Kültür erozyonu
Türkiye'de son yıllarda özellikle tv’lerde dizi olarak yapılan ve halkın büyük ilgisini(!) çektiği ifade edilen mafya, polisiye, pembe ve hatta dini-ailevi formatlar altında çekilen dizlerin milletimizin inanç, kültür, örf ve geleneklerini erozyona uğratmayı hedef aldığı artık açık seçik görülmüştür.
Milletimizin istikbali olarak gördüğümüz gençleri özellikle hedef kitle olarak seçen bu dizilerde temel ortak nokta, dizi kahramanlarının meşru olan ailevi ilişkilerini terk edip, gayri meşru ilişkiler kurmayı ve eşlerin birbirlerini aldatmaların normal halmiş gibi gösterilmesidir.
Kan gövdeyi götürüyor şekline dönüştürülen mafya ve polisiye dizilerinde yapılan ise adam öldürmenin, özellikle de devleti kutsallaştırıp, devlet adına sorgusuz sualsiz adam öldürmenin, normal kabul edilebilir bir hal olarak topluma empoze edilmesidir.
Bu dizilerin toplumun psikolojik direnç noktalarını sürekli olarak bombardıman etmesi sonucunda oluşan boşluk ortamında aile yapımızın çökertildiğini, boşanmaların arttığını ve genç nüfusun evlenmelerinin azaldığını görmekteyiz.
Yine bu dizilerde işlenen hayal ötesi konular nedeniyle de, özellikle annelik çağına gelmiş genç kızlarımızın kariyer mi, annelik mi açmazına düşürülerek evliliklerini ileri yaşlara ertelediklerini de görmekteyiz.
Evlilik yaşının yükselmesi böylelikle ayrı bir sorun olarak toplumumuzun önüne çıkarılmış bulunmaktadır.
Bu sorun aynı zamanda genç nüfusun azalması ve doğum oranlarının düşmesi neticesini de beraberinde getirmektedir.
Anne ve babaların güya çocuklarını düşünür gözükerek, aman akıllarını başlarına alsınlar veya ekmeklerini ellerine alsınlar öyle evlensinler telaşı(!) da apayrı bir yanlışlıktır bu konuda.
Bu konuda söyleyeceğimiz bir başka söz safevi şiasının günümüzdeki temsilcisi İran’ın Ortadoğu’daki meşum emellerinin yansıması ile ilgilidir.
Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür sözünden mülhem olarak her fırsatta Türkiye’yi bir şekilde eleştirme hastalığına tutulan safevi şiası İran devletinin resmi temsilci İran televizyonunun gençliğimizde ve aile yapımızda görülen erozyon ile ilgili değerlendirmeleri dikkatle izlenmelidir.
Yukarıda yazdığımız ve insanlarımızı gayri meşru aile hayatına yönlendirdiğine inandığımız dizi ve filmlerin Türkiye’de yayınlanan bölümlerinin kendi ülkelerinde uydular üzerinde seyredildiği gerçeğini göz ardı eden İran devlet televizyonunun güya Türkiye'de vatandaşlarla yaptığı röportajlarla(!) desteklediği analizlerini de dikkatle izlemek gerekmektedir.
Temeli ikiyüzlülük ve yalancılık olan takıyyeyi hiçbir zaman elden bırakmayan İran’ın esasında genelde Türkiye’nin Ehlisünnet inancına sahip müslüman nüfusunun özelde de genç nüfusunun artmasını isteyeceğine inanmak ancak safdillik olur.
Türkiye’nin son yüzyılda özellikle de 28 Şubat sürecinden sonra İslami kesimde bir kriz, kırılma ve ayrışma yaşandığı da bir gerçektir.
Şu da bir gerçektir ki İslami kesimde yaşanan kırılma ve ayrışmalar, liberal, Türkçü, Kemalist, Kürtçü, ulusalcı, solcu ve muhafazakâr kesimde yaşanan kırılmadan daha önemli ve daha derindir
Özellikle son 12 yıldaki tek parti hükümetinin getirmiş olduğu rehavet ortamında inançların her geçen gün biraz daha törpülenerek toplumun yuvarlandığı modernizm ve konformizm bataklığında insanımızın kaybettiklerinin kazandıklarından daha fazla olduğuna inanıyoruz.
İslami kesim dediğimiz toplumun ana kesiminin en başta dini hayatın getirdiği toplumsal merhameti terk ederek yardımlaşmadan uzaklaşmaları ile girmiş oldukları sekülerleşme yolunda, tüketim kültürünü öncelemeleri ile de sonunda eş, dost ve aile çevresinden uzaklaşarak korunaklı güvenlikli sitelerde yaşamayı öncelediklerini görüyoruz.
Daha düne kadar sokaklarda meydanlarda siyasi ve dini slogan atanların bu kadar kısa bir sürede dünyevileşerek yanı başımızda akan kanda boğulmaya çalışılan Filistin meselesine, Suriye ve Irak’ın parçalanma sürecine düşürülmesine ve safevi şia devletinin Ortadoğu’da at oynatmasına sessiz kalmalarını başka ne ile açıklayabilirsiniz?
Türkiye Müslümanlarının iktidar sarhoşluğundan kurtulup bir an önce kendisini, kendi camiasını, kendi toplumunu öze ve içe dönük ciddi bir muhakeme ile eleştirebilmesi ve gelecekte kurmakla mükellef olduğu medeniyet tasavvuru için yeni bir teklif ortaya koyması gerekmektedir.
Bu teklif, asla seçimden seçime seslendirilecek bir slogan değildir ve olmamalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.