Niyet herşey değildir!
“Niyetimde bir yol çıktı, bu yol aşkın yolu mu?”
Şaka şaka… (güzel şarkı, değil mi ama?)
Lakin konumuz bu değil. Zaten hayatın melodisi de, bu kadar eğlenceli ve neşeli değil. O halde, gerçekçilik, şart. Biraz dram... Yazının içine katılacak bu dram ve girişteki notaların da sayesinde, melodramatik bir yazı olsun, bu. Şimdi gel gelelim, dön dönelim konumuza: Başlıkta, NİYET derken, girişteki minvalden bir niyetten bahsediyor değildim, elbet. Bir işi yapmaya niyetlenmekten ya da bir niyet ibadetinden falan da bahsediyor değildim. O zaman? Niyet derken, şu, ‘iyi niyet’ ve ‘kötü niyet’ kavramlarını diyorum, canım! Açarsak, bu kavramların içlerini birçok yanlışla, hatayla ve heyelan denecek büyüklükte anlam kaymalarıyla doldurmuş olmamızı, diyorum...
**
Şaşkınlığımızdan bahsediyorum. Hem zaten, sonsuza yakın sayıdaki yaşam şartının, değişkeninin ve etkeninin tasallutu altında yaşanan şu Dünya’da, iletişime dair olan her şeyi ama her şeyi, bir ‘iyi niyet’ ya da ‘kötü niyet’ diye, böylesi net ve keskin bir şekilde ayırmamızın yanlışlığından, yani, bu kaba hesaba sığamayacak kadar fazla olan detayın varlığından, söz ediyorum.
Nasıl diyeyim… Renkler mesela, ak ve kara diye, nasıl sadece ikiye ayrılamıyorsa… Böyle yapınca, sayısız rengi ve gerçeği ıskalayıp, onları nasıl yok sayıyor ve büyük bir haksızlık eyleminin içinde bulunuyorsak… İletişimdeki her türlü kabalığın, kırıcılığın ve düşüncesizliğin üzerinin de “ama kötü niyet yoktu ki!” “ama iyi niyet vardı” diye örtülmesi, gerçeği, teğete bile yaklaşmayacak kadar uzaktan ıskalıyor.
**
Bunu diyorum. Ne yani? Ortada kırılan, burulan, yaralanan ve acıyan, kelimelere karşı duyarlı ve hassas(laşmış) bir kalp varken, bu kalbin sahibi olan dille dövülmüş ve canına okunmuş zavallı da “ha tamam o zaman kötü niyet yokmuş bari” mi diyecek? Dahası, böyle deyince, o kalp kendi kendini birden bire tamir mi edecek? Tutun ki zaten, gerçekten de kötü niyet yoktu. İşte, bunu diyorum! Olaylar her zaman bir ‘niyet’ dinamiğiyle şekillenip patlamaz ki. Kırılan kalbin faili, niyetinin iyiliğini ya da kötülüğünü söz konusu edip, bu yönde bir savunmaya geçtiği zaman, hangi kalp yapışabilir ya da hangi fail bir anda aklanabilir ki? Niyet demeyin, bana.
**
E canım, ameliyat olmaya hazırlanan birisine, bu ameliyatın zorluklarından ve yaşama şansının azlığından etraflıca bahsedip… Zaten yerlerde olan morali, iyice yerin dibine geçirdikten sonra, burada aranacak ölçüt, niyetin iyiliği ve kötülüğü, zaten her hangi bir niyet konusu da değildir (kasıtlı düşmanlıkların dışında). Burada aranacak ölçüt, incelik, duyarlılık ve insanlık gibi kıstaslardır. Eh, onca kabalığın ve düşüncesizce söz söylemenin değerlendirmesini, sadece bir ‘iyi niyet’ ya da ‘kötü niyet’ arayışıyla sınırlandırmak, gerçeğe karşı büyük haksızlık olurdu, zaten.
**
İyisi mi, kendinize yeni bir sözlük, lügat edinin. İçinde daha duyarlı ve ince kelimelerin olduğu… Ha bir de, 360 derecelik bir renk çemberi asın boynunuza, hatırlatıcı olarak. Böylece, hayatın içindeki sayısız rengi, siyah beyaz görmenin getireceği ıskalamaları ve yanlışları hatırlatsın size. İçinde niyet tanımından çok daha fazlasının yer aldığı bir sözlükle birlikte, edinin bunu. O sözlükte de ne kadar çok tanım olursa, yaşamdaki sonsuz parametrenin sayısına daha fazla yaklaşılacaktır, unutmayın. İlla bir niyettir, tutturmuşsunuz, canım! Her şey bu kadar ak ve kara olsaydı… Neyse… Edineceğiniz kalın lügatin içinde, ince, duyarlı ve güzel ahlaka karşı alnı açık kelimeleriniz olsun “ama kötü bir niyetim yoktu ki!” savunmasının yetersizliğine ve halı altı edilen kaçaklığına inat!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.