Perşembenin gelişi!
Yönetenlerle ya da transferi yapan ağızlarla aynı düşüncede olmadığımı yazmıştım daha önce… Düşüncemde bir değişiklik yok… Ara transferde alınan oyuncular için “nokta transfer” tanımında bulunmak doğru olmaz… Çünkü, bu oyuncular, özellikli ve sorunsuz oyuncular olmuş olsaydı, kulüpleri bu oyuncuları kapının önüne koyar mıydı?
Genellikle arada yapılan transferler Nasrettin Hoca’nın hesabı “ya tutarsa” gibi oluyor…
Transfer niye yapılır?
1-Eksiklerin giderilmesi…
2-Kadro zenginliği yaratmak…
3-Takıma artı sağlamak…
4-Yatırım amaçlı…
Yukarıdaki şıklardan hangisini görebildik Konyaspor’da? Ya da yeniler olumlu neyi gösterebildiler geride kalan 4 haftada? İkinci yarının bitimiyle birlikte paketlenenlerin yerine alınanlar Konyaspor’a ne verdiler?
Eksikleri giderememişsen…
Kadro zenginliği yaratamamışsan…
Takıma bir artı sağlayamamışsan…
Gelecek vaad eden oyuncu alamamışsan…
İlk yarıdaki standartların önüne geçememişsen…
Takımın ve Hoca’nın performansını artıramamışsan…
Dahası rakamları ikiye, hatta üçe katlamışsan…
Ve kulübün geleceğini “ipotek” altına almışsan…
Bunun adı “ihanet” değil de ne?
Aylar öncesi yazdık çizdik… Bir Konyasporlu, bir spor yazarı olarak bu takımın Ziya Doğanla iki yakasının bir araya gelemeyeceğini bas bas bağırdık… Dağlardan taşlardan ses geldi, ama bu kulübün geleceğini “ipotek” altına alan Bahattin Karapınar’dan ne ses geldi ne de seda…
16.12.2010 yılında “Körler memleketinde şaşılar padişah olursa!” başlıklı bir yazı kaleme almış ve Ziya Doğanla ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmıştım… Çakma Konyasporlu bir yönetici de bunu diline dolamış, televizyon ekranlarından kendince bana çamur atmaya kalkmıştı…
Ne demiştim ben…
“Ziya Doğan…Önce basın mensupları arasına “nifak” soktu…
Sonra taraftarların…
Sonra futbolcuların…
En sonra da yöneticilerin…
Mübarek, futbol adamı değil, nifakçıbaşı…
Kendi transfer ettiği futbolcusuna “tokatçı, sahtekar” diyerek hakaret eden ve kadro dışı bırakan, bir iki hafta sonra “tokatçı” dediği oyuncuyu ilk 11’de sahaya süren bir teknik adama ne söylenebilir ki?
Ya da hangi futbolcu böyle bir teknik adama inanır…
Ne acıdır ki, kulübün teknik direktörü, futbola kullanması gereken aklını başka işlere kullanıyor… Başka bir deyişle de, güneşi balçıkla sıvamaya çalışıyor… Yöneticiler ve futbolcuların yüzde 80’inin hazzetmediği ve inanmadığı “elmanın içine girmiş kurt” olarak gördüğü kişi…
Ve en acısı da “Elmanın içindeki kurt”a sessiz kalan bir başkan…
Bahattin Karapınar…
Konyaspor ona rağmen şampiyon olmuştu…
Şimdi de ona rağmen düşmemeye direniyor…
Oyuncağı gibi gördüğü Konyaspor’u iyi yönetemediğini kendisi de çok iyi biliyor… Bu işi beceremediğini de… Ama “Körler memleketinde şaşılar padişah olur”muş ya, Bahattin Karapınar da, sanırım bu körlerin çok olduğu Konyaspor’da “şaşı” da olsa padişahlığını sürdürüyor ve öyle görünüyor ki, sürdürecek…
Nereye kadar mı?
Konyaspor’u düşürene kadar…
Ne diyebilirim ki…
Tablo ortada…
Allah Konyaspor’un yardımcısı olsun” diyerek yazımın ilk bölümünü noktalamıştım…
Bucaspor maçından önce de Ziya Hoca’nın kalmasından yana tavır takınmıştım… Düşüncemde bir kayma yok… Ziya Doğan’da, ona inanılmaz bir sabır gösteren, onun başarısız olduğunu bile bile arkasında duran Bahattin Karapınar’ın da fırtmamalarından yanayım…
Bu takım Bahattin Karapınar’a rağmen şampiyon olmuştu, ne acıdır ki, Bahattin Karapınar’a ve onun yalakalarına rağmen bu ligde tutunacak gibi görünmüyor… İşin en kötü tarafı da kulübün deve yükü borçla Bank Asya’ya gidecek olması…
10 kişi kalmış Bucaspor’dan puan alamıyor, ikili averajı da kaybediyorsan, Gençlerbirliği’ne çarpılmış İstanbul Büyükşehir’den hangi futbol aklınla, hangi futbol mantalitenle puan alacaksın?
İkinci yarıda 4 maçta sadece 1 puan alabilen Ziya Doğanlı Konyaspor, geride kalan 13 maç ile torbadaki 39 puandan kaçını alacak?
Kim cevap verecek buna…
Bahattin Karapınar mı, Ziya Doğan mı?
Veremezler ki…
Yazık, hem de çok yazık…
Sezon başından bugüne kadar ninnilerle minilerle uyuttular insanları… Şimdi çıkıp Timsah gözyaşları dökseler ne olur, dökmeseler ne olur… Kabahati kimsede aramaya hakları yok… Konyaspor’un ipini kendileri çekti…
Dolayısıyla kendilerinin de…
Genellikle arada yapılan transferler Nasrettin Hoca’nın hesabı “ya tutarsa” gibi oluyor…
Transfer niye yapılır?
1-Eksiklerin giderilmesi…
2-Kadro zenginliği yaratmak…
3-Takıma artı sağlamak…
4-Yatırım amaçlı…
Yukarıdaki şıklardan hangisini görebildik Konyaspor’da? Ya da yeniler olumlu neyi gösterebildiler geride kalan 4 haftada? İkinci yarının bitimiyle birlikte paketlenenlerin yerine alınanlar Konyaspor’a ne verdiler?
Eksikleri giderememişsen…
Kadro zenginliği yaratamamışsan…
Takıma bir artı sağlayamamışsan…
Gelecek vaad eden oyuncu alamamışsan…
İlk yarıdaki standartların önüne geçememişsen…
Takımın ve Hoca’nın performansını artıramamışsan…
Dahası rakamları ikiye, hatta üçe katlamışsan…
Ve kulübün geleceğini “ipotek” altına almışsan…
Bunun adı “ihanet” değil de ne?
Aylar öncesi yazdık çizdik… Bir Konyasporlu, bir spor yazarı olarak bu takımın Ziya Doğanla iki yakasının bir araya gelemeyeceğini bas bas bağırdık… Dağlardan taşlardan ses geldi, ama bu kulübün geleceğini “ipotek” altına alan Bahattin Karapınar’dan ne ses geldi ne de seda…
16.12.2010 yılında “Körler memleketinde şaşılar padişah olursa!” başlıklı bir yazı kaleme almış ve Ziya Doğanla ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmıştım… Çakma Konyasporlu bir yönetici de bunu diline dolamış, televizyon ekranlarından kendince bana çamur atmaya kalkmıştı…
Ne demiştim ben…
“Ziya Doğan…Önce basın mensupları arasına “nifak” soktu…
Sonra taraftarların…
Sonra futbolcuların…
En sonra da yöneticilerin…
Mübarek, futbol adamı değil, nifakçıbaşı…
Kendi transfer ettiği futbolcusuna “tokatçı, sahtekar” diyerek hakaret eden ve kadro dışı bırakan, bir iki hafta sonra “tokatçı” dediği oyuncuyu ilk 11’de sahaya süren bir teknik adama ne söylenebilir ki?
Ya da hangi futbolcu böyle bir teknik adama inanır…
Ne acıdır ki, kulübün teknik direktörü, futbola kullanması gereken aklını başka işlere kullanıyor… Başka bir deyişle de, güneşi balçıkla sıvamaya çalışıyor… Yöneticiler ve futbolcuların yüzde 80’inin hazzetmediği ve inanmadığı “elmanın içine girmiş kurt” olarak gördüğü kişi…
Ve en acısı da “Elmanın içindeki kurt”a sessiz kalan bir başkan…
Bahattin Karapınar…
Konyaspor ona rağmen şampiyon olmuştu…
Şimdi de ona rağmen düşmemeye direniyor…
Oyuncağı gibi gördüğü Konyaspor’u iyi yönetemediğini kendisi de çok iyi biliyor… Bu işi beceremediğini de… Ama “Körler memleketinde şaşılar padişah olur”muş ya, Bahattin Karapınar da, sanırım bu körlerin çok olduğu Konyaspor’da “şaşı” da olsa padişahlığını sürdürüyor ve öyle görünüyor ki, sürdürecek…
Nereye kadar mı?
Konyaspor’u düşürene kadar…
Ne diyebilirim ki…
Tablo ortada…
Allah Konyaspor’un yardımcısı olsun” diyerek yazımın ilk bölümünü noktalamıştım…
Bucaspor maçından önce de Ziya Hoca’nın kalmasından yana tavır takınmıştım… Düşüncemde bir kayma yok… Ziya Doğan’da, ona inanılmaz bir sabır gösteren, onun başarısız olduğunu bile bile arkasında duran Bahattin Karapınar’ın da fırtmamalarından yanayım…
Bu takım Bahattin Karapınar’a rağmen şampiyon olmuştu, ne acıdır ki, Bahattin Karapınar’a ve onun yalakalarına rağmen bu ligde tutunacak gibi görünmüyor… İşin en kötü tarafı da kulübün deve yükü borçla Bank Asya’ya gidecek olması…
10 kişi kalmış Bucaspor’dan puan alamıyor, ikili averajı da kaybediyorsan, Gençlerbirliği’ne çarpılmış İstanbul Büyükşehir’den hangi futbol aklınla, hangi futbol mantalitenle puan alacaksın?
İkinci yarıda 4 maçta sadece 1 puan alabilen Ziya Doğanlı Konyaspor, geride kalan 13 maç ile torbadaki 39 puandan kaçını alacak?
Kim cevap verecek buna…
Bahattin Karapınar mı, Ziya Doğan mı?
Veremezler ki…
Yazık, hem de çok yazık…
Sezon başından bugüne kadar ninnilerle minilerle uyuttular insanları… Şimdi çıkıp Timsah gözyaşları dökseler ne olur, dökmeseler ne olur… Kabahati kimsede aramaya hakları yok… Konyaspor’un ipini kendileri çekti…
Dolayısıyla kendilerinin de…