Millet Olmanın Manası
Hz. Muhammed’i Tanıma ve Tanıtma Uluslar Arası Derneği, 16–17 Mayıs 2009 tarihlerinde Konya Konevi Kültür Merkezi’nde, Doğu Ve Batı Medeniyetlerinde Kadın Ve Ailenin Önemi konulu sempozyum düzenledi. İki gün sürdü.
Son değerlendirmeyi söz konusu derneğin başkanı muhterem Prof. Dr. Naci Bor yaptı. Şöyle dedi: Şimdi 1923’den daha iyi bir noktadayız. Bu görev bize yeniden verilmiştir. Üzerine düşen görevi yerine getirmeyenlerin yarın mahşerde yakasını yırtacağım. Burada konuşulanları duyurmak benim görevimdir” (1).
Evet, bu görev bize yeniden verilmiştir. Buna biz de katılıyoruz. İbn-i Haldûn bu konuda şu hadis-i şerifleri delil olarak getirir: “Allah, ancak kavmi içinde (soyu ve kabilesi yönünden) güç ve kuvvet sahibi birini peygamber olarak gönderir.”
“İnsanlar madenler gibidir. Cahiliye devrinde hayırlı olanları, İslam’da da hayırlı olur” (2).
Bu hadis-i şeriflerden anlaşıldığı gibi, başkanlığın sürekli olarak asil aileye, asil kabile ve aşirete ve asil asabiyete verilir. Bütün peygamberler, ıstıfa edilmiş, yani arındırılmış temiz ailelerden gelmişlerdir. Başkanlıkta böyledir; sürekli olarak hayırlı olan, asaletli olan, ıstıfa edilmiş olan asabiyete verilir
Başkanlığın temiz asabiyetlere birden verilmez. En temiz ve en güçlü ve en kuvvetli olan asabiyete verilir. İbn-i Haldûn Bu hususta şöyle diyor: “Eğer bütün maddeler (elementler) eşit olursa, varlığı meydana getirecek sağlam bir karışım ortaya çıkmaz. Bir maddenin (elementin) mutlaka galip gelmesi gerekir; aksi takdirde ortaya bir oluşum çıkmaz. İşte asabiyet (güç ve nüfus) bakımından üstünlük şartının aranmasındaki sır da aynı sebepten kaynaklanır. Yine başkanlığın aynı grup elinde devam edecek olmasının hikmeti budur” (3).
Bu sebeplerden dolayı milletimizin ismini söylemek utanç verici olmaz. Utanç verici olan körü körüne kavmiyetçiliğin bayraktarlığını yapmaktır. Asabe isimli yazımda bununla ilgili bir hadis-i şerif zikretmiştim; okumanızı tavsiye ederim.
Asabiyet bozulduğu zaman bir kavim millet olma özelliğini kaybeder ve yıkılır. Layık olan asabiyete bu görevi verilir. O da bozulduğu zaman bir başka layık olan asabiyete verilir. Böyle devam eder gider. Sünnetullah budur.
Kur’an-ı Kerimde şöyle buyrulur: “ Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah’ın dilediğine verdiği lütuftur. Allah’ın lütfu ve ilmi geniştir” (4).
Bu ayet-i kerimenin tefsirinde Elmalılı şöyle diyor. Dört halifeden sonra İslam’ın bayraktarlığı Emevilere verilmiştir. Onlar bozulunca bu görev, Abbasilere verilmiştir. Onlar da bozulunca bu görev Selçuklulara verilmiştir. Onlar da bozulunca bu görev Osmanlılara verilmiştir. Onlar da bozulunca bu görev ellerinden alınmıştır. Şimdi fetret devrini yaşıyoruz.
Bu fetret devrinin sona erdiğini bu görevin yeniden bize verildiğini yukarıda adı geçen seksen iki yaşındaki hocamız o günkü sempozyumda bütün dinleyicilerin huzurunda müjdelemiştir.
Hocamızın yarın ahrette yakamızı yırtmamasını istiyorsak, cahiliye devrinin temel esaslarından biri olan kavmiyetçiliği bırakıp, üzerimize düşen görevi yerine getirmemiz gerekir. Yeniden millet olduğumuz zaman tarihte olduğu gibi Türk kelimesi, İslam ile özdeşleşmiş olacaktır.
Millet olmanın manası budur. Bilmem anlatabildim mi?
Kaynaklar:
1. Bkz. Doğu ve Batı Medeniyetlerinde Kadın ve Ailenin Önemi (2) İsimli Makaleme
2. Mukaddime, C:1, S: 180, 224, İbn-i Haldûn
3. A.g.e. C:1, S:176
4. Maide:54
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.