Sadık Küçükhemek

Sadık Küçükhemek

Laiklik Gündemden Düşürülüyor mu?

Laiklik Gündemden Düşürülüyor mu?

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, Yargıtay'da 'Onur Günü'nde düzenlenen törende özet olarak şöyle dedi: “Muhafazakâr partiler öne çıktıkça, ekonomik büyümeye daha çok vurgu yapılmak suretiyle, laikliğin gündemden düşürüldüğü görülmektedir.

Dini kuralların devlet işlerinde egemen kılınması, bu yönde faaliyetlerde bulunulması yasaklanmıştır” (1).

Anayasanın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti Devleti, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.

Buna göre partilerin ve devletin kurum ve kuruluşlarının görevi, yalnız laikliği korumak değil, devletin demokratik, laik ve sosyal yapısını bir bütün olarak korumaktır.

Yalçınkaya’nın konuşmasından anlıyoruz ki, devletin görevi yalnız laikliği korumaktır. İsterse ekonomi batsın, devlet, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olmaktan çıksın; önemli değil, Önemli olan devletin laiklik yapısının korunmasıdır. .

Farz edelim ki, muhafazakâr partiler öne çıktıkça, ekonomik büyüme ve modernizasyona daha çok vurgu yapılmak suretiyle, Batı tipi demokrasilerin ayrılmaz parçası olan laikliğin gündemden düşürüldüğü ve tanımının değiştirilmeğe çalışıldığı görülüyor. O zaman sol partiler de öne çıktıkça laikliğe daha çok vurgu yapılmak suretiyle, ekonomik büyüme ve modernizasyon gündemden düşürülmekte ve demokratik, sosyal hukuk kavramlarının manasının değiştirilmeğe çalışıldığı görülüyor. Birincisi tartışılır. İkincisi bir vakıadır.

Sol partiler iktidara gelince, çöplerin neden kaldırılmadığını, suların neden sık sık kesildiğini, benzin, akaryakıt kuyruklarının neden oluştuğunu, ekmeğin ve gıda maddelerinin neden karneye bağlandığını ve halkın dini inançlarıyla ve giyim ve kuşamıyla neden çok uğraşıldığını şimdi anlıyoruz.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın dediği gibi, halk ozanı Âşık Veysel Atatürk ile görüşmek istemiş, şalvarından dolayı Ankara Atatürk bulvarından geçmesine izin verilmemişti. Hatırlayın, şef döneminde ekmek ve gıda maddeleri kuyruğa bağlanmıştı. Baykal’ın Başbakan yardımcısı olduğu dönemde Türkiye’de benzin ve akaryakıt kuyrukları oluşmuştu. İstanbul Belediyesi CHP’nin elinde iken dağ gibi çöp yığınları oluşmuştu. Sular günlerce akmıyordu. Biz o zaman İstanbul Fatih İmam Hatip Lisesi’nde Mili Eğitim Hizmet İçi Hüsnü hat Kursuna katılmıştık, suların kesik olması dolayısıyla arkadaşlarımız duş alacak su bulamamıştı.

Batı tipi demokrasilerin ayrılmaz parçası olan laiklik ülkemizde hiç uygulanmadı ki, böyle bir laikliğin gündemden düşürüldüğü ve anlamının değiştirilmeğe çalışıldığı görülsün. Türkiye’de laiklik din olarak algılanmış ve bu nedenle laikliğin tanımı yaşam biçimi olarak tarif edilmiştir. Nitekim Yalçınkaya, laikliği, “yaşam biçimidir” şeklinde tarif etmiştir. Bunu hepimiz biliyoruz.

 Batı’da laiklik, bu şekilde anlaşılmamıştır. Reform hareketi ile Hıristiyanlık dini asli şekline kavuşmuştur. Devlet, Hıristiyanlığın dogmatik yapısından arındırılarak aklın rehberliğine verilmiştir. Rönesans hareketleriyle de ilim ve teknik Hıristiyanlığın dogmatik yapısından kurtarılarak aklın rehberliği temel alınmıştır.

Hıristiyanlık ve Yahudilik dininin aslı tahrif edildiği için ilahi din olmaktan çıkmış, beşeri bir din haline gelmiştir. Dolayısıyla beşeri dinlerin yapısının dogmatik olması bu dinlerin tabiatının bir gereğidir. İdeolojiler de beşeri dinlerin bir ürünü olduğu için dogmatiktir ve her bir ilkesi tabudur. Türkiye’de laikliği bu çerçevede düşünelim.

Batı’nın laiklikten dolayı dinleriyle bir sorunu yoktur. Çünkü Yahudiliğin ve Hıristiyanlığın devleti idare edebilecek bir ilkesi yoktur. Hıristiyanlığın temizlikle dahi bir ilkesi yoktur.

Batı’nın aklı Yahudilik ve Hıristiyanlık kültürü ile şekillenmektedir. Batı medeniyeti ve kanunları da buna göredir. Nitekim Alman Başbakanı Merkel, “Bizim kökümüz Yahudilik ve Hıristiyanlığa dayanmaktadır” demişti.

Dolayısıyla Batı’da dini kurallar devlet işlerinde egemendir. Yani batı dini için ve medeniyeti için vardır. Bunun için yaşamaktadır. Politikasını ve siyasetini buna göre şekillendirmektedir. Türkiye’nin AB’ye girememesinin sebebi budur. Bunu dost – düşman herkes söylemektedir.

Türkiye halkının ekseriyeti Müslüman’dır. Laikliği, “yaşam biçimidir” şeklinde tarif edip, halkın dini üzerinde demeklesin bir kılıcı gibi laikliği sallamak ne Cumhuriyet Başsavcısının yararınadır ve ne de devletin yararınadır.

Türkiye’de ayrışmaların asıl sebebi laikliği din olarak algılayıp, yaşam biçimi şeklinde tarif etmektir.

Kaynaklar:

1. Habertürk 05 Haziran 2009

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sadık Küçükhemek Arşivi