Pederşahî Aileden Veled Şahî Aileye
Türk toplumunu ayakta tutan unsurların başında sağlam aile yapısı gelir. Dünyada en sağlam aile yapısı da bizdedir Ve bütün dünya bunu takdir eder, toplumlarındaki bozuklukların Türk aile yapısına benzer bir aile yapısı ile önlenebileceğini açıkça söylemekten çekinmezler.
Buna rağmen bizde son yarım asır içerisinde en büyük iki değişiklik aile yapımızla tarihî dokumuzda oldu. Tarihî doku büyük çapta tahrip oldu. Aile yapımızda da değişiklikler yanında büyük çözülmeler ve travmalar yaşandı. Toplumumuzda nadir görülen kadına şiddet olayları günlük olaylar arasına girdi.
Geçen haftalardaki bir yazımda, büyük aile tipinden küçük aile tipine geçiş konusu üzerinde durmuştum. Bu gün de bir süre önce cereyan eden üzücü bir olay, yine aile konusu üzerinde durmaya beni âdeta mecbur etti.
Gazetelere intikal ettiği şekilde, bir polis memurumuz evine nöbetten gelip uykuya yatıyor. Zavallı baba, birisi on iki, diğeri on dört yaşında iki oğlunun münakaşası üzerine uyanıyor. Bu arada aralarında ne geçtiğini bilemiyoruz. On dört yaşındaki büyük oğlu babasına elindeki çay bardağını fırlatınca cinnet geçiren baba, tabancasını alıp oğluna kurşun yağdırdıktan sonra, bir kurşun da kendi kafasına sıkıp intihar ediyor. Gerçekten son derece üzücü ve toplumumuzda olmaması gereken bir olay.
Eğer bu çocukta olması gereken şeylerden bir veya ikisi bu çocukta bulunsa idi, bu olay cereyan etmeyecekti. Bunlar; sevgi, saygı ve çekince idi. Sevilen, sayılan ve çekinilen bir insana böyle bir tavır asla sergilenemezdi. Maalesef bugünkü eğitim ve terbiye sistemi buna el vermiyor.
Osmanlı toplumunda asırlarca pederşahî dediğimiz, erkeğin öne çıktığı ve saygınlığı olan bir aile sistemimiz vardı. Erkek ailenin reisi idi. Saime Yardımcı Hanımefendi’nin naklettiği bir anekdot, son derece dikkat çekici. Saime Hanım’ın yeni gelin geldiği sıralarda bir gün Dr. Feti Ferit Bey’in (M. Ferit Hoca’nın oğlu, bunlar Saime hanımlarla yakın akrabadır) de bulunduğu bir aile toplantısında Saime Hanım, getirdiği kahveyi, bayanlardan başlamak üzere ikrama başlayınca, Dr. Feti Ferit Bey, “Gelin Hanım, biz pederşahî bir aileyiz. Kahve ikramına lütfen erkeklerden başlayın” diye uyarıda bulunur.
Pederşahî ailede erkeğin astığı astık, kestiği kestik bir rolü yoktur. Yukarıda anlatılan olayda olduğu gibi erkeğin önceliği ve saygınlığı vardır. Zaman içerisinde bu aile tipi gerilerde kaldı. Erkek-kadın eşitliği, kadın hakları mücadeleleri, bu konuda yapılan hukuki düzenlemeler erkeğin durumunu sarstı. Kadın da bu düzende tam yerini alamadı. Yani bizde maderşahî bir aile tipi hiçbir zaman olmadı.
Son 30-40 yıl içerisinde ise, yeni terbiye sistemleri, ahir zaman şahsiyet gelişimcileri sayesinde çocuk öne çıkarılıp âdeta veledşahî denilebilecek bir aile tipi çıktı ortaya. Bu sistemde çocuğa asla müdahale edilmez. Ailenin ekseninde çocuk vardır. Her şey ona göre düzenlenir. Çocuğun aile içerisinde korktuğu, çekindiği hatta saydığı hiç kimse yoktur. Bencillik en büyük özelliğidir. Oturuşunda, kalkışında, davranışlarında ebeveyne karşı en küçük bir saygı izi bulunmaz. Kendisini onlar dünyaya getirdiler ya, ebeveynlerini kendilerine bakmaya, büyütmeye, okutmaya, yemeyip yedirmeye, giymeyip giydirmeye mecbur saymaya başladılar.
Pek çok ebeveyn, çocuk sevgisinde aşırılıktan kaçınıp, dengeyi tesis edemedi. Aşırı düşmanlık gibi, aşırı sevginin de zararlı olacağını düşünemedi. Zaman içerisinde çocuğun şahsiyetinde kemikleşen bu terbiye sistemi, okul hayatında da devam etti.
Birkaç örnek vermek isterim. Bir gün büyük liselerimizin birisinde konuşma yapıyor, perdedeki şekiller üzerinde de elimdeki lazer vasıtasıyla açıklamalarda bulunuyordum. Perdede benim lazer ışığımın yanında bir ışık daha gezinmeye başladı. Önce rica ettim, sonra sertçe uyardım. Ama bir türlü engel olamadım. Konuşmayı kesip salondan ayrılmak mecburiyetinde kaldım.
Talebelerin başında hocaları da vardı. Bunlardan birisi çok eskiden beri tanıdığım bir dostumdu. Bir gün bu arkadaşıma niye engel olmadıklarını sorduğumda, “Ne yapalım müdahale etmeye çekiniyoruz, açıkçası korkuyoruz.” Cevabını aldım. Eskiden öğrenci hocasından çekinirdi, şimdi hocası talebesinden çekinir hale geldi.
Başka bir örnek. Bir gün de bir özel ilköğretim okulunda konuşma yapıyordum. Öğretmenler bir türlü sükûneti sağlayamıyordu. “Bunlar sınıflarda da mı böyleler” dediğimde, aldığım cevap, “Maalesef” olmuştu. Örnekler üniversitede de aynı. İstanbul Üniversitelerinden birisinden bir profesör, öğrenciler sınıfa girdiğimizden on dakika sonra sınıfa girdiğimizin farkına varıyorlar diye yakınıyordu. Öküz bile trenin geçişinden 17-18 dakika sonra trenin geçtiğinin farkına varır derler.
Yukarıdaki üzücü olayda anne, çocuklarının gürültü yapmasına engel olabilirdi. Demek ki olamadı.
Bizim bin yıllık bir İslâmî, en az beş asırlık da bir Türk eğitim ve terbiye sistemimiz vardı. Bundan uzaklaşmanın, buna göre çocuklarımızın terbiye edilememesinin faturası topluma çok ağır oldu.
Mesele aile tipinde değil, önemli olan aile fertleri arasında karşılıklı sevgi ve saygının teessüs edebilmesidir. Eğer aile fertleri asında sevgi ve saygı teessüs etmemişse o ailede huzur yoktur.
1950’li yıllarda anlatmışlardı. Bir daire müdürü, çocuklar üzerinde saygı ve otoritesi sarsılır diye çocuklarının yanında pijama ile dolaşmaz ve bu şekilde katiyen sofraya oturmazmış.
Çocuğun ebeveynine karşı sevgi ve saygısı yanında aralarında bir mesafe de olmalı, çocuk bilhassa babasından korkmasa bile bir çekincesi olmalıdır. Bunu tesis edemeyen aile sonuçlarına da katlanmak zorundadır. Mesele aile arasında kalmıyor, topluma da yansıyor.
Son olarak söylemek istediğimiz şudur: Ailenin çocuk terbiyesi üzerinde rolü çok büyüktür. Bu asla ihmal edilmemelidir.
Sözümüz mesuliyetinin şuurunda olan gençlere değildir. Kimse alınmasın. Gerçek bu…
Buna rağmen bizde son yarım asır içerisinde en büyük iki değişiklik aile yapımızla tarihî dokumuzda oldu. Tarihî doku büyük çapta tahrip oldu. Aile yapımızda da değişiklikler yanında büyük çözülmeler ve travmalar yaşandı. Toplumumuzda nadir görülen kadına şiddet olayları günlük olaylar arasına girdi.
Geçen haftalardaki bir yazımda, büyük aile tipinden küçük aile tipine geçiş konusu üzerinde durmuştum. Bu gün de bir süre önce cereyan eden üzücü bir olay, yine aile konusu üzerinde durmaya beni âdeta mecbur etti.
Gazetelere intikal ettiği şekilde, bir polis memurumuz evine nöbetten gelip uykuya yatıyor. Zavallı baba, birisi on iki, diğeri on dört yaşında iki oğlunun münakaşası üzerine uyanıyor. Bu arada aralarında ne geçtiğini bilemiyoruz. On dört yaşındaki büyük oğlu babasına elindeki çay bardağını fırlatınca cinnet geçiren baba, tabancasını alıp oğluna kurşun yağdırdıktan sonra, bir kurşun da kendi kafasına sıkıp intihar ediyor. Gerçekten son derece üzücü ve toplumumuzda olmaması gereken bir olay.
Eğer bu çocukta olması gereken şeylerden bir veya ikisi bu çocukta bulunsa idi, bu olay cereyan etmeyecekti. Bunlar; sevgi, saygı ve çekince idi. Sevilen, sayılan ve çekinilen bir insana böyle bir tavır asla sergilenemezdi. Maalesef bugünkü eğitim ve terbiye sistemi buna el vermiyor.
Osmanlı toplumunda asırlarca pederşahî dediğimiz, erkeğin öne çıktığı ve saygınlığı olan bir aile sistemimiz vardı. Erkek ailenin reisi idi. Saime Yardımcı Hanımefendi’nin naklettiği bir anekdot, son derece dikkat çekici. Saime Hanım’ın yeni gelin geldiği sıralarda bir gün Dr. Feti Ferit Bey’in (M. Ferit Hoca’nın oğlu, bunlar Saime hanımlarla yakın akrabadır) de bulunduğu bir aile toplantısında Saime Hanım, getirdiği kahveyi, bayanlardan başlamak üzere ikrama başlayınca, Dr. Feti Ferit Bey, “Gelin Hanım, biz pederşahî bir aileyiz. Kahve ikramına lütfen erkeklerden başlayın” diye uyarıda bulunur.
Pederşahî ailede erkeğin astığı astık, kestiği kestik bir rolü yoktur. Yukarıda anlatılan olayda olduğu gibi erkeğin önceliği ve saygınlığı vardır. Zaman içerisinde bu aile tipi gerilerde kaldı. Erkek-kadın eşitliği, kadın hakları mücadeleleri, bu konuda yapılan hukuki düzenlemeler erkeğin durumunu sarstı. Kadın da bu düzende tam yerini alamadı. Yani bizde maderşahî bir aile tipi hiçbir zaman olmadı.
Son 30-40 yıl içerisinde ise, yeni terbiye sistemleri, ahir zaman şahsiyet gelişimcileri sayesinde çocuk öne çıkarılıp âdeta veledşahî denilebilecek bir aile tipi çıktı ortaya. Bu sistemde çocuğa asla müdahale edilmez. Ailenin ekseninde çocuk vardır. Her şey ona göre düzenlenir. Çocuğun aile içerisinde korktuğu, çekindiği hatta saydığı hiç kimse yoktur. Bencillik en büyük özelliğidir. Oturuşunda, kalkışında, davranışlarında ebeveyne karşı en küçük bir saygı izi bulunmaz. Kendisini onlar dünyaya getirdiler ya, ebeveynlerini kendilerine bakmaya, büyütmeye, okutmaya, yemeyip yedirmeye, giymeyip giydirmeye mecbur saymaya başladılar.
Pek çok ebeveyn, çocuk sevgisinde aşırılıktan kaçınıp, dengeyi tesis edemedi. Aşırı düşmanlık gibi, aşırı sevginin de zararlı olacağını düşünemedi. Zaman içerisinde çocuğun şahsiyetinde kemikleşen bu terbiye sistemi, okul hayatında da devam etti.
Birkaç örnek vermek isterim. Bir gün büyük liselerimizin birisinde konuşma yapıyor, perdedeki şekiller üzerinde de elimdeki lazer vasıtasıyla açıklamalarda bulunuyordum. Perdede benim lazer ışığımın yanında bir ışık daha gezinmeye başladı. Önce rica ettim, sonra sertçe uyardım. Ama bir türlü engel olamadım. Konuşmayı kesip salondan ayrılmak mecburiyetinde kaldım.
Talebelerin başında hocaları da vardı. Bunlardan birisi çok eskiden beri tanıdığım bir dostumdu. Bir gün bu arkadaşıma niye engel olmadıklarını sorduğumda, “Ne yapalım müdahale etmeye çekiniyoruz, açıkçası korkuyoruz.” Cevabını aldım. Eskiden öğrenci hocasından çekinirdi, şimdi hocası talebesinden çekinir hale geldi.
Başka bir örnek. Bir gün de bir özel ilköğretim okulunda konuşma yapıyordum. Öğretmenler bir türlü sükûneti sağlayamıyordu. “Bunlar sınıflarda da mı böyleler” dediğimde, aldığım cevap, “Maalesef” olmuştu. Örnekler üniversitede de aynı. İstanbul Üniversitelerinden birisinden bir profesör, öğrenciler sınıfa girdiğimizden on dakika sonra sınıfa girdiğimizin farkına varıyorlar diye yakınıyordu. Öküz bile trenin geçişinden 17-18 dakika sonra trenin geçtiğinin farkına varır derler.
Yukarıdaki üzücü olayda anne, çocuklarının gürültü yapmasına engel olabilirdi. Demek ki olamadı.
Bizim bin yıllık bir İslâmî, en az beş asırlık da bir Türk eğitim ve terbiye sistemimiz vardı. Bundan uzaklaşmanın, buna göre çocuklarımızın terbiye edilememesinin faturası topluma çok ağır oldu.
Mesele aile tipinde değil, önemli olan aile fertleri arasında karşılıklı sevgi ve saygının teessüs edebilmesidir. Eğer aile fertleri asında sevgi ve saygı teessüs etmemişse o ailede huzur yoktur.
1950’li yıllarda anlatmışlardı. Bir daire müdürü, çocuklar üzerinde saygı ve otoritesi sarsılır diye çocuklarının yanında pijama ile dolaşmaz ve bu şekilde katiyen sofraya oturmazmış.
Çocuğun ebeveynine karşı sevgi ve saygısı yanında aralarında bir mesafe de olmalı, çocuk bilhassa babasından korkmasa bile bir çekincesi olmalıdır. Bunu tesis edemeyen aile sonuçlarına da katlanmak zorundadır. Mesele aile arasında kalmıyor, topluma da yansıyor.
Son olarak söylemek istediğimiz şudur: Ailenin çocuk terbiyesi üzerinde rolü çok büyüktür. Bu asla ihmal edilmemelidir.
Sözümüz mesuliyetinin şuurunda olan gençlere değildir. Kimse alınmasın. Gerçek bu…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.