Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

Şii-Sünni Gerilimi

Şii-Sünni Gerilimi

Son günlerde Orta Doğuda Şii-Sünni çatışması çıkartılmak istendiği gözlemleniyor. Hemen birçok Arap Ülkesinde yaşanan devrim hareketleri (=Arap Bahârı) sonucunda ülkeler demokrasiye geçerken ki süreçte hâlâ durulmayan bir kargaşa yaşanmaktalar. Libya’dan sonra en son Sûriye’de yaşananlar, Irak’ın neredeyse bir Şii-Kürt devletine çevrilmesi, İran’ın bölgede yegâne güç merkezi hâline gelme istemleri önümüze sorunlu bir Ortadoğu coğrafyası çiziyor. İşte tam bu kargaşada dünyâyı elinde bulunduran güç odakları bölgede Şii-Sünni gerilimini tırmandırarak Müslüman ülkeleri birbirleriyle savaştırmayı planlıyor.
Bölgede çıkabilecek Şii-Sünni mezhep savaşları hakikaten tam bir felaket olur. Bu sebeple hem ülkemizin hem de bölgeyle muhatap diğer İslam ülkelerinin çok sorumlu davranmaları ve dış siyâset politikalarını ayni sorumluluk bilinciyle oluşturmaları hatta yeniden dizayn etmeleri gerekiyor.
Ortadoğu’daki ucu eskilere dayanan Şii-Sünni ilişkilerini bugün için doğru yorumlamak şarttır ki bir daha ‘Malazgirt Savaşı’ yaşanmasın. Şiilerle Sünniler arasında doğru iletişim için ‘ortak payda’larda buluşmak ve ‘asgari müşterek’lerde odaklanmak en akılcı yöntemdir. Hatta daha da ileriye gidilerek bu ortaklıkların birliktelikleri sağlanmalıdır. Sünniler ve Şiiler Allah Teâlâ’nın ‘Vedûd’ ismi çerçevesinde ortak sevgi ile kardeş olduklarının şuurundan hareketle Ehli Beyte duyulan sevgi ile aralarındaki kutsi bağlarını güçlendirerek pekâlâ bir barış ortamı tesis edebilir ve dostluklarını geliştirebilirler.
İnancına samimi bir şekilde bağlı olan Şii mezhebine sâhip kardeşlerimizle Sünniler her türlü sosyal münâsebetlerinde karşılıklı dostça, kardeşçe ilişkiler sergileyip bunları devamlı kılabilirler. Aslında bunun için özel çaba bile sarf etmeye gerek yoktur ama eğer gerekiyorsa o da yapılmalıdır. Empati yaparak kardeşlerimizle ‘çatışma’ yerine neden ‘anlaşma’ yapılmasın? İnsanlar arası tesis edilebilecek böylesi bir ‘barış alanı’ niçin oluşturulmasın? Zâten uzun senelerdir Şiilerle Sünniler arasında süregelen kadim dil, kültür, medeniyet birlikteliği vardır. Farsça ne kadar içimizde bizden bir dil olarak yaşamıştır ve hâlâda ilmiyle bize ışık tutmaktadır.
Ancak bugün Şii mezhebine mensup ülkeler, Şii mezhebini ‘ideolojik’ olarak benimseyip modern politik bir Şii ideolojisiyle hareket ediyorlar. Şii mezhebini geleneksel tarzda yaşayan mâsum inançlı kesimleri yönetenler kendi güttükleri siyâsi politikalarla bütün bir mâsum halkı, doğru veya yanlış tartışılabilir menfiliklerle, gerilime çoğunlukla işin farkında olmayan halkı iştirak ettirebiliyorlar. Neticede yapılan yanlışlar koskoca bir topluma mâl ediliyor.
Oysa mezhep ve ideoloji birbirinden farklıdır. İdeolojide din olmaz. Din ise zâten ideoloji değildir. İdeoloji bugünün seküler kavramıdır. İdeoloji; kendi içinde bir bütünlüğü olan siyâsi, ekonomik ve sosyal sistem düşüncelerinin hayâta aktarımlarıdır. Bugün devlet rejimlerinin şekli ne olursa olsun hep seküler bir zihniyete sâhiptir. Bu yüzden isminde ‘İslam’ sözcüğü bulunsa dâhi günümüzde dünyayla entegre yolunda bulunan ülkeler ideolojik politikalar üretiyorlar.
Mezhep, teolojik bir kavramdır. İslam dînini içindeki mezheplerde diğer dinlere mensup olan mezheplerde evrensel hak ve özgürlükler bağlamında kendilerine özgü ritüellerini rahatlıkla ve huzur içinde ifâ ederler. Mezhepler insanlar arası çatışma sebebi olamaz, olmamalı da. Olursa bu dîni değildir tamâmen günümüz seküler sistemin ürettiği bir çatışmadır. Din insanların huzûrunu, mutluluğunu tesis etmek, barışı sağlamak, dayanışmayı artırmak içindir. Bu nedenle din ve mezhep çatışma sebebi olamaz.
Zâten bugün soğuk savaş dönemi bitmiştir. Çağımız demokrasi ve insan hakları devridir. Bütünüyle çıkar odaklı, ideolojik amaçlı dîni gibi görünen politik açılımlar ülkelerin halklarına zarar vermektedir ve neticede devletlerin körüklediği bir düşmanlık yayılmaktadır. Böylesi halklar arası tefrikaya sebebiyet verebilecek şekilde mezhepleri modern siyâsi ideolojiye dönüştüren iktidarlar, yönetimler daha sorumlu davranmaları icap eder. Doğacak neticelerde verilebilecek nice mâsum kayıpların vebâli bu işi götüren idârecilerin omuzlarında olacaktır. Gerçi Şii algısı içinde siyâset ve din ilişkisinin çok yakın olduğu târihsel bir vakıadır. Ancak günümüzde devlet politikasının, ülkenin mensup olduğu mezhebi ideolojik anlam yükleyerek kullanmak istediğinizde hatta bu veriyle bölgede güç olmak istediğinizde elbette bölgede tartışmalar, gerilimler, çatışmalar çıkabileceği âşikardır. Böyle bir egemenlik hükümranlığı bölgede baskıyla, çeşitli hak olmayan yollarla nice mâsumların cesetlerini çiğneyerek ilerleyip bir hegemonya kurmak olacaktır ki bu bir felâket senaryosudur. Halbuki din ile hegemonya yan yana gelemez.
Bölgedeki ülkeleri daha duyarlı ve sorumlu olmaya çağırıyoruz.    

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi