Adnan Özkafa

Adnan Özkafa

Kutlu Doğum bid’at mı?

Kutlu Doğum bid’at mı?

Bugünlerde Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle başta Diyanet ve STK’lar olmak üzere Peygamber  Efendimiz’i anmak üzere pek çok program tertip edilmiş vaziyette.

Önümde İl Müftülüğü’nün sayfalar dolusu program davetiyesi dururken Karatay Müftümüzle konuşuyorduk. Meğer daha oraya yazılmayan pek çok program daha varmış.

Tabii ki her program vesilesiyle Allah’ın Rasülü Sallallahü Aleyhi Vesellem gündeme gelmiş, anlatılmış, hatırlanmış olacak.   

Bu arada bazı akıldaneler “Peygamberimiz Mevlid Kandili olan Rebiülevvel ayının 12’sinde doğdu. Bu Nisan ayındaki Kutlu Doğum da nereden çıktı?” diye işgüzarlık yapıyorlar ve hatta bunu bid’at olarak ilan ediyorlar.

Sanki Mevlid Kandili bid’at değil de Kutlu Doğum bid’at!

Lafı eğip bükmeden söyleyelim: Asr-ı saadette ne Mevlid Kandili vardı, ne de Kutlu Doğum Haftası.

Ne peygamberimiz kendisi kendi doğum gününü kutlamış, ne de bir sahabi böyle bir doğum günü kutlaması yapmıştır. Bid’atse ikisi de bid’at, değilse ikisi de değil.

Yalnız şunu da unutmamak lazım:

Asr-ı Saadette Peygamber Efendimiz kendi yaşantısıyla, sözleriyle, uygulamaları ile zaten hayata mührünü vurmuş, her yerde tanınıyor, biliniyor ve sözü geçiyordu. İnsanlara onu tanıtmak, hatırlatmak için bir Kandil ya da Kutlu Doğum kutlamasına hacet yoktu.

Ama şimdi insanlar bazı şahıs ve liderleri öylesine abartıp büyütmüşler ki neredeyse Efendimiz unutulacak hale gelmiş.

Başörtülü kızların kendi peygamberini tanımazken, ne idüğü belirsiz sözüm ona bazı sanatçı(!)lar için kendinden geçercesine sarhoş olmasını vaaah vah diyerek görüyoruz.

Sokağa çıkın. “Kabe’nin içinde ne var?” diye sorun. İnanın ki Müslümanların çoğu orayı “Peygamberimizin kabri” diye tarif edecektir.

Bazıları kimin “izinde” biliyorsunuz. 

Peygamberden büyük(!) komutan,

Peygamberden büyük(!) siyasetçi,

Peygamberden büyük(!) şeyh,

Peygamberden büyük(!) sporcu, sanatçı...ların türediği bir toplumda hangi bahane, hangi vesile ile olursa olsun O’nu anlatan, O’nu gündeme getiren, O’nu hatırlatan her şeye ancak “lebbeyk” denir.

Keşke sadece Nisan’da, Rebiülevvel’de değil de, başka aylarda, günlerde de birer bahane bulsak ta O’nu daha iyi ansak, daha çok ansak, hiç unutmasak, hiç gündemden düşürmesek!

Asr-ı Saadette Kutlu Doğum mu vardı? Dolayısıyla Kutlu Doğum bid’attir diyenlere yaşanmış bir hatıra ile cevap verelim:

Yıllar önce İlahiyat Fakültesi’nde bir derste “Bid’atler” konusunu işliyoruz. Talebe arkadaşlar “Hocam Asr-ı saadette şu var mıydı, Asr-ı saadette bu var mıydı…” diye o zaman olmayan ama günümüzde olan pek çok hayırlı şeyi hep “bid’at” olarak anmak isteyince Hocamız aynen şu cevabı vermişti:

“Otur ülen üç kağıtçı, Asr-ı saadette sen var mıydın? Ben var mıydım? O mantıktan gidersen sen de ben de hepimiz bid’atiz!”

Evet, hepimizin bid’at olduğu, hayatımızın bid’atlerle dolu olduğu bir toplumda Kutlu Doğum gibi bid’ate(!) can kurban!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Adnan Özkafa Arşivi