yalın haliyle döktürüversin caddenin 25-30 yıl öncesini...

80'li ve 90'lı yıllarda bu şehre gelen yerli ve yabancı turistlerin nasıl alış-veriş yaptığını anlatsın...

Bir de bugünü...

Mevlana törenleri başlayalı 6-7 gün oldu, ben hala bir tane yabancı turist  göremedim...

İngiliz'i, Alman'ı, italya'nı, hepsi, ama hepsi Mevlana törenlerine “Fransız” kalmışlar...

He valla.

xxx

bedesten_b_2.jpg

VE BEDESTEN ÇARŞISI

Bu şehre aidiyeti olan birisiyim...

Bu şehirde yaşadığım gibi, bu şehri de içimde yaşatıyorum, yaşatmaya çalışıyorum...

Türbe önü ve Bedesten...

Özellikle Bedesten...

Müthiş olmuş...

Duygulandım...

Ve inanılmaz etkilendim...

Bedesten gezilmeli...

Bedesten görülmeli...

Bedesten'den alış-veriş yapılmalı...

Hem görmeye hem de gezmeye değer bir yer olmuş...

Gündüz Avni Uluer abi ile gezdim...

Doyamadım, gece de çocuklarla gittim...

Gezerken çocukluğum gözlerimin önünde geçti...

Eski Tellal pazarı çocuğuyum...

Özellikle Cumartesi günleri giderdim...

Çinali'de köfte yemeye...

Dedemin halıcı dükkanı vardı Tellal pazarında...

Isparta halıları satardı dedem...

Dedemin dükkanının hemen  sol yanında Sandelyeci Ahmet amca (Özkafa) ve oğlu Süleyman abinin dükkanı vardı...

Sağ yanında ise Hasan amca...

O da halı satardı...

Aynacı Hasan, Kebideli Ahmet amca, babamın bir dönem ortaklık yaptığı Meramlı Refik abi ile Araplarlı Sarı Mithat, köfteci Çinali, Rafet abi, kayınbiredari Yusuf abi...

Ve diğerleri...

Kebideli Ahmet amcanın bir kargası vardı...

Adı Garip...

Ahmet amca Garip'ini ciğerle beslerdi...

Aziziye caminin minaresi ile Tellal pazarı'ndan başka bir yere gitmezdi Garip...

Ahmet amca “garip” diye seslendiği zaman delirirdi hayvan...

Çarşı esnafı rahatsız oluyor diye yabana götürdüler garibi...

Garip 3 gün sonra çıktı geldi...

Hürriyet'in 3. sayfasında manşet olmuştu, Ahmet amca ve kargası Garip...

Babam  hazır elbise satardı Tellal pazarının kapısının ağzında, sonra Mevlana caddesine gitti...

Babamın halasının oğlu Abdullah Buğdaycı, yine Sedirlerden hazır elbiseci Abdullah Kale ve ismini hatırlayamadığım çokçası Tellal pazarının güzel esnaf ahalisiydiler...

Tellal pazarında müzadiyeye çıkan halıları satmaya çalışan Tellal Nuri abi ile Sedirler'den Ördek Hüseyin...

Bekçi Bekir amca'yı da unutmamak lazım...

O da Sedirler ahalisinden...

Dedemin sevdiği ve saygı duyduğu adam(lar)...

Onlarda Tellal Pazarının gülleriydi...

Özgüzarlar...

Sonradan geldiler Tellal pazarına...

Hala oradalar...

Muzaffer abiyi (Buğdaycı) unutmamak lazım...

Onun da ömrü orada geçti...

Belki de Tellal Pazarı'nın en eski esnaflarından birisi şimdi...

Bugünlerde bir elin parmakları kadar kaldılar...

Bakkal Alican amca vardı...

İlginç bir adamdı...

“Müşteri kaçacak” diye tuvalete gitmezdi...

Şehir bakkaliyesi hala orada...

En sağlıklı, en doğal doğal ürünler Şehir bakkaliyesinde...

Gözü kapalı alış-veriş yapabilirsiniz...

Bu güzel insanlar, Tellal pazarında yaşamaya, Tellal pazarını yaşatmaya çaba gösteriyorlar...

Tahir Başkan, eski Tellal pazarını da, bedesten gibi bir restorasyondan geçirirse, bu memleket için en hayırlı işlerden birisini yapmış olur...

O bölgeye dokunan bütün ellerden öpmek lazım...

Helal olsun...

Aziziye ve Kapu cami civarı, kunduracılar içi, eski bedesten resmen tarih kokuyor...

Abartmıyorum; kendimi Osmanlı döneminde yaşıyor gibi hissettim...

Bundan sonra AVM'lerle işim olmaz...

Ben biraz gelenekçiyim, dolayısıyla bedesten çarşısı varken, ne işim var AVM'ler, şuralar da buralar da...

Bizden sonraki nesil inanılmaz şanslı diyebilirim...

Eski ve yeni Konya ile iç içe, kucak kucağa yaşayacaklar...

Daha ne istiyorlar ki?

Yüreklerinize sağlık, başta  Tahir Başkan olmak üzere bütün emeği geçenler...

Ne diyebilirim ki “helal olsun” demekten başka.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Recep Çınar Arşivi