Ahmet Güldağ

Ahmet Güldağ

Yeni ev, babamdaki kuvvet, seçim

Yeni ev, babamdaki kuvvet, seçim

Eski ev yıkılırken sokağa da bakacak yeni eve başlanıldı.

Konya’nın meşhur arası mabeynli iki odanın kırma tipi ve iki katlı olacaktı.

Ağustosta ev bitti ama teferruat vardı. İçine oturmadan Gaziler yolu göründü.

***

Bu sefer taka otobüsle değil de. Mayıs ayında Hamzalar’dan Konya’ya getiren arabacı ben götüreyim demesi ile çuvallar yüklü araba ile Mehmet Ali Köyü’ne doğru gitmeye başladık.

Vakit akşamı geçmiş gece karanlığı vardı.

Bir yere geldiğimizde arabacı teklif yaptı.

“Köye giden bu yol biraz uzunca. Şu kuru dere yatağından geçersek kısa zamanda varırız.

Yalnız yol eğimli tehlikeli araba devrilebilir. Siz inin tehlikeli yeri geçince binersiniz” dedi.

***

Araba biraz gittikten ve eğimli yere gelince araba devrildi!

Arabacıda teknenin altında kaldı.

Ne yapacağımızı şaşırırken arabacı bağırıyordu “kurtar beni Muallim efendi” diye.

Babam dolu ve ağır çuvallar yüklü arabanın yanına gidip ellerinin tekneye dışarıdan soktu.

“Ya Bismillah”  deyip kaldırmaya başladı ve tekne yukarı doğru düzelip araba düzgün duruma geldi.

Arabanın altında yatan arabacıyı bir gülmedir tuttu.

Babam ne gülüyorsun bir şeyin yok ya? diye sorunca….

Arabacı “Nasıl gülmeyeyim hocam? Ağır yükle dolu arabayı nasıl kaldırabildin buna hayret ettiğimden gülmek geldi içimden” deyiverdi.

***

Konya’ya gelirken arabacının evinde misafir olduğumuz gibi araba dereyi aşıp düz yere gelince tekrar bindik ve arabacının evine misafir olduk.

Sabahleyin Hamzalar Yolu’nu tuttuk akşama vardığımız Hamzalar’da babamın talebesi olan Kamil gilin evinde misafir olduk.

Sabahleyin hayvanlar gelince Gaziler Köyü’ne doğru dağlık arazide yol alıp akşam varmış olduk.

İzlediniz değil mi bir öğretmen şehir ile köy okulu arasına ne meşakkatli bir yolculuk yapmakta hem de yıllarca.

Bu günün öğretmenleri en çok üç saatte gelip giderken şükür etmeliler.

***

 Bir Pazar günü babam okula gidip salona masa koydu. Üstüne de eski seyyar ev çekmeceleri gibi bir ufak sandık yerleştirdi.

“Ne oluyor baba” dediğimde.

“Bugün seçim var. Köy halkı ve diğer komşu köylerden okul bulunmayanlar da gelecek” demişti.

***

Nitekim Yelmez, Yağcı ve Hamzalar Köyü kadınlı erkekli sakinleri iki jandarma eşliğinde okulun etrafına toplandılar.

İçeriye çağrılanlar masa üstünde bir kâğıt üzerine basılmış iki ismi havi oy pusulasını sandığa atıp çoğu okuma yazma bilmediği için açılan defterde ki isimlerinin karşısına parmak basıp gittiler.

Hayret etmiştim bu şekil oy atmaya! Dokuz yaşımda iken…

***

Oylama bitip sandık da açılıp başkaca oy olmayan tek oyu sayıp tutanak sonu toparlanınca babama sordum.

“Bu nasıl seçim baba?

Yedi on km’lik uzaktaki köylüleri jandarma ile getirtilip aynı kâğıt ve isim yazılı oy pusulası sandığa atılıyor.

Yazık değil mi bu millete? Madem aynı oy atılacak herkes köyünde deftere parmak bassın sizde o sayıya göre sandığa oy pusulasını atar veya sayarsınız.”

Babama cevaben. “Hükümetin işine senin aklın ermez” deyivermişti.

***

Meğer bu oy pusulasındaki iki kişi kazaya (ilçe) gider orada aynı şekilde dört isme oylama yapınca bu dört kişi de vilayete gider Ankara’dan gönderilen Mebus listesini oylarlarmış.

Ne güzel seçim oluyormuş değil mi demokraside!?

***

Üçüncü sınıfı bitirenler diplomalarını alıp ayrıldı. Bazı aileler bitirenleri kazada ki okulda dört ve beşinci sınıfı okumaya gönderdiler.

Ben gelecek yıl bir daha üçüncü sınıfta olacaktım.

Bakalım dört ve beşinci sınıf köy okullarına verilecek mi idi?

***

Gelecek hafta Allah izin verirse göreceğiz inşallah

***

Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Güldağ Arşivi