Süleyman Tunahan Hz.leri
Gençlik inceleme yazısı
Sene 1997. Genel başkanlığını yürüttüğüm Milli Gençlik Vakfı yoğun faaliyetlerine bir yenisini ekleyerek, bunları 3’er ay ara ile kamuoyuna sergilemeye başlar. Bu çalışma, “Müminler, birbirinin kardeşidir” esasının gerçekleşmesini sağlayacak bir çalışmadır. “Çağımızı aydınlatanlar” adıyla yapılan bu çalışma, gençlerimizin ilim, irfan ve feyz aldığı âlimlerimizi gün yüzüne çıkarmak, onların hayatlarında ve ilmi kariyerlerindeki önemli hususları tanıtmak ve onlardan her kesin istifade etmesini sağlamaktır.
İlki, 1997/Şubat ayında İstanbul Taksimdeki Muammer Karaca tiyatrosunda Bediüzzaman Said Nursi hazretlerini, ikincisi 97/Mayıs ayında Antalya’da bir özel salonda Süleyman Hilmi Tunahan hazretlerini, üçüncüsü ise 97/Ağustos ayında yine İstanbul’da Edirnekapı’daki bir sinema salonunda Mehmet Zahit Kotku hazretlerini, her birini bizzat kendi talebelerinden dinlediğimiz paneller şeklinde olmuştur. Panellerde yapılan konuşmalar Milli Gençlik Vakfı adıyla kitapçıklar halinde bastırılmış ve dağıtılmıştır.
Bu program, ilmiyle amelini birleştirmiş diğer çağımızı aydınlatanlardan Sami efendi hz.leri, Ali Haydar efendi, Mehmet Raşit Erol hz.leri, Hacı İhsan Efendi, İskilipli Atıf efendi gibi zatların tanıtılması ile devam edecekti.
Süleyman Hilmi Tunahan hazretlerinin ve çalışmalarının tanıtıldığı panelde bu kıymetli şahıs hakkında birçok bilgi verilir. Şimdi bu bilgileri birlikte paylaşalım.
HAYATI VE ÇALIŞMALARI
Süleyman Efendi, 1888 de eski Osmanlı toprakları olan Bulgaristan’nın Razlgrad (Hazergrad) şehrinin Kemaller ilçesine bağlı Ferhatlar köyünde doğar. İlköğrenimini o bölgedeki âlimlerden alır. 1916 senesinde girdiği Sahn-ı Seman ve Süleymaniye medreselerinde (Üniversite) devrin önemli âlimlerinden fıkıh, usulü fıkıh, tefsir, hadis, ilmi kelam ile diğer ilimleri 1919 yılında birincilikle bitirir. Ayrıca kadılık medresesine (Hukuk fakültesi) girer ve orayı 100 üzerinden 99 puan alarak tamamlar.
Süleyman Efendi genç yaşına rağmen 1918 yılında müderris (profesör) olarak çalışmaya başlar. İlmiyle amil olduğu bilinen Süleyman efendiye 1936 yılında hocası Selahüddin b. Mevlana Sıracüddin tarafından mürşid-i kâmil olarak Nakşibendî tarikatında irşat görevi verilir. Böylece Süleyman Efendi hem zahiri ve hem de batini ilimlerde mürşitlik yapar.
Süleyman Efendi çalışmalarının reklâmını yapmayı sevmez, tevazu yolunu seçerdi. Kendisi, “Biz, Şah-ı Nakşibendî hazretleri, İmam-ı Rabbani hazretleri, Abdülkadir Geylani hazretleri tarafından gelen zahiri ve batını bir tarikatın mensuplarıyız” derdi. Talebelerine bazen “evladım” bazen de “İmam-ı Rabbaninin evladı” diye hitap ederdi.
Osmanlı devletinin yıkılıp, tevhidi tedrisat kanununun yürürlüğe girmesinden sonra Osmanlıca yazılarla ilmi kariyer sahibi olanlar görev alamaz oldular. Süleyman Efendi, “İslami ilimlerle mücehhez bir gençlik yetiştirebilmek” için ilk olarak Toros dağlarında gizli eğitime başlar. Kur’anın öğretilmesi için yaptığı çalışmalardan dolayı 1939 senesinde tutuklanır. Birkaç gün eziyetli ve çileli günler geçirdikten sonra serbest bırakılır. 1944 yılında ikinci kere tutuklanır ve bu kere 8 yıl hapis tutulur.
HAKKI SAVUNMAK UĞRUNA
1956 senesinde Cezayir’li Müslümanların, Fransız sömürgecilerine karşı yaptığı mücadeleye destek verir. Bu desteği camilerde verdiği vaazlarında açıkça ortaya koyar ve halkı aydınlatmaya çalışır. O günkü Türk hükümetinin Fransa’ya dönük politikasına ters düşmesi üzerine defalarca sorgulanır ve vaizlik belgesi elinden alınır. Buna rağmen yılmadan çalışmalarını devam ettirir. Sahralara çıkar, çiftlik evlerinde, trenlerde Müslümanlara dinlerini öğretmeye gayret eder.
Süleyman Efendi, Kısıklı’da kendi evinde talebelerini ders halkasına oturttuğu zamanlar, günün önemli gazetelerini getirtir, yeni yazı (Latin alfabesi) bilen talebelerine bunlar okutur, kendisi de dinlerdi. Zaman zaman okuyan talebeye müdahale eder, dış siyaset (politika) yazarını, başmuharriri (başyazarı), iç siyaset yazarını oku derdi. Sonra da talebelerine; “İlmi siyaseti bilmeyen dine hizmet edemez” derdi.
MEDYANIN ÖNEMİNİ BİLİYORDU
Gazetelerin ve dergilerin (o yıllarda medya organları bunlardı) halk üzerindeki büyük tesirlerini bildiği için “Ah, ne olurdu bizim de güzel gazetelerimiz olsa” derdi. Aldığı maaşın bir kısmını Necip Fazıl Kısakürek’in 1940 yıllarında neşrettiği “Büyük Doğu gazetesinin neşri için Süleyman efendi hazretleri vaizlikten aldığı maaşın bir kısmını Necip Fazıla gönderdiğini” biliyoruz.
Süleyman Hilmi Tunahan hazretleri, ilk kur’an kursunu l951’de İstanbul Çamlıca’da, açar ve talebe okutmaya başlar. Bu arada ilk ve tek yazılı eserini de meydana getirir. Bu, 15 günde Kur’an öğrenilebilen “pratik Kur’an öğrenme elifbesidir.”
1959 yılında geride yüzlerce müftü, vaiz, imam ve binlerce talebe bırakan Süleyman Efendi hazretleri rahmet-i Rahman’a kavuşur.
1960 yıllının ortalarına kadar “Süleymancılık” diye bir tabir yokken bazı yetkililerin Süleyman efendinin adına izafeten talebe ve hocaların “Süleymancı” olarak adlandırıldıkları görülmektedir.
GENÇLİĞİN GÜZEL ÖRNEĞİ
Süleyman Efendinin hayatı incelendiğinde kendisinin büyük bir mücadele adamı olduğu, gençliğin yetiştirilmesine ağırlık verdiği ve gençlerin İslâmi ilimlerle mücehhez olmasının yanı sıra onların toplumla iç içe olmalarını istediği görülmektedir. Yetiştirmek istediği gençliğin en güzel örneği, Peygamberimizin övgüsü kazanmış, çağ açıp çağ kapatmış, İstanbul’u feth etmiş bir insan olan Sultan Fatih Hazretlerinden başkası değildir.
Öyle değil mi, aziz “Süleymanlı” kardeşim.
Sene 1997. Genel başkanlığını yürüttüğüm Milli Gençlik Vakfı yoğun faaliyetlerine bir yenisini ekleyerek, bunları 3’er ay ara ile kamuoyuna sergilemeye başlar. Bu çalışma, “Müminler, birbirinin kardeşidir” esasının gerçekleşmesini sağlayacak bir çalışmadır. “Çağımızı aydınlatanlar” adıyla yapılan bu çalışma, gençlerimizin ilim, irfan ve feyz aldığı âlimlerimizi gün yüzüne çıkarmak, onların hayatlarında ve ilmi kariyerlerindeki önemli hususları tanıtmak ve onlardan her kesin istifade etmesini sağlamaktır.
İlki, 1997/Şubat ayında İstanbul Taksimdeki Muammer Karaca tiyatrosunda Bediüzzaman Said Nursi hazretlerini, ikincisi 97/Mayıs ayında Antalya’da bir özel salonda Süleyman Hilmi Tunahan hazretlerini, üçüncüsü ise 97/Ağustos ayında yine İstanbul’da Edirnekapı’daki bir sinema salonunda Mehmet Zahit Kotku hazretlerini, her birini bizzat kendi talebelerinden dinlediğimiz paneller şeklinde olmuştur. Panellerde yapılan konuşmalar Milli Gençlik Vakfı adıyla kitapçıklar halinde bastırılmış ve dağıtılmıştır.
Bu program, ilmiyle amelini birleştirmiş diğer çağımızı aydınlatanlardan Sami efendi hz.leri, Ali Haydar efendi, Mehmet Raşit Erol hz.leri, Hacı İhsan Efendi, İskilipli Atıf efendi gibi zatların tanıtılması ile devam edecekti.
Süleyman Hilmi Tunahan hazretlerinin ve çalışmalarının tanıtıldığı panelde bu kıymetli şahıs hakkında birçok bilgi verilir. Şimdi bu bilgileri birlikte paylaşalım.
HAYATI VE ÇALIŞMALARI
Süleyman Efendi, 1888 de eski Osmanlı toprakları olan Bulgaristan’nın Razlgrad (Hazergrad) şehrinin Kemaller ilçesine bağlı Ferhatlar köyünde doğar. İlköğrenimini o bölgedeki âlimlerden alır. 1916 senesinde girdiği Sahn-ı Seman ve Süleymaniye medreselerinde (Üniversite) devrin önemli âlimlerinden fıkıh, usulü fıkıh, tefsir, hadis, ilmi kelam ile diğer ilimleri 1919 yılında birincilikle bitirir. Ayrıca kadılık medresesine (Hukuk fakültesi) girer ve orayı 100 üzerinden 99 puan alarak tamamlar.
Süleyman Efendi genç yaşına rağmen 1918 yılında müderris (profesör) olarak çalışmaya başlar. İlmiyle amil olduğu bilinen Süleyman efendiye 1936 yılında hocası Selahüddin b. Mevlana Sıracüddin tarafından mürşid-i kâmil olarak Nakşibendî tarikatında irşat görevi verilir. Böylece Süleyman Efendi hem zahiri ve hem de batini ilimlerde mürşitlik yapar.
Süleyman Efendi çalışmalarının reklâmını yapmayı sevmez, tevazu yolunu seçerdi. Kendisi, “Biz, Şah-ı Nakşibendî hazretleri, İmam-ı Rabbani hazretleri, Abdülkadir Geylani hazretleri tarafından gelen zahiri ve batını bir tarikatın mensuplarıyız” derdi. Talebelerine bazen “evladım” bazen de “İmam-ı Rabbaninin evladı” diye hitap ederdi.
Osmanlı devletinin yıkılıp, tevhidi tedrisat kanununun yürürlüğe girmesinden sonra Osmanlıca yazılarla ilmi kariyer sahibi olanlar görev alamaz oldular. Süleyman Efendi, “İslami ilimlerle mücehhez bir gençlik yetiştirebilmek” için ilk olarak Toros dağlarında gizli eğitime başlar. Kur’anın öğretilmesi için yaptığı çalışmalardan dolayı 1939 senesinde tutuklanır. Birkaç gün eziyetli ve çileli günler geçirdikten sonra serbest bırakılır. 1944 yılında ikinci kere tutuklanır ve bu kere 8 yıl hapis tutulur.
HAKKI SAVUNMAK UĞRUNA
1956 senesinde Cezayir’li Müslümanların, Fransız sömürgecilerine karşı yaptığı mücadeleye destek verir. Bu desteği camilerde verdiği vaazlarında açıkça ortaya koyar ve halkı aydınlatmaya çalışır. O günkü Türk hükümetinin Fransa’ya dönük politikasına ters düşmesi üzerine defalarca sorgulanır ve vaizlik belgesi elinden alınır. Buna rağmen yılmadan çalışmalarını devam ettirir. Sahralara çıkar, çiftlik evlerinde, trenlerde Müslümanlara dinlerini öğretmeye gayret eder.
Süleyman Efendi, Kısıklı’da kendi evinde talebelerini ders halkasına oturttuğu zamanlar, günün önemli gazetelerini getirtir, yeni yazı (Latin alfabesi) bilen talebelerine bunlar okutur, kendisi de dinlerdi. Zaman zaman okuyan talebeye müdahale eder, dış siyaset (politika) yazarını, başmuharriri (başyazarı), iç siyaset yazarını oku derdi. Sonra da talebelerine; “İlmi siyaseti bilmeyen dine hizmet edemez” derdi.
MEDYANIN ÖNEMİNİ BİLİYORDU
Gazetelerin ve dergilerin (o yıllarda medya organları bunlardı) halk üzerindeki büyük tesirlerini bildiği için “Ah, ne olurdu bizim de güzel gazetelerimiz olsa” derdi. Aldığı maaşın bir kısmını Necip Fazıl Kısakürek’in 1940 yıllarında neşrettiği “Büyük Doğu gazetesinin neşri için Süleyman efendi hazretleri vaizlikten aldığı maaşın bir kısmını Necip Fazıla gönderdiğini” biliyoruz.
Süleyman Hilmi Tunahan hazretleri, ilk kur’an kursunu l951’de İstanbul Çamlıca’da, açar ve talebe okutmaya başlar. Bu arada ilk ve tek yazılı eserini de meydana getirir. Bu, 15 günde Kur’an öğrenilebilen “pratik Kur’an öğrenme elifbesidir.”
1959 yılında geride yüzlerce müftü, vaiz, imam ve binlerce talebe bırakan Süleyman Efendi hazretleri rahmet-i Rahman’a kavuşur.
1960 yıllının ortalarına kadar “Süleymancılık” diye bir tabir yokken bazı yetkililerin Süleyman efendinin adına izafeten talebe ve hocaların “Süleymancı” olarak adlandırıldıkları görülmektedir.
GENÇLİĞİN GÜZEL ÖRNEĞİ
Süleyman Efendinin hayatı incelendiğinde kendisinin büyük bir mücadele adamı olduğu, gençliğin yetiştirilmesine ağırlık verdiği ve gençlerin İslâmi ilimlerle mücehhez olmasının yanı sıra onların toplumla iç içe olmalarını istediği görülmektedir. Yetiştirmek istediği gençliğin en güzel örneği, Peygamberimizin övgüsü kazanmış, çağ açıp çağ kapatmış, İstanbul’u feth etmiş bir insan olan Sultan Fatih Hazretlerinden başkası değildir.
Öyle değil mi, aziz “Süleymanlı” kardeşim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.