Şimdi de Deprem
Türkiye Pazar günü Van-Diyarbakır-Ağrı-Muş-Bitlis-Hakkari ve civarında hissedilen ve yaşanan bir deprem felâketiyle karşı karşıya kaldı. En çok Van ve Erciş’de hasar bulunan depremde vefat eden yüzlerce insanımız var. Hepsine Allah Teâlâ rahmet eylesin. Türkiye’nin başı sağ olsun. Geride kalanlara metin olma ve dayanma gücü ihsan etsin. Yaralananlara âcil şifalar versin. Bölgede görev yapan tüm ekiplere canla-başla çalışma azmi nasip etsin. Vatandaşından görevlilere kadar samimâne çalışanlardan Rabb’im râzı olsun.
7,2 şiddeti diye belirtilen ama güç yönüyle 8-9- (hatta 10 diye söylenen açıklamalar yapıldı) olan bu depremde yüzlerce ölü vatandaşımız var. Bu rakam enkazlar tamamlanınca daha netleşecektir ama şu an verilen sayının çok çok üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Umarız öyle olmaz. Ancak depremin şiddeti Adapazarı depremini aratmayacak ölçülerde. Yıkılan binâlar, panikleyen halk, yardımlar nerede diye şikâyetlenenler tabi üzücü manzaralar. Daha yeni şehit evlatlarımızın acısı dinmeden, bu acıyı yaşamamız gerçekten çok üzüntü verici!
Acılar dinmek bilmiyor, Cuma günkü yazımda ‘elim saldırı’yı yazmıştım bugün de depremi yazmak bize cidden ağır geldi. İki felâket haberi. Hayır olsun, hayır getirsin Mevla bu olayları bizlere. Her kötü gibi görünen olayda bizim için kim bilir ne hayırlar vardır. Biz inanan insanlarız, biliriz ki meydana gelen hiçbir hâdise boş değildir. Bizim bilmediğimiz ne faydalar bulunur o vâhim olaylarda. Ayrıca yüce Yaratıcı tarafından takdir edilen kazalarda insanoğlunun pek yapacağı bir şey yoktur. Olması gereken olur insanoğlu ne yaparsa yapsın başa geleceği engelleyemez. Ama bu ilâhi gerçek bizim tedbir almamazı gerektirmez. Tedbiri alırsın takdîri yüce Rabbi Teâlâ’ya bırakırsın. Bizim dünya felsefemiz budur.
Peki, böylesi durumlarda, tedbir almak ne demek?
Türkiye deprem bölgesinde bulunuyor. Bu gerçekle yaşamak zorunda olduğumuza göre her an olası bir deprem riskine göre tedbirli hareket etmek gerekiyor. Erciş’te en çok yıkılan binâlar oldu. Van’da Devlet Hastanesi bile hasarlıydı. Gerçi uzmanların belirttiğine göre depreme dayanıklı binâlar dâhi bu şiddette bir depremde başka şansı kalmaz, diyorlar. Fakat deprem riski taşısın taşımasın her yapılan binâya depreme dayanma riski var mı yok mu diye aynen sağlık raporu gibi bina sağlık raporu verilmeli bundan böyle. Özellikle resmi binâlar, küçük çaplı ve büyük çaplı okullar, hastaneler yanı sıra normal binâlar daha yapılmadan önce depreme dayanıklı olarak yapılma sözleşmesiyle yapılmalı. Aksine izin olmamalı. Bittiğinde de bilirkişi heyetleriyle hiçbir rüşvet hâdisesi yaşanmadan iskan raporları yanında depreme dayanıklı olup-olmama izniyle binâlara oturma izni verilmeli. Risk taşıyan binâlara kesinlikle oturma müsâdesi olmamalı. Hatta bu durum binâyı yapana cezâ işlemini de berâberinde getirmeli. Günümüzde kültürel erdemli ahlak terk edilip toplumsal yaşayan tutarsız ahlak esas alındığından insanlar maalesef bugün dürüstlük ölçülerini kaybetmişler. Kim kimden ne çalsa, kim kimden ne götürse kâr görüyor. Bazı kesimler kimse görmeden yapacaklarını yapıyorlar. Halbuki ilâhi kameralar her gizli yapılan en küçük hâdiseyi bile bir başka âlemde değerlendirmek üzere o kişi adına giz dosyasına koyuyorlar. Burası hiç hesap edilmiyor. İnsanların tüm hesapları bu dünyâlarını mâmur etmeye yönelik. Sonrada böylesi can yakan hâdiseler ortaya çıkıyor. Çimentodan, demirden çalmadan dürüstçe yapılar yapan insanları âcilen yetiştirmek gerekiyor. Bu iş yine geliyor vicdan eğitimine, ruh eğitimine dayanıyor. Ruhsuz insan olur mu? İşte ruhsuz insanların yaptıkları binâlarda ruhsuz oluyor. Binâlarımız da adam gibi bina olmalı tıpkı insanlar gibi. Yakın zamanda Japonya’da da büyük bir deprem yaşandı bizdeki manzaralar orada görülmedi. Ayni teknolojik donanımı bizler de memleketimize kazandırabilecek güçteyiz. İnşaALLAH tez zamanda ülkemizde de deprem yönüyle en ileri teknolojiyle yapılanan binâlar olsun istiyoruz.
Bir diğer husus ise devamlı şikâyet psikolojisi insanlar bir türlü memnun olamama mantığıyla hareket ederek sürekli yakınma pozisyonundalar. Kızılay, ‘Olaydan 10 dakika sonra biz gereken yerlerle irtibat kurarak her ne ihtiyaçsa hepsinin sağlanması için tetikteyiz.’ Açıklamasını yapıyor. Sâdece açıklama değil icraat da var. Birkaç aksama oldu ki o da doğaldır böylesi durumda hemen ilgilileri suçlamak hiç yakışık almıyor. Devletin Başbakanı ilgili bakanlarını da alarak olaydan hemen iki saat sonra bölgeye gitti. Bu ne dakiklik! Eskiden böylemiydi? ‘Yiğidi öldür ama hakkını yeme denir.’ ya lütfen biraz daha insaflı olalım. Biz insanız, bölgedeki kardeşlerimiz bizim canımız. Canımız acıdı kim olsa yardıma koşar. Hâin İsrâil bile yardıma hazırım derken kendi ilgililerimiz ihmalkarlık yapar mı?
Yaşananlardan dolayı çok üzgünüz. Diğer acımızı daha içimize sindirememişken bu acının da üstüne gelmesi bizi şu duâya sevk etti; ‘Allâh’ım içimizdeki beyinsizler yüzünden bizi de helâk etme.’ Rabb’im hepimize gerçek kulluğumuzda kusur etmeden yaşamayı nâsip etsin. Devletimize zeval vermesin. Yaralar çabucak sarılsın. Felâketlere yol açacak hallerden bizleri muhafaza buyursun. Türkiye’nin başı sağ olsun. Allah bize tekrar ayni acıları yaşatmasın. Acıların ardından gereken tedbirler alınsın.
7,2 şiddeti diye belirtilen ama güç yönüyle 8-9- (hatta 10 diye söylenen açıklamalar yapıldı) olan bu depremde yüzlerce ölü vatandaşımız var. Bu rakam enkazlar tamamlanınca daha netleşecektir ama şu an verilen sayının çok çok üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Umarız öyle olmaz. Ancak depremin şiddeti Adapazarı depremini aratmayacak ölçülerde. Yıkılan binâlar, panikleyen halk, yardımlar nerede diye şikâyetlenenler tabi üzücü manzaralar. Daha yeni şehit evlatlarımızın acısı dinmeden, bu acıyı yaşamamız gerçekten çok üzüntü verici!
Acılar dinmek bilmiyor, Cuma günkü yazımda ‘elim saldırı’yı yazmıştım bugün de depremi yazmak bize cidden ağır geldi. İki felâket haberi. Hayır olsun, hayır getirsin Mevla bu olayları bizlere. Her kötü gibi görünen olayda bizim için kim bilir ne hayırlar vardır. Biz inanan insanlarız, biliriz ki meydana gelen hiçbir hâdise boş değildir. Bizim bilmediğimiz ne faydalar bulunur o vâhim olaylarda. Ayrıca yüce Yaratıcı tarafından takdir edilen kazalarda insanoğlunun pek yapacağı bir şey yoktur. Olması gereken olur insanoğlu ne yaparsa yapsın başa geleceği engelleyemez. Ama bu ilâhi gerçek bizim tedbir almamazı gerektirmez. Tedbiri alırsın takdîri yüce Rabbi Teâlâ’ya bırakırsın. Bizim dünya felsefemiz budur.
Peki, böylesi durumlarda, tedbir almak ne demek?
Türkiye deprem bölgesinde bulunuyor. Bu gerçekle yaşamak zorunda olduğumuza göre her an olası bir deprem riskine göre tedbirli hareket etmek gerekiyor. Erciş’te en çok yıkılan binâlar oldu. Van’da Devlet Hastanesi bile hasarlıydı. Gerçi uzmanların belirttiğine göre depreme dayanıklı binâlar dâhi bu şiddette bir depremde başka şansı kalmaz, diyorlar. Fakat deprem riski taşısın taşımasın her yapılan binâya depreme dayanma riski var mı yok mu diye aynen sağlık raporu gibi bina sağlık raporu verilmeli bundan böyle. Özellikle resmi binâlar, küçük çaplı ve büyük çaplı okullar, hastaneler yanı sıra normal binâlar daha yapılmadan önce depreme dayanıklı olarak yapılma sözleşmesiyle yapılmalı. Aksine izin olmamalı. Bittiğinde de bilirkişi heyetleriyle hiçbir rüşvet hâdisesi yaşanmadan iskan raporları yanında depreme dayanıklı olup-olmama izniyle binâlara oturma izni verilmeli. Risk taşıyan binâlara kesinlikle oturma müsâdesi olmamalı. Hatta bu durum binâyı yapana cezâ işlemini de berâberinde getirmeli. Günümüzde kültürel erdemli ahlak terk edilip toplumsal yaşayan tutarsız ahlak esas alındığından insanlar maalesef bugün dürüstlük ölçülerini kaybetmişler. Kim kimden ne çalsa, kim kimden ne götürse kâr görüyor. Bazı kesimler kimse görmeden yapacaklarını yapıyorlar. Halbuki ilâhi kameralar her gizli yapılan en küçük hâdiseyi bile bir başka âlemde değerlendirmek üzere o kişi adına giz dosyasına koyuyorlar. Burası hiç hesap edilmiyor. İnsanların tüm hesapları bu dünyâlarını mâmur etmeye yönelik. Sonrada böylesi can yakan hâdiseler ortaya çıkıyor. Çimentodan, demirden çalmadan dürüstçe yapılar yapan insanları âcilen yetiştirmek gerekiyor. Bu iş yine geliyor vicdan eğitimine, ruh eğitimine dayanıyor. Ruhsuz insan olur mu? İşte ruhsuz insanların yaptıkları binâlarda ruhsuz oluyor. Binâlarımız da adam gibi bina olmalı tıpkı insanlar gibi. Yakın zamanda Japonya’da da büyük bir deprem yaşandı bizdeki manzaralar orada görülmedi. Ayni teknolojik donanımı bizler de memleketimize kazandırabilecek güçteyiz. İnşaALLAH tez zamanda ülkemizde de deprem yönüyle en ileri teknolojiyle yapılanan binâlar olsun istiyoruz.
Bir diğer husus ise devamlı şikâyet psikolojisi insanlar bir türlü memnun olamama mantığıyla hareket ederek sürekli yakınma pozisyonundalar. Kızılay, ‘Olaydan 10 dakika sonra biz gereken yerlerle irtibat kurarak her ne ihtiyaçsa hepsinin sağlanması için tetikteyiz.’ Açıklamasını yapıyor. Sâdece açıklama değil icraat da var. Birkaç aksama oldu ki o da doğaldır böylesi durumda hemen ilgilileri suçlamak hiç yakışık almıyor. Devletin Başbakanı ilgili bakanlarını da alarak olaydan hemen iki saat sonra bölgeye gitti. Bu ne dakiklik! Eskiden böylemiydi? ‘Yiğidi öldür ama hakkını yeme denir.’ ya lütfen biraz daha insaflı olalım. Biz insanız, bölgedeki kardeşlerimiz bizim canımız. Canımız acıdı kim olsa yardıma koşar. Hâin İsrâil bile yardıma hazırım derken kendi ilgililerimiz ihmalkarlık yapar mı?
Yaşananlardan dolayı çok üzgünüz. Diğer acımızı daha içimize sindirememişken bu acının da üstüne gelmesi bizi şu duâya sevk etti; ‘Allâh’ım içimizdeki beyinsizler yüzünden bizi de helâk etme.’ Rabb’im hepimize gerçek kulluğumuzda kusur etmeden yaşamayı nâsip etsin. Devletimize zeval vermesin. Yaralar çabucak sarılsın. Felâketlere yol açacak hallerden bizleri muhafaza buyursun. Türkiye’nin başı sağ olsun. Allah bize tekrar ayni acıları yaşatmasın. Acıların ardından gereken tedbirler alınsın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.