Top sahasında yitik bir ömür!
Hayatımızın her döneminde, çocuklukta, gençlikte, olgunlukta, yaşlılıkta mutlaka birileri karşımıza çıkar, birileri ile yollarımız kesişir...
Onları bazen arkadaş olarak kabullenir, bazen de samimi olmadıklarını düşünür, yolları ayırırız...
Ya da bunları görmezden gelir, başımızı çeviririz...
Kimilerini ise arkadaşlıktan, kardeşlikten, hısımlık ve akrabalıktan öteye taşır, dost eder, dostu olur, baş tacı yaparız...
xxx
Gecenin ne karanlığına ne ay ışığına, saatin ne akrebine, ne yelkovanına, havanın ne ayazına, ne buzuna bakmaksızın, zamanlı zamansız kapısını çalabileceği, telefonuna sinyal gönderebileceği, mesaj atabileceği bir dostu olmalı insanın...
Şayet gerçek dost ise, “Gecenin bir yarısında, niye arıyor, niye mesaj atıyor, niye kapımı çalıyor” dememeli, kan uykudan uyanırken...
Var mı böyle bir dostun?
Varsa vur başını yastığa rahat rahat uyu...
Sırtın yere gelmez...
Böylesi kardeşten bile ötedir...
xxx
Kimilerine göre Hasan Yıldırım...
Kimilerine göre Hasan Maltepe...
Kimilerine göre Maltepe Hasan...
Kimilerine göre de Hasan Bey...
Ben “Hasan Efendi” diye seslenirim kendisine...
İyi ki de 80'den bu yana göz gözeyiz...
İyi ki de benim 35 yıllık dostum...
Kıskananlar ister bir yerinden patlasın, ister iki yerinden çatlasın...
Umurumda değil...
xxx
35 yıldır her anımda, her mutluluğumda, her mutsuzluğumda, bazen yüreğiyle, bazen ruhuyla, bazen hepsiyle birlikte, hem de cümbür cemaat yanımda olan, olmaya da devam eden Hasan Yıldırım...
Emre'mi Peygamber ocağına, yani askeri birliğine o teslim etmişti...
Emre askerliğini bitirdi, teslim alanların içinde yine o vardı...
“Maltepe Hasan” ya da “Hasan Maltepe” namıyla mağrur, yedi düvele ün salmış dostum, arkadaşım...
Dahası bana bu yazıyı yazdırma mecburiyeti hissettiren adam...
Kusurlarımı, kızkınlıklarımı, öfkelerimi, kavgalarımı bile kah efsaneleştiren, kah üzerini örten bir kardeş, bir dost...
Aileden biri...
Daha ne olsun ki?
xxx
“Başkan düğün yapacağım” demişti...
“Nasıl yapacaksın?” diye pervasızca ya da fütursuzca sormuştum da, “sen varsın ya” demişti bana...
Allah şahit çok gururlanmıştım “sen varsın ya” karşı koyuşundan...
Çünkü, bir dostu olduğunu bilerek ve o dosta güvenerek hayırlı bir işe soyunması acayip bir şeydi...
Bir dostu olduğunu ve bir dostum olduğunu bilmek, benim de hoşuma gitmişti...
xxx
80'li yıllarda kesişti yollarımız...
35 yıl olmuş...
Dile kolay...
İyi günlerime topallaya topallaya, kötü günlerime koşa koşa gelen adam...
Onca dalkavuğun, onca soytarının, onca abur cubur adamın olduğu spor camiasında, seni senden iyi bilen, sana senden daha çok güvenen, gece gibi sırdaş, gündüz gibi gardaş...
İçi dışı bir olan Hasan...
80'li yıllarda çıktığınız bu uzun maraton, bütün zorluklara, bütün engellere rağmen sürüyorsa, dostluğa zeval gelmediyse, sıkıntılar birlikte göğüslendiyse ve hala koşu devam ediyorsa, daha ne olsun ki...
Nefes alıp verdiği müddetçe benim hayatımda baki kalandır, baki kalacak olandır...
Şükür...
Hem de hesapsız şükür...
xxx
Ve gerçekler...
Ve kan kusup kızılcık şerbeti içme durumları...
Ve top sahasında kaybolan yıllarla, top uğruna zayi olan bir ömür...
Aslında içinde fırtınalar kopuyor...
Bir top uğruna neleri yitirdiğini, neleri kazan(ama)dığını...
xxx
Ağzı süt kokarken atmış kendini top sahasına...
50 küsur yıldır orada...
50 küsur yıldır maaşsız, kuruşsuz ve sigortasız mesai veriyor...
Bir gün ara vermemiş ya da bir gün gelmemezlik etmemiş...
Bırakın gelmemeyi, birgün bile geç gelmemiş...
50 küsur yılın her sabahının 7'sinde çıkmış evinden, 8'inde top sahasında olmuş...
Çalışanlardan daha önce gelmiş, dükkanın kapısını açmış...
Geç gelse sanki işten kovacaklar!
Halbu ki zaten işsiz...
Ve de aşsız...
xxx
Herkese dost, kendine düşman, futbol ve spor uğruna top sahasında harcanan yitik ve zayi olmuş bir ömür...
Kaç bin futbolcu, kaç bin yönetici, kaç bin antrenör, onlarca İl Müdürü gelmiş geçmiş hayatından, Allah rızası için birisi de çıkıp, gel burada iş sahibi ol, evine aş götür dememiş...
Ve hala da inat ediyorlar, durumun vehametini bildikleri halde...
“Gel sana iş, gel sana aş” dememek için...
Ne Konyaspor ne başkası...
Ne şu ne bu...
Ne garip değil mi?
Gariplikten de öte ne acı değil mi?
Can Yücel'in “Ömür dediğin üç gündür; dün geldi geçti, yarın meçhuldür. O halde ömür dediğin bir gündür; o da bugündür” diye avaz avaz bağırdığı gibi...
Eğer ömür bir gün ise uzatın elinizi veya köprü olun, geçsin karşı kıyıya Hasan...
Ya da!!!
xxx
Uzatmıyorum...
Hasan darlanıyor...
Hasan zorlanıyor...
Anlayın artık...
Daha ne söyleyim...
Ne olur ertelemeyin, ne olur ıskalamayın...
Gün bugündür, yarın geç olabilir.