Milli bir ruh için Çanakkale -1
Çanakkale’ye, bu vatan uğruna canlarını feda etmiş atalarımızın mezarlarını ziyarete etmek, bir Fatiha okuyabilmek ve yaptıkları o mukaddes mücadelenin izlerini görmeyi çok istememize rağmen gitmek nasip olmamış, içimizde hep ukde olmuştu. Kendi evladımla birlikte, Anadolu Gençlik Derneği’nin gençleri ile gitmek nasip olmuştu. Gençlerle güzel ve heyecanlı bir yolculuktan sonra Çanakkale’ye ulaştık. 2 günlük Çanakkale gezimizde hissettiklerimizi, gördüklerimizi, duyduklarımızı o andaki heyecanla sizlerle paylaşmak istiyorum. Öncelikli olarak şimdiye kadar Çanakkale’yi ve şehitlerimizi ziyaret etmemenin pişmanlığını yaşadığımı itiraf etmeliyim. Pişmanlığımın sebebi o hissiyatı, o maneviyatı yaşamakta çok geç kalmış olmamdandı.
Yıllar evvel okumuş olduğum bir anekdotu sizlerle paylaşmak istiyorum. Doğruluğu nedir bilmiyorum ama verdiği mesaj itibariyle yerinde olması hasebiyle, medyada yayınlamış bu not çok ibretliktir.
Dönemin Başbakanı Turgut Özal zamanında gerçekleşmiş bir olay şöyle anlatılır: Japon eğitim uzmanları gelmiş ve ülkemizin eğitim sistemini incelemiş, Özal'ın bürokratlarının da hazır bulunduğu bir ortamda raporlarını sunmuş ve sonuç olarak şunu söylemişlerdi: “Sizin eğitim sisteminizde milli ruh yok!
"Turgut Özal'ın “Nasıl?” sorusu üzerine şunu anlatmışlardı:
“Biz Japonya'da okula başlayacak çocuklarımıza milli ruh şoklaması yaparız. Onları önce toplu halde hızlı trenlere bindirir, dev fabrikalarımızı, teknoloji merkezlerimizi gezdirir, ülkemizin gücünü gösteririz. Sonra da bu yavrularımızı alır, Hiroşima ve Nagazaki'ye götürür, orada düşmanımız Amerika tarafından, atom bombası atılan ve yıllardır ot dahi bitmeyen alanları gösterir, deriz ki:
Eğer siz çalışmaz, bilinçlenmez ve az önce gördüğünüz teknolojiye sahip olmak için çalışmazsanız sonunuz böyle olur.”
Bürokratlardan biri atılır: “Ama bizim Hiroşima'mız yok ki!”
Japon uzmanın cevabı tokat gibidir: “Sizin Çanakkale'niz on Hiroşima eder!”
Evet, mazimizde on değil, yüz değil, binlerce hiroşima edecek, neslimizi milli bir şuur ile şoklayacak o kadar çok mazimiz var ki, İstanbul’un Fethinden, Niğbolu’ya, Malazgirt’e, Mute’ye, Uhud’a, Bedir’e…
***
Almamız gereken derslere gelince kısa kısa değinmek istiyorum. Bunlardan en önemlisi Allah c.c. için yaşayan, Allah c.c. için ölebilen, imanından dolayı vatanına, namusuna sahip çıkabilen bir neslin olması. İmanın önemi hakkında, Rahmetli Erbakan hocanın söylediği, “Tarihimizdeki bütün zaferlerin hepsi silahla, maddi üstünlükle değil sadece İMÂN, AŞK ve AZİM'le kazanılmıştır.” sözünde yatmaktadır. Evet, Çanakkale’de yedi düvel birden, çok üstün silahlarla saldırmalarına ve askerlerimiz açlık, yokluk, kıtlıklara rağmen, Allah c.c., vatan ve namus için savaştıklarından düşmanı bozguna uğrattılar. Bu savaş, bu imkansızlıklarıyla zaten ancak Allah c.c. yardımıyla, askerlerimizin imanıyla kazanılabilirdi.
***
Askerlerimiz İslam ahlakının vermiş olduğu asil duygular ile düşman askerleri nezdinde büyük saygı uyandırmışlar, onların nezdinde Müslümanlara sempati beslemelerine, askerlerimizin yüksek ahlak ve seciyesini övmelerine sebep olmuştur. Öldürmeye geldikleri askerlerde ki inancı ve ahlaki yapıyı görenler uzun seneler sonra dahi olsa İslamla tanışma şerefine nail olmuşlar. Hatıralarında o şanlı askerlerimizi çok güzel anlatmışlardır. Vatanımızı işgal etmeye, askerlerimizi öldürmeye gelenler, onlarda dirilmişlerdir.
***
Batı’ya, batılıya, batıl inançlıya güvenilmez olduğunu tarih sahnesinde pek çok kez görmüş olmamıza rağmen, Çanakkale’de ders çıkarmadığımızı görüyoruz. Çanakkale’de müttefik olduğumuz Almanlar tarafından bile ihanete uğruyoruz. Sanki ordumuzda komutan kalmamış gibi, hangi akla hizmet devredildiyse, Alman General’e komutayı devrediyoruz. Kendi ülkesinin menfaatleri için, Osmanlı komutanları tarafından alınan savunma düzenini bozup, haçlı ordularının karaya ayak basabileceği, cephe oluşturabileceği düzeni aldırıyor. Alman Komutanının Osmanlı’ya ihaneti sonucunda, İngilizler ve Fransızlar, Çanakkale’ye çıkartma yapıp cephe savaşları uzayınca, Almanlar rahat nefes alıyorlar. Bugünde aynı şekilde müttefik addettiğimiz Amerika’ya ve üye olmaya çalıştığımız AB bize her fırsatta ihanet etmelerine rağmen biz hala onları dost bilip, onlarla kol kola hareket edebilmekteyiz. Neredeyse meşhur atasözümüzü bile unutacağız, domuzdan post, gavurdan dost olmaz…
***
İnsanlıktan nasibi olmayan haçlı zihniyetlilerin, savaş suçu olmasına rağmen binlerce yaralımızı hastane çadırlarını ve gemilerini bombalayarak şehit etmişlerdir. Nerede askerlerimizin ölenlerine saygısı, yaralılarına merhameti, nerede memleketimize üşüşmüş akbabalarının insanlık ayıbı. Gerçi bizlerde uzun zaman Çanakkale’yi, Çanakkale’de yatan ecdadımızı ihmal etmişiz. Onları unutmuş, düzenli bir mezar yeri bile yapmamışız. Anzakların atalarına gösterdiği saygıyı, bizler şehitlerimizin mezarlarına göstermemişiz. Dağ, taş mezar olmasına rağmen daha birçok şehidimizin mezar yerleri belirsiz, otlarla kaplanmış vaziyette. Ecdadımızın vatanına sahip çıktığı gibi biz de onların mezarlarına sahip çıkmalıyız. Gelibolu yarımadası tamamen açık bir müze halinde olup, gereken ilgi ve alakayı gösterip tarih bilincimizi oluşturmalıyız. Çanakkale ruhunu yaşatmak için son yıllarda gençlerimizin ziyaretlerinin çoğaldığını duymak bizi mutlu etti. Daha çok sahip çıkmalıyız. Sadece vakıfların, derneklerin değil tüm okullarımızın muhakkak Çanakkale’ye öğrencilerini götürmeleri ve Çanakkale’ye gitmeyen bir öğrenci kalmaması gerektiğine inancındayım. Çanakkale’yi, Çanakkale yapan inancı, şuuru, ahlakı, vatan sevgisini, namus anlayışını gençlerimize aktarabilmemiz istikbalimiz açısından çok büyük önem taşımaktadır.
Not: Çanakkale gezimizle ilgili notlarımıza 2. yazımızla devam edeceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.