Mehmet Ali Uz

Mehmet Ali Uz

Olaylar ve Fıkralar

Olaylar ve Fıkralar

Öyle nükte ve fıkralarımız, öyle hikmetli söz ve beyitlerimiz var ki, bazen her biri sayfalarla yazı yazmaya bedeldir. Aktaracağınız bir fıkra, yapacağınız bir nükte ile olaylar aydınlanıverir, yorumlar hikmetli bir şekilde muhatabınıza sunuluverir. Tabii bunlar biraz da zekâ işidir. Zaman ve zemininde aktarılması gerekir.
İşte size bunlardan birkaç örnek fıkra, numarasız gözlük gibi istediğiniz olaya uygulayabilirsiniz.

Ya Odun?
Yaşlı bir adam ormandan odun toplamış. Bunları iple sırtına vurup pazarın yolunu tutmuş. Ama bir hayli de zorlanıyormuş. Bunu görüp ihtiyara acıyan bir adam, yanına yaklaşıp;
- Baba, bir hayli yaşlısın, yükün de taşıyamayacağın kadar ağır, bu odunları ne yapacaksın? Diye sorunca, ihtiyar,
- Evlat, bunları pazara götürüp satacağım, parasıyla ihtiyaçlarımı karşılayacağım, der. Bu sefer adam, odunların kaç para edeceğini sorar. İhtiyar bir fiyat söyler. İhtiyara acıyan adam, “At bu odunları sırtından yere, ben sana odunun satışından elde edeceğin parayı vereyim” der. İhtiyar odunları sırtından atar, adamdan parayı alır. Bir süre düşünür, bir elindeki paraya, bir odunlarına bakar, dönüp muhatabına, “Ya odun” deyince adam, “İşte odunu satıp elde edeceğin parayı verdim ya” deyince ihtiyar, durup durup, “Ya odun” dermiş.
Gerçekleri bir türlü kabul etmeye yanaşmayan, saplantılarından kurtulamayan “ya oduncular”a ithaf olunur.
***
İki de Nasreddin Hoca fıkrası:

Deli deli akanı…
Hoca yazın şiddetli sıcakları hüküm sürdüğü bir yaz günü, bir yere gidiyormuş. Susuzluktan dili damağı kurumuş. Giderken yolda bir çeşmeye rastlamış. Bakmış çeşmenin kurnası yok. Borusuna da sıkıca bir kazık çakmışlar. Hoca kazığı borudan çıkarıp buz gibi suyla serinlemek istemiş. Borunun ağzından kazığı çeker çekmez tazyikli su, hocanın üstünü başını ıslatmış. Hoca elini yüzünü yıkayıp suyunu içtikten sonra bir ıslanın üstüne başına, bir de borudan deli deli akan suya bakıp; “Demek ki deli deli akını böyle bura bura tıkıyorlar” deyivermiş.
Bu da deli deli akıp da bura bura tıkananlara…
***
Hocanın lafı mı, eşeğin lafımı?
Hocanın komşularından biri, hocanın eşeğini bir işi için emanet olarak istemeye gitmiş. Hocanın karşısına dikilip talebini iletmiş. Hocanın içinden eşeğini vermek gelmeyince komşusuna, “Eşek yok hay komşum, senin gibi birisine emanet vermiştim, eşeğin lafı mı olur, olsaydı verirdim” derken ahırdan eşeğin anırtı sesi gelmez mi? Komşusu bozulup, “Hoca, işte eşek ahırda, sesi geliyor. Niye yalan söylüyorsun?” deyince Hoca, “A komşu, sen koskoca Hoca’nın lafına bakmıyorsun da, eşeğin lafına mı bakıyorsun?” deyivermiş.
Bu da ehlinin değil de, eşeklerin lafına akanlara...
Örnekler çoğaltıla bilir. Hele bir deve-eşek fıkrası var ki, müthiş bir fıkra. Vaktiyle bir Osmanlı kaymakamı bu fıkrayı, karşılanmaz taleplerle kendisine başvuran bir grup Ermeni’ye anlatıp onlara, “Zorlamayın, neniz eksik? Edebinizle oturun, sonra Osmanlı, devenin sırtından eşeği attığı gibi sizi sırtından atıverir” diye öğüt vermiş. Nitekim bir süre sonra aynen öyle olmuş ve kaymakamın dediği gibi Osmanlı, Ermeni’yi sırtından atıvermiş. Uzun bir fıkra, bunu da başka bir zaman anlatırız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Ali Uz Arşivi