Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

Yeni Bir Yıla Girerken

Yeni Bir Yıla Girerken

Bütün bir insanlık yeni bir yıla yeni bir sayfa açarak başlamalı. Bu yeni sayfaya temiz bir gelecek için hep iyi ve güzel şeyler yazılmalı. Kötü, çirkin ve menfi şeyler ne olacak peki? Onları nereye koyacağız? Onlar da olabilir ama iyi, hayır ve faydalı şeyler daha baskın çıkmalı. Geçen haftaki yazılarımızda geçmişin hesâbı, kitâbı yapılmalı, sorgulanması gerekenler sorgulanmalı, demiştik. Yine diyoruz; insanlık adına daha iyiye ulaşmak için geçmiş yılların muhasebesi mutlaka yapılmalıdır. Geçmişteki hataların tekrârı koca bir insanlığı uçuruma sürükleyebilir. Geleceğin daha doğru olarak inşâsı adına eskiye oranla doğru adımlar büyük bir ciddiyet ve titizlikle atılmalıdır.
Biz kendimiz millet olarak üç yüz senedir huzursuzluk içinde yaşıyoruz. Dış kaynaklı içerdeki şer odaklar bir türlü yakamızı bırakmadı. Bunca yıldır bu vatanın evlatlarını birbiriyle çatıştırarak halka gün yüzü göstermediler. Halbuki Osmanlı çatısı altında gayrimüslim olarak azınlıklar, içimizde yıllarca huzurla yaşadılar. Ermeniler, Süryâniler, Rumlar ve diğer etnik kökenli vatandaşlarımız saygıyla ve memnûniyetle Osmanlı idâresinde kaldılar. Ancak zaman gösterdi ki ülkeyle dışarıdan oynayanlar bu azınlıkları azdırdılar, saldırganlaştırdılar. Tâbiri câizse koyunlar kurt oldu zamanla bu aziz milleti içten çökertme gayretine girdiler. Devlet bunları bastırmak için tasvip edilen veya edilmeyen yöntemler kullanmak zorunda kaldı. Sonraları bu durumlar sağcı solcu, alevi Sünni, laik anti laik, Türk Kürt çatıştırılmaları olarak devam etti ve hâlen de devam etmektedir. Bu iç çekişmeler yüzünden ülke amansız bir terörün kurbânı oldu. İlerleme yolunda atılması gereken adımlar gecikti, yıllar hebâ oldu.
Hiç şüphesiz devam eden bu süreçte terör, ülkenin geleceğine yönelik atılan her doğru adımı sekteye uğratan vahşi bir belâdır. Yetkililer, Türkiye’nin onlarca yıldır teröre harcadığı parayla üç Türkiye daha kurulurdu, diyorlar. Silahların arkasındaki güçler, kendilerinin vaz geçilmez olmalarını isterler ve insanların birbirlerini daha çok yok etmesi felsefesinden beslenirler. Ve yine terörün arkasındaki şer güçler terörün bitmesini asla istemezler. Daha büyük daha kanlı eylemler yapılmasını dilerler bu yüzden ülkemiz, kendisinin içine çekildiği bu çemberi bir türlü kıramadı. Bu çemberi kırılmasını istemeyenler var. Terör, yükselmesi istenmeyen ülkelerin ayağına takılan bir çelmedir, bir tür vebâ mikrobudur.
Günümüzde büyük balığın küçükleri yuttuğu, güçlü olan devletlerin zayıflara hayat hakkı tanınmadığı gerçeğini önümüze koyuyor. Göz göre göre ‘barış’ adı altında ‘zulüm’ icra ediliyor.(ABD’nin Irak’ta yaptığı neydi? Öldürülen milyonlarca insana bir tür soykırım gibi katliam yapılmadı mı?) II. Dünya savaşından sonra kurulan Birleşmiş Milletler dahi ‘adâlet’ adı altında güçlülerin kurguladığı hukuksal dayatmaları, zayıfların önüne koymadı mı? Böylece ‘veto hakkı’ savaşı kazananların oldu. Irak geçmişte bu konuda harcandı. Sırada direnen İran var. Yüksek dünyânın tüm asil güçlü üyelerinin(!) ortak karârıyla bu yanlışlıklara her zulümkar ülke imza atıyor. Güçlü zâlimler(!), güçsüz mazlumlara baskıcı yaptırımlar uyguluyorlar. Zulmün âlâsı işleniyor.
Avrupa’da bugün, güce tapan modern kölelik hüküm sürmektedir. Çağdaş insanların düşünce ve fikir hürriyetinin bulunmasını bırakın, insanlar ağızda sakız gibi çiğnenmekte ve böcek gibi ezilmektedir. Özgürlükler ülkesi diye bilinen Fransa’da devletin benimsediği ideolojiye ters düştüysen, suç işlemiş oluyorsun ve bunun neticesinde para cezâsı vermek zorundasın. Bu nasıl bir dayatmadır? Devlet, hem de kendi ülkesinin insanına nasıl da baskı yapıyor, doğrusu anlaşılır değil. İnsanlar mevcut zihniyete mahkum ediliyor ve bağımlı kalıyor. Son yıllarda Avrupalı insanlarda hakikaten bir akıl tutulması var.
Anlaşılan o ki, vâr olan sistemler insana huzur ve saadet getirmedi. Oysa hayâta bütün bu menfiliklerin ötesinden bakarsak insanlık adına yepyeni ufuklar keşfedilemez mi? Hayatta insanlar arası uyum ve âhengin hâkim kılınması mümkün olamaz mı? İnsanlara daha şefkat, merhamet, muhabbetle yaklaşılamaz mı? İnsanlar ve devletler birbirleriyle çıkar yarışı yerine hayır yarışı yapamazlar mı? Birbirlerini düşman ilan eden guruplar daha dostça ve kardeşçe yaşayamazlar mı? İhtiyaçlı, zayıf, aç, kimsesiz insanlar yardımlaşma ve dayanışma zinciriyle şefkatle kucaklanamaz mı? Neden olmasın?
Hepimizi ilâhi rahmet, merhamet ve muhabbet kuşatıyor.
İlâhi adâlet vakit erişince, tüm sorumlulardan; ‘Ne yaptınız benim kullarıma?’ hesâbını soracak.
Topyekûn bir insanlığın hesap vereceği o korkunç âkıbete doğru yol alırken herkesin aklını başına toplayıp bir kez daha ne yaptığını düşünmesi gerekiyor. Hayâta hep güçlünün hukûku açısından bakan bugünkü zihniyetin derlenip toparlanıp artık âcilen gitmesi gerekiyor. Bugün insanların ruhlarını mahveden tüm inkar düzenlerinin yıkılması elzemdir. Bunun için de insanlığın bir ‘hikmet yolculuğu’na çıkması gerekiyor.
Yeni yılın tüm hayırlara kapı açması dileğiyle…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi