Yeni anayasanın ruhu
1982 darbe anayasası halen yürürlüktedir. Bütün partiler, söz konusu anayasanın, Türkiye’nin ihtiyaçlarına cevap veremediğini ve birçok sıkıntılara sebep olduğunu adı gibi bildiği halde bir araya gelip yeni bir anayasa hazırlayamadılar. Hazırlamaları da mümkün değildir.
Hükümet bunu bildiği için tek başına yeni bir anayasa yazmaya başladı. Başbakan Sayın Ahmed Davutoğlu bu konuda bir açıklama yaparak şöyle dedi: “Bu anayasa, bütün katmanların benim anayasam dedikleri bir anayasa olacaktır.”
CHP ve MHP, anayasanın ilk dört maddesine dokunulmadan darbeyi yansıtan maddelerin kaldırılarak yeni bir anayasanın yazılmasını istedi. Buna AK Parti rıza göstermedi ve şartsız masaya oturularak, milletin beklentilerine uygun yeni bir anayasanın hazırlanmasını istedi.
Hâsılı dört parti, bir araya gelip uzlaşarak yeni bir anayasa hazırlayamadı. Hatta CHP, çıktı ortaya dedi ki: “Bizim yeni bir anayasaya ihtiyacımız yoktur. HDP’nin durumu ortadadır. Onunla oturup bir anayasa yapmak mümkün değildir.
Anayasanın ilk dört maddesini tabulaştırmak doğru değildir. Bu ilk dört maddede milletin dinine, itikadına, tevhidine, örf ve adetlerine ve tarihine ters düşen bir madde veya bir hüküm varsa niçin konuşulmasın? Bir masa etrafında oturulur, konuşulur, böyle bir madde veya hüküm varsa baypas edilir veya çıkarılır.
Anayasadan maksat, milletin maddi ve manevi yönden kalkınmasına engel teşkil edecek hususları ortadan kaldırmak değil mi? Milletin refahını yükseltmeyen, tevhidinin sağlanmasına katkıda bulunmayan, dininin ve inancının yücelmesine örf ve adetlerinin canlı tutulmasına katkıda bulunmayan bir anayasanın kime ne faydası vardır?
1982 darbe anayasası böyle değil mi? Bu, bilindiği halde söz konusu anayasanın ilk dört maddesinde ısrar etmenin anlamı nedir? Ne demek, CHP’nin anayasa ile bir sorunu yoktur? Milletin değerlerinden uzaklaşılırsa işte böyle bir değerlendirme yapılır. CHP’yi anladık, MHP’ye ne oluyor da CHP gibi anayasanın ilk dört maddesinde ısrar ediyor, düşündürücü, öyle değil mi?
Anayasanın ilk dört maddesini buraya alıp yazımı uzatmak istemiyorum. Genelde halkın ekseriyeti bu maddelere itiraz etmez, halkın ekseriyetinin itiraz ettiği ve bu milletin değerlerine ters düşen madde ikinci maddedir. Bu maddede bilhassa laiklik kavramı, din karşıtı olarak algılanmış ve halen öyle algılanmaktadır ve böyle de algılanacaktır.
Efendim, laiklik, din karşıtı değil, dinlere eşit mesafede durmaktır, demenin bir temeli yoktur. Onun için geçin efendim, böyle halkı aldatmaktan, diyoruz.
Laikliğin aslı tahrif edilerek, laiklik, “din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır” şeklinde tarif edilmiştir. Laiklik din ile devletin değil, devlet ile kilisenin birbirinden ayrılmasıdır. (1)
Bu sebeple Türkiye’de, laiklik, din karşıtı bir hayat tarzı şeklinde algılanmış ve bu şekilde uygulana gelmiştir. Sen laikliği tahrif ederek, laiklik, “din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır” şeklinde tarif edersen, bu şekilde algılanmasına zemin hazırlamış olursun.
Bakın, medyadan öğrendiğimize göre biri, başörtüsünün, okullarda laik eğitime aykırı olduğunu ileri sürerek iptali için Yargıtay’a dava açmıştır. Yargıtay’ın reddetmesi laikliğin din karşıtı algısını ortadan kaldırmaz.
Onun için hükümete bir daha tavsiye ediyor ve ısrarla söylüyoruz: Yeni anayasada laiklik maddesine yer vermeyin, verirseniz yazacağınız diğer bütün güzel maddeleri gölgeler ve o maddelerin de din karşıtı şeklinde uygulanmasını sağlar; çünkü önemli olan anayasanın ruhudur; ruhu.
Hükümet bu kavramı, yazmakta olduğu yeni anayasaya alırsa, bilsin ki bu millet ve bu tarih kendilerini asla affetmeyecektir: bu böyle biline.
Gücünüz yetmiyorsa bu şekilde kalsın, gücü yeten biri gelir, bu maddeyi yeni anayasaya almaz ve böylece milletin maddi ve manevi yönden kalkınmasına engel teşkil eden bu gibi kavramlardan ve hükümlerden kurtulmuş olur. Hoşça kalın.
----------
1-Bkz. Sadık KÜÜÇKHEMEK, Anlamlarını Yonttuğumuz Kavramlar, Laikçilik md. Kitap Dünyası, Kardelen Yay.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.