Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

O cihad peygamberiydi 

O cihad peygamberiydi 

 

Şaban ayının sâhibi sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa aleyhisselam sevgi ve rahmet peygamberidir ama aynı zamanda da cihad peygamberidir. O güzel peygamber yaşadığı sürece dâima sevgi, barış, hoşgörü, şefkat ve merhameti hem hayâtında sergiledi hem de etrâfına bu güzel hasletleri tavsiye etti. Ancak şanlı Peygamberimiz aleyhisselam İslâm’ın oluşturduğu iyilik, güzellik, rahmet ve barış ortamını bozmak isteyenlere karşı da mücâdeleyi emretmiştir. Nebiyi Zişân aleyhisselam zikri, tesbihâtı, ibâdeti teşvik ettiği gibi Müslümanların ve insanlığın huzûrunu kaçıranlara, zulüm eden ve zulmü yayanlara elbette cihâdı emretmiştir.

Cihad bugün İslam düşmanlarının lanse ettiği gibi ‘eline kılıcı alıp bolca baş kesmek’ anlayışı değildir. Gönüllere huzur, davranışlara düzgünlük, hayâta sâkinlik gelmesi adına bunun temini için yâni en mükemmel düzen İslâm’ın insan yaşantısına girmesi için verilecek mücâdelenin adıdır cihad. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm’ın hayâtının, kulluğunun bir parçasıdır cihad. O aleyhisselam; ‘Cihad, İslâm’ın zirvesidir’ buyurmuştur. (Tirmîzî, İman 8)

Cihan ve cihad peygamberi aleyhissalâtu vesselam; Cenâbı Hakk’a olan korkusundan dolayı gözyaşı döken zikir sâhibiyle, cephede vatanı için nöbet bekleyen askeri birlikte anarak; ‘İki göz vardır ki, bu iki göze cehennem ateşi dokunmaz: Allah korkusuyla yaşaran göz… Allah yolunda nöbet bekleyen göz.’ Buyururlar. (Timîzî, Fezailü’l-Cihad, 12) Cihad konusu Kur’ân-ı Azûmüşşan’da da çokça zikredilir. Bu sebepten Peygamberi Zişân aleyhisselam ‘cihad’ konusunu ‘Hakk’ın hâkim kılınması’ adına hep gündeminde tutmuş ve cihadı hayâtının bir parçası hâline getirmiştir. O aleyhisselam Hz. Allah Azze ve Cel yolunda cihadsız geçirilen hayâtı ruhsuz, hedefsiz, çapsız, bencilce daha açıkçası ‘münâfıkça’ bir hayat olarak görmüştür. ‘Kim cihad etmez ve nefsine cihâdı hatırlatmaz ise münâfıklık şûbesi üzerine ölür.’ Buyurmuşlardır. (Müslim, İmâre 158)

Şehidlik mertebesinin yüceliğinden dolayı cihad peygamberi Hz. Muhammed aleyhissalâtu vesselam kendisinin hem nübüvvet hem risâlet gibi en üst makamları bulunmasına rağmen tekrar tekrar şehid olmayı arzulamıştır. ‘ ….Muhammed’in canını elinde tutan Allâh’a yemin ederim ki, Allah yolunda cihad edip öldürülmeyi, sonra cihad edip yine öldürülmeyi, sonra tekrar cihad edip tekrar öldürülmeyi çok arzu ederdim.’ (Buhârî, İman 26)

Cesâreti ve şecaati sınır tanımaz cihad peygamberi şanlı mücâhid komutan Peygamber aleyhisselam muharebelerde bizzat en ön safta yer alır korkusuzca kılıcını sallar bir yandan da sahabe arkadaşlarını cesâretlendirirdi. Bedir’de, Uhud’da, Huneyn’de yüksek bir azim ve kararlılıkla düşmanın üzerine gider savaşın en tehlikeli anlarında dahi geri çekilmez, üstün bir cesâretle savaşırdı. Sahabe Efendilerimiz zaman zaman O’nu korurlar zaman zaman da arkasına geçerlerdi. Son derece yiğitçe, şereflice, asilce düşmanla yüz yüze, göğüs göğse çarpışan Allah Rasûlüne sahabeler hayran kalırlardı. ‘Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin. Karşılaştığınız zamanda sebat edin.’ Buyurmuşlardır. (Buhârî, Cihad 112) 

O günden bugüne târih boyunca savaşlarda sivillere, savunmasız kadınlara, mâsum çocuklara, mâbedlerinde ibâdetle meşgul olan silahsız din adamlarına dokunulmaması gerektiğini, ağaçların, evlerin, yıkılmamasına, târihi dokuya zarar verilmemesini, burun-kulak-göz gibi vücut organlarının kesilmemesi, cesetlere işkence yapılmaması gibi savaş kâidelerini İslam yerleştirmiştir. Bu hükümler Müslümanlığın insanlığa ve medeniyete getirmiş olduğu ne büyük dînî, ahlâkî, insânî kurallardır. Yüce İslâm’ın insana verdiği değeri göstermesi açısından bu misaller kâfidir. Bilhassa bugün âdeta taş üstünde taş kalmayan neredeyse tüm târihi dokunun imha edildiği İslam ülkeleri, ‘insanlık=hümanizm’ diye yırtınanların ne denli insânî olduğunu ortaya dökmüştür. Aradan kaç asır geçse de Müslümanların savaş ile dahi girdikleri her yere medeniyet getirdiğine tüm dünya şâhittir.

Kendi geçmişlerine bakmadan bugün İslam ile terörü yan yana getirme gayretine girmiş olanlar, hakikatte kendi vasıflarını karşısındakilerde görme çabasındadırlar. İslam barış dînidir ve O’nu peygamberi de ‘Barış Peygamberi’dir. İslam hiçbir zaman şiddeti, zulmü, hak yemeyi, her türlü hukuksuzluğu, ırkçı faaliyetleri reddeder. Yine İslam ahlaksızlığı, arsızlığı, saldırganlığı, tuzakçılığı, kandırmacalığı, tecâvüzü yasaklar, asla kabul etmez. Sâdece üç-beş kendini bilmez şuursuz Müslüman’ın yaptığı yâhut provakatif olarak yaptırılan yanlış davranışlar İslâm’a ve O’nun has peygamberine asla mâl edilemez. 

Bilinsin ki, İslam inancı ve İslam düşüncesi her zaman insanlığa en güzeli en mükemmeli en ideali sunmuştur. Eğer barış dîni İslam insanlığın önüne sunulmaz ise bugün olduğu gibi saldırganlık, hak ihlalleri, zulümler yaygınlaşır. Hakk’ı ve hakikat prensiplerini tün dünyâya hâkim kılmak adına ne yapılması gerekiyorsa işte onun adı cihaddır ve cihâdın peygamberine tüm insanlık aslında minnet ve şükran borçludur aleyhissalâtu vesselam.

Hayırlı Cumâlar dilerim, duâlarda buluşmak temennisiyle…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi