Vahiy Kültüründe Sünnet
Allah (cc) Rasûlü’nün (sav) Risâlet’inden bu yana başta Ashabı Kiram (ra) olmak üzere tüm Müslümanlar, Kur’an-ı anlamak ve hayatlarına uygulayabilmek için vahyin insanlara açıklayıcısı ve örneklendirerek hayata uygulayıcısı olan Rasûlullah’ı (sav) kendilerine Kur’an-ı Kerim’in ilk öğretmeni olarak kabul etmişlerdir.
Rasulullah (sav) ilk öğretici olunca, insanlar her konuda olduğu gibi, ayetlerin açıklanması konusunda da, O’nun (sav) sünnetinin hakemliğine ihtiyaç duymuşlardır.
Allah (cc) Rasûlü’nün (sav) Cenab-ı Allah’ın (cc) muradını anlama noktasında herkesten çok daha yetkin ve önde olması dolayısıyla da, Sünnetinin Kur’an-ı Kerim hükümlerini hayata uygularken ayrıca beyan vasfına sahip olması Risâlet’inin bir sonucudur.
Allah (cc) Rasûlü’nün (sav) arkadaşları ve yardımcıları olan Ashabı Kiram Hazeratının (ra) Kur’an-ı Kerim’i anlamada, açıklamada örnek aldıkları Sünneti Seniyyeye uymaları, meseleleri çözmede sünnete öncelik verme hususundaki özel gayretleri sonucunda övülmüş olmaları, zamanımız problemlerinin çözümünde bizlerin de sağlıklı bir Sünnet anlayışı kazanmamızı gerektirmektedir.
Çok kısa denebilecek bir zaman içinde Cahiliyye Döneminden Asrı Saadet dönemine geçilmesinin sırrı, Ashabı Kiram’ın (ra) Sünnete bakış açılarındaki berraklık, Sünneti kişisel ve toplumsal sorunlarının çözümünde Kur’an ayetlerinin açıklaması konumunda görmeleri sebebiyledir.
Bu düşünce tarzının uzun yıllar kesintisiz uygulanması neticesinde Sahabei Kiram’dan (ra) bu yana Kur’an ayetlerinin hükümleri, Rasulullah’ın (sav) gösterdiği ilkeler doğrultusunda yani Sünnetin gösterdiği doğrultuda uygulanmış ve bunun neticesinde de, Asya’dan Avrupa’ya, Arabistan Yarımadası’ndan Afrika’ya kadar Rasulullah’ın (sav) temiz ve pak Sünneti ümmetin müşterek referansı olmuştur.
Pek çok insanın Müslüman olduktan sonra bile içinde yaşadığı toplumun kültür ve anlayış seviyelerindeki farklılıklar nedeniyle ifrat ve tefrite varan anlayış farklılıkları olsa da Müslümanlar, yeme içme, giyinme, ibadet etme ve Kur’an hükümlerini hayata geçirme gibi pek çok konularda Rasûlullah’ı (sav) taklîd etmeleri sebebiyle İslam Dünyasında farklı örf ve âdete sahip farklı milletler arasında bile, anlayış ve davranış birliği meydana gelmiştir.
Bu sebeple de İslam Dinini içten ve dıştan yıkmaya yönelik faaliyetlerde Kur’an-ı Kerim’e özel korunmuş olması nedeniyle ilişemeyen pek çok küfür ehli, sonradan Müslüman olan toplumların adet ve kültürlerinin etkisiyle dinde ifrat ve tefrite varan anlayış farklılıkları ortaya koyanlar aracılığıyla Rasûlullah’ın (sav) sünnetini işlevsiz kılmaya yönelmişlerdir.
Kur’an-ı Kerim ile birlikte Rasûlullah’ın (sav) sünnetinin tabir caiz ise dinde anayasal bir niteliğe sahip olduğunu anlamayan veya anlamak istemeyen cahiller ve art niyetliler maalesef bu hileye kapılan kişiler olmuşlardır.
Kur’an ayetlerinin hayata uygulanmasında vahyin dinamik yönünü temsil eden Rasulullah’ın (sav) sünnetini “O konuştuğunda vahyedileni konuşur.” şeklindeki ayet hükmünü gerektiği gibi anlayamayanları da maalesef bu günde aynı hileye kapılmış kişiler olarak görmekteyiz.
Hâlbuki Rasulullah’ın (sav) sünneti, ilahî vahiydeki Cenab-ı Allah’ın (cc) muradını anlama konusunda, Kur’an ayetlerindeki hükümlerin ruhuna bağlı kalmak koşuluyla, yapılacak olan tüm aklî çabalar için de bir ilham kaynağı olma özelliğindedir.
Bu anlamda, Rasulullah’ın (sav) sünnetiyle hayata uygulanan her örnek, din ve dünyaya dair her müşkülümüzü izale ederken, Kur’an ayetlerinin mücmelini tafsil, müphemini tavzih ve mutlakını da takyit ederek ahkâmı beyan etme noktasında önemli bir görev yerine getirmektedir.
Kur’an-ı Kerim’de “Biz sana bu Kur’an-ı insanlara açıklayasın diye indirdik.” Ayeti Kerimesi ile bu düşüncenin tescillendiğine şahit oluyoruz.
Konuyu daha da anlaşılır kılmak maksadıyla, vahyin inişine şahitlik eden Sahabei Kiramın (ra) sünnet anlayışını bir anekdotla hatırlatmak istiyoruz.
Rasûlullah’ın (sav), Muaz b. Cebel’i (ra) Yemen’e vali olarak gönderdiği zaman, ona zekât toplama görevini de yüklemiş, bu hususta gerekli talimatı da verdiğini hadislerden öğreniyoruz. Bunlar arasında, Rasûlullah’ın (sav) “Tahıldan tahıl, davardan koyun, develerden deve, sığırdan da inek al!” Emrini verdiği de rivayet edilmiş olmasına rağmen helal ve haramı pek çok sahabeden (ra) daha iyi bilen Muaz’ın (ra) hadisin zahir manasında kalmayarak ve zekât almadaki gaye ile maksatları gözeterek zekat mallarının kıymetini almakta bir beis görmediğini görmekteyiz.
Bu küçük örnek bile Rasulullah’ın (sav) sünnetine ittiba konusunda bir yandan O’nu (sav) taklîd ederken diğer yandan zekâtın toplumsal işlevi üzerinde akıl yürüten Sahabenin (ra) sünnet anlayışı konusunda Allah (cc) Rasulü (sav) ile nasıl bir anlayış ve uygulama birliği içinde olduğunu göstermektedir.
Müslümanların parçalanmış olduklarından dem vurdukları halde, Sünneti ilga ederek Müslümanların uygulama birliğini bozmaya çalışanlara yazıklar olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.