Ruha Giydirilen Hakikat Elbisesi
Okullarda yıllardır uygulanan başörtüsü yasağı kısa bir süre önce kaldırıldı. Bu vatanın aziz ve öz kız evlatları da okuma hayatlarını inançlarını yerine getirerek sürdürebilecekler. Bazılarının dediği gibi fakülte öğrencilerinin başlarını örtmeleriyle laiklik elden gitmedi, toplum yara almadı, sosyal yaşantıda herhangi bir değişiklik olmadı netice de toplumda vâveyla kopmadı. Ne vardı bu kadar bu işi alevlendirecek sanki olmayacak bir iş gibi devamlı devamlı gündemde tutmak! Ancak elbette bir avuç suda fırtına koparanların farklı bir bakış açısı ve maksatlı bir gündemleri vardı. Birileri sıkıntılı konuları kaşıyarak Türkiye’ye suni gündemlerle vakit kaybettirerek yanlı çevrelerin ekmeğine yağ sürüyordu. Bu arada canı yanan, ruhu incinen, yüreği yaralanan masumlara olanlar oluyordu fakat bu acı kimsenin umurunda değildi. Gün geldi, devran döndü, her şey farklı bakış açısından değerlendirilir oldu ve kızlarımız başörtüleriyle okuyarak tahsil yapmaya başladılar. Ne oldu? Kıyamet kopmadı değil mi? Demek ki olabiliyormuş.
Şimdi de kamusal alanda çalışanlara aynı serbesti geldi, geliyor. Bir zamanlar Meclis’te seçilmiş milletvekili değerli Merve Kavakçı Hanımefendi alkışlar eşliğinde âdeta kovulurcasına protesto edilirken bugün o yasak da kalktı. Hani ne oldu? Yer yerinden oynamıyor, laik cumhuriyet yıkılmıyor! Mâlum kesimin bir şeyleriyle oynanmadı ama onlar yıllardır başörtülü kesime ne acılar yaşattılar. Ben de o mağdurlardanım. Ne haksızlıklar yaşadık! Her gittiğimiz kurumda ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördük. Hadi bu mâlum kesimi rahatsız etti ancak bizim üzüldüğümüz bir başka nokta daha vardı.
Dîni duyguya sâhip kişiler tarafından da başörtülü kesim hem horlandı hem kullanıldı. Fakülte mezunu kızlarımız en olmadık işlerde çalıştırıldı hem de çok düşük ücretlerle. Onlara sizi işe alamam başınız örtülü (sanki vebâlı) ya da işe alırım ama göze görünmeyen bir tarafta olabilir gibisinden hak hukuk ve hakkaniyetten yoksun durumlarla muhatap kaldılar. Erkek müminler işi kılıfına uyduruyorlar. Sakalları kestiler, ütülü pantolonlar giydiler, gümüş yüzükleri çıkardılar kendilerini bir şekilde gizlediler. Onlar her türlü kamusal mekanlarda seküler görüntü vermekten çekinmediler. Kendilerini dindar bir görüntü vermekten gizleyen erkekler kontrol edilmeden, eleştirilmeden hatta sorgulanmadan yaşamanın keyfini ve konforunu yaşadılar. Psikolojilerini bozmadan seküler düzene rahatlıkla çeşitli kamufle yöntemleriyle ayak uydurdular. Pek çok iş ortamlarında, şirketlerde, mahkemelerde, fakültelerde kendilerini görünmez ve göze batmaz bir hale getirebildiler. Öyle ki böylelerinin Müslümanlıkları tartışılamaz ve sorgulanamaz oldu. Ama hanım kardeşlerimiz başörtülerini gizleyemezlerdi. Bazıları da maalesef eleğin altında kalanlardan oldu.
Oysa yüce dîni İslam’da zâhir ve bâtın arasında ince bir ilişki vardır. Bâzı şeyler vardır ki gizlenemez. Namaz meselâ, insanlar arasındaki ilişkilerdeki ölçütler meselâ değil mi? Her iş kılıfına uydurulamaz. Sizi aşan değerleriniz ve sıkı sıkıya bağlı olduğunuz inancınızın gerekleri vardır. Bunların üzerine çizik atamazsınız. Eğer atarsanız gün gelir Mevla’da size bir çizik atar ki o zaman iflah olamazsınız! Batını değiştirmek için zâhire odaklanarak önce onu ıslah ve terbiye etmek gerekir. Zâhirdeki her bir çizgi ise asıl yüce Yaratıcıyı simgeler. İç neyse dış onu sergiler. Hani derler ya; ‘küpün içinde ne varsa dışına onu sızdırır’ diye bu işte aynen bu hakikate uyuyor. Elbette kişinin içi neyse dışına onu yansıtır. İç güzelliği ve iç ahenk, dışa kâmil ahlak ve İslâmî görüntüyü yansıtır. Kılık kıyafetteki, şekil şemâillerdeki görünmezlik ve gizli değişimler sahtekarlıktır. Kişi neyse asıl olan odur. Ruha giydirilen İslâmî kıyafetler iç âlemin dışa yansıyan tezâhürlerinden ibârettir. Gösterilmek istenmeyen hakikatler ruha zarar verir. Mümin kişinin ruhunu ortaya koyan dış giysiler ayni zamanda kişinin dünya görüşünü yansıttığı gibi kişiye edeb ve haya da telkin eder. İşte bu hal kişilerin iç âlemlerindeki mâneviyâtın inkişâfını sağlar, değerlerinin muhafazası temin eder. Bugün üzerinde çok durulması gereken önemli bir husustur değer muhafazası. Kaybedilen değerlerimizi yeniden diriltmeden ayağa kalkamayız. Sekülerleşmenin yayılması, edebin eksilmesi, değerlerin bir bir yitirilmesi arkasından hazin bir kişilik kaybını getirecektir. Ama şu hadisi şerifte akıllardan hiç çıkarılmamalı; ‘Kim şöhret elbisesi giyerse Allah ona zillet elbisesi giydirir.’ Bugünlerde ruha giydirilen hakikat elbisesini hiç çıkartmamak dileğiyle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.