Mübârek Recep Ayı
Kıymetli okurlar bilindiği üzere, yıllardır üç aylarda bu güzel ayları güzel bir şekilde ihya edebilme adına, deryâda bir katre olmak arzusuyla, yazılar yazıyoruz.
Yine eğer Mevla Tâlâ ömür bahşederse, aynı minval üzere olacak bundan sonraki yazılarımız. Mâlum Müslümanların gönül dünyâlarında ayrı bir değeri olan mübârek üç ayların kutsî zeminine girdik.
Tekrardan hepinizin üç aylarını tebrik ederiz. Rabb’im bizleri bu kutsi iklimden faydalananlardan, mağfirete erişenlerden eylesin inşaALLAH.
Bilindiği üzere Cenâbı Hakk bâzı kutsî mekan ve kutsî zaman dilimlerini yararlanmamız adına önümüze sunmuştur. (Duhan, 3) Üç aylar da, bunlardandır.
Mübârek gün ve gecelerimiz de, ayni çerçevede değerlendirilir. Recep, Şaban ve Ramazan aylarının her birinin ayrı kıymeti vardır.
Müslümanlara rahmet, esenlik, bereket yağdıran Ramazan ayına hazırlık aylarının ilki olan Recep ayı, yüce Rabb’imizin ayı olarak ihya edilir. Şaban ayı Rasûllullah efendimiz aleyhissalâtu vesselâm’ın ayıdır. Ramazan ise müminlerin!
İşte şimdi, içinde bulunduğumuz Rabb’imizin ayı olan Recep ayının ilk haftasındayız.
Şimdiye kadar sizlere bu mübârek Recep ayında pek çok değerli bilgiler vermişiz.
Mesela; bir sene Rabb’imize karşı sorumluluklarımızı yazmışız, bir sene O’na güzel kul olma noktasında yapmamız gerekenlere temas etmişiz, bir sene bu kıymetli aylarda hangi tesbihleri Rabb’imize takdim edelim, onları yazmışız…
Son birkaç gündür Recep ayı münâsebetiyle aynı şeyleri yazmayayım diye, daha önce yazdıklarımı gözden geçirdim. Hakikaten çok değerli veriler oluşmuş. İnşaALLAH, bu çalışmalarımızı Rabb’im en kısa zamanda kitaplaştırmayı nasip etsin.
Bu hususta hassâten dualarınızı bekleriz, efendim. Mevla rızâsı doğrultusunda yolumuzu açsın.
Güzel dînimizin, güzel önderi, Rasûlullah aleyhissalâtu vesselam, hep belirttiğimiz üzere, hayâtı dosdoğru yaşamak adına bizim için örnek alınması gereken tek misaldir. O bu ayda neler yapmış? Nasıl geçirmiş? Allah Resûlü aleyhisselam, bu güzel ayın çoğunu oruçlu olarak geçirmiştir. Bu oruçlardan sizlere daha önceki yazılarımızda, bahsetmiştik, dileyen oralara bakabilir. Yanı sıra Kur’an tilâveti, sadaka, nafileler ile vaktini daha çok Hakk’a tahsis etmiştir.
İnsanlar içinde en kâmil şahsiyet, Rabb’in en Sevgilisi vaktini, En çok sevilmesi gereken Rabb’ine ayırma konusunda çok cömertti. Hal böyle olduğuna göre, bizim şu günahkar hâlimiz ile ne yapmamız gerektiği ortadadır.
Cenâbı Hakk’ın ayında bizler de, bizi özenle yaratan, Rabb’ül Âlemîn’e vaktimizi tahsis etmeliyiz, tıpkı Allah Rasûlu aleyhissalâtu vesselam gibi oruçlar, nafileler, sadakalara ilâveten O’nu övücü, senâ edici tesbihatları bolca yapmalıyız. Rabb’im işimizi kolaylaştırsın. Bizi O’nu senâ edici tesbihatlarla kendisine yaklaştırsın.
Hep yazarız, insanı insan yapan yegâne şey ibâdetlerdir.
Hakkıyla ifâ edilen ibâdetler, kişiyi Hakk’a yaklaştırır. Hakk’a yaklaşan hâline, ahvâline çeki-düzen verir. Güzel ahlak sâhibi olur. Bilindiği üzere dinin temeli ‘iman’dır. İmânın yeri kalptir. Kalbin temiz hâle getirilmesi elzemdir. Kalbin temiz olabilmesi için yüce Kur’an’da bahsedilen kulak ve göz temizliği şarttır. Zira kalbi kirleten bu uzuvlarla işlenen günahlardır. Kalbi temizleyen, aklayan ise, tevbe ve zikirdir. Kur’ânu Azûmuşşan’da; işitmeyen kulaklardan, görmeyen gözlerden bahsedilir. (Bknz: A’raf, 179) Pek tabi, işitmeyen kulaklar vardır, Hak sözleri duymazlar, duymak istemezler.
Gözler vardır, güzeli, yaratanı-yaratılanı görmek istemezler, bakarlar ama âdeta onların gözleri doğruyu görmez, göremez. İşte böylelerinin kalpleri taşlaşmıştır sanki akledemezler. Kalp, göz ve kulağa hayâtiyet bahşeder. Göz günahlarla kirlendiğinde, kulaklar çirkin ve günah sözlerle dolduğunda kalp bundan menfi etkilenir ve ondan güzel davranışlar sâdır olmaz. Kalp temiz olunca yâni bu uzuvlar Rabb’in istediği yönde istikâmet üzere olursa kalp, selim hâle erişir. Kalbi selim sâhibi olmak bir Müslüman için ne büyük bir kazanımdır. (Şuara, 89) Hayat boyu bunun için çalışılması elzemdir.
Şaban ayının kahramânı yüce Rasul, ‘güzel ahlâkı tamamlamak üzere gelmiş bir peygamberdir.’ (Ahmed İbni Hanbel, 2.c, Hadis no: 381) Dini hayâtın zemîni ahlaktır.
Ahlak yoksa zemin çürüktür. Çürük zemine bina yapılamaz. İşte bugün bu haldeyiz.
Ahlak bozuldu, ahlâki umdeler zayıfladı. Neden? Çünkü ibâdetler ihmal ediliyor, ahlâki kurallar çiğneniyor.
Unutmayalım ki, ibâdetler ahlâkı besler. Tersinde söylersek, güzel ahlak ibâdetlerle oluşur. İkisi birbiriyle yakından alâkalıdır.
Ahlâki bozukluklar ibâdetlere bereket vermez, zaman içinde o ibâdetlerin sâhibine faydası olmaz. Kişi eğer namaz kılıyorsa sâdece şeklen kılmış olur. Diğer ibâdetler de, ha keza.
Müslüman oruç tutar ama sevâbından mahrum kalır, tuttuğu oruç yalnızca açlıktan öteye geçmez. Zekat verir riya ile verir belki, o zaman da kabul olmaz. Bunları çoğaltabiliriz. Bizim dînimizda ‘ihlas’ ve ‘samimiyet’ esastır. Diğer yazımızda bu hususlara temas edelim efendim.
Davranışlarımıza çeki düzen verebileceğimiz, kutlu bir iklimin kutlu bir ayındayız. Şu güzel Recep ayının mibârek zemininde mânen yeniden doğmaya ve dirilmeye ne dersiniz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.