Kele mi olacan, köle mi olacan?
Rahmetli Abdal Haydar Amca( O rüya gibi mahalleyi başka bir yazı konusu yapacağız) vardı Çimenlik’te…
Mahalledeki tek yabancı ırk keleye sahip isimdi… Hollanda ırkından siyah-beyaz devasa bir KELESİ vardı… (Konya dilinde, damızlık erkek boğa)
Sokak başlarındaki odun telefon direklerinin üzerinde de tabela çakılı olurdu;
“Keleye gider…”diye…
***
Geniş bir bahçesi ve alçak duvarları olduğu için hem şeftali zamanı Haydar Ağa’nın şeftalilerini mahallenin çocukları olarak gece yarısı ilk biz tadar, hem de keleye, inek geldi mi büyüklerden gizlice o alçak duvarlardan seyrederdik…
***
“Haydar Ağa’nın kelesi gibi...” cümle mahallede nerdeyse deyim halini almıştı…
Yan gelip yatan, sorumluluk almayan, Gonya tabiriyle “Kiyfini bozmayan, galesizlere…” sıkça da başkası üzerinden geçimini sağlayan uyanıklara denirdi…
***
Rahmetli Kur’an Kursu Hocam hep şunu derdi;
“Oğlum bu dünyada bir köleler, bir de keleler* vardır…
“Köle olmak, vara-yoğa milletin sırtına atlayan kele olmaktan evladır...”
***
Kulağımıza küpe olmuş…
Hayatımın her döneminde köleliğe gönülden talip olduk… İşimize sahip çıktık, işimizin bir anlamda kölesi olduk hep… Hizmet alandan çok hep hizmet eden olmaya gayret ettik…
Birileri ışığımızdan parladıysa da “Işık bizdendir” hiç demedik…
Bu saatten sonra kölelik rütbesini, yalan dünyanın övgüsü(!) için keleliğe* değişmeyiz…
***
İşleri yaptırmak için mazlum köleler hep var olacaktır, yapılan o işlerin sanki kendi yapmış gibi keyfini çıkartacak azgın keleler* de…
Keleliğe sakın özenmeyin…
Haydar Ağa’nın çok kelesi oldu zaman içinde…
Ama hepsinin sonu mezbahada bitti…
Bizzat ben şahidim…
***
Şimdi ne zaman etrafımda bir uyanık, “kiyif” ehli, nefsinin adamı birini görsem, Haydar Ağa’nın anlı-şanlı kelesinin mezbahada böğürürken ki hali gelir gözümün önüne…
Haksız ve fazla yediği arpadan(!) dolayı hizmeti unutan keleler, son tahlilde kasabın bıçağını yalamaya mahkûmdur…