Kerem İşkan

Kerem İşkan

Mezarlıktaki çocuk..!

Mezarlıktaki çocuk..!

Çocukken ateşlendiğimde, kerpiç evin tavanlarındaki örtmeler üzerinden sündükçe sünen ama hiç kopmayan yılanlar vardı... Yüksek ateşin neden olduğu halüsinasyonlarımdan, bir minder ötede başımda bekleyen anneme duyuramadığım sesim ve bitmeyen gece kabuslarım...

***

Tahta pervazlı pencerelere gelecek olan ışığı muştulayan, “Essâlâtü hayrün mînen nevm." İle tavan hasırlarının arasına ve hayal dünyamın en karanlık derin köşelerine kaçışan yılanların sessiz kelimesiz bağrışları...

***

Seher vakti imdada yetişen ilahi esinti... İç huzur ve annenin yüzündeki endişe dolu hüzün, yeni yakılan sobanın sabah mesaisindeki, yürekleri ısıtan gümbürtüsü, hepsi birbirine karışır giderdi...

***

Dalgın, bitkin, sızmaya yüz tutmuş zihne, neşeli bülbül şakırtısı gibi gelen, başucundaki sofradan yükselen bardağın çay kaşığı ile melodisi... Kuzunenin gözlerinden, burunlar yerine ruha dokunan hafif yanık ekmek kokusu...

***

Ey çocukluk mahzunlukları...

***

Kimsenin henüz dokunamadığı, kirletemediği, yaratana yönelen, yapayalnızlığın, masum çocuksu nazlanmaları... Bayram sabahları ötelerden burç burç bir koku gibi gelen, gidenlerin özlemiyle boğazlara oturan geniz yangını...

***

Derinden gelen ney sesiyle, Kurban sabahları, Üçler'de, Musalla'da, Hacıfettah'da dirilerin, kabirler üzerinde kaybolup giden, sonra tekrar mezar taşlarına çarparak yeniden tene dönen canları...

***

Büyüdük...

***

Nazlarımıza, niyazlarımıza sesler kesildi...

***

Büyüdük...

***

Hayallerimiz; Âlem’i Berzah Konağı'nın hemen önündeki, gözyaşlarıyla sulanan, çalı süpürgeleriyle her gün deşilerek süpürülen, "Hayatında*" dört teker, dört duvar beklentisiyle küçüldükçe küçüldü...

***

Çay kaşığının şıngırtısı eskisi kadar heyecan vermiyor şimdi, yürek tıpırtısıyla yaşayan gönüllerimize...

***

Ha geldi, ha gelecek o korkulan melek...

***

İşte ömrümüz dediğin ham bir kelek...

***

Olgunlaşmasını beklerken kesiverir bir hoyrat hayallerini... Dünya denen yalancı dolaptan sonsuza kadar ellerini...

***

Şimdi, yalnızlığın ateşiyle sayıklayarak, çocukluk kabuslarını bile bugün özlemle anıyorsa ruhlar... Kalenderliği sonlandırmak için, ölümün yarenliğine bile fitse ölümlüler...

***

Vadeler yaklaşmışsa bir ses kadar...

***

Ey ölüm, son kerte de sen bari sımsıkı tutuver, babasının öpmeye doyamadığı ellerimizi...

***

Yine bir gün "Esselatü hayrün minel nevm" sedası yükselirken semaya, bir ağu gibi çöker mi yokluğumuz, bizden sonra bu şehrin kaldırımlarına...?

***

Ah keşke sekaretül mevtte, en sevdiklerimiz gelse de götürüverse bizi Attaya...!

***

-----

* Hayat; Konya şivesinde avlu, evin önündeki küçük giriş bahçesi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kerem İşkan Arşivi