Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

İnsanımızın Yaşadığı Gerçekler

İnsanımızın Yaşadığı Gerçekler

Sosyal hayatta uzun yıllar yaşadığımız yanlışlıkları bugün sanki yeni yaşıyor gibiyiz. İnsan, aile, davranışlar, hayır faaliyatleri, ahlâki kavramlar geçmişte nasıldı? Bugün ne durumda? Mâzide yaşanan onca güzel davranış birikimlerinin kaynağı nasıldı da tüm dünyaya örnek alınacak bir ahlak potansiyeli sergilendi? Sonradan ortaya çıkan ve bize yaraşmayan pek çok kavram bu güzel insanlara nasıl yerleşti? Bütün bu sorular üzerinde yoğunlaşarak durmak gerekiyor.

Kendi değerlerine yabancı olarak bakan, her husustaki yozlaşmadan fazlasıyla etkilenen insanımız maalesef bugün eskiden vâr olan ruh dinamiklerini unutmuş durumdadır. Yaşadığımız asırda çok konuşulan, haddinden fazla gündemde tutulan birçok şey artık anlamsızlaşmaya doğru gidiyor. Bâzı anlayış ve fikirler ilmin yanında irfâna ve hikmete muhtaçtırlar. Salt bilgiyle ancak somut birikimler elde edilebilir. Vâr olan realite, insanların ruhsal ve duygusal birikimlerini görmezden gelemez. Bunların yanı sıra bireysel ve sosyal mahremiyetler de söz konusudur. Aksi takdirde davranışlar ve erdemler ifsat olur, ahlak yozlaşır, insanların kalbi boyutlarındaki ahenk kaybolur neticede yaşayan güzellikler bir üflemeyle uçar gider. İletişimdeki ideal münasebetler aynen bugün olduğu gibi dümdüz olur.

Sevgili okurlar, ahlâkî olan bâzı kavramlar yüzgöz olmaya gelmez. Onlarla laubâli olunup, hafife alındığında insanların hem şahsi olarak hem de toplum olarak yıprandığını, hayatta yıgınlık sergilendiğini görürüz. İçinde bulunduğumuz şartlar ve konum ne olursa olsun vâr olan ahlâkî ölçüt seviyesi mutlaka korunmalı hatta bunun için elden gelen faaliyet bu işin farkında olanlar tarafından yerine getirilmeli, bu husustaki tüm veriler değerlendirilmelidir. Şu gerçek bilinmeli ki, kuru bir akılla, ahlâkî seviye ve davranış kalitesi yakalanamaz. Davranışlar, duygular, kavramlar neyle kıvam bulacak ve içsel zenginlikler nasıl sağlanacaksa onlara yönelinmeli. Mânevî birikimlerinin bir yana itilmesiyle, gönül eğitiminin  ihmâliyle ancak ruhsuz, kupkuru sâdece kendi çıkarları için yaşayan bir nesil yetişebilir aynen bugün olduğu gibi.

Yıllardır mâzide yaşayan ilâhi kökenli, kutsî ahlâkî erdemlerle istenen, arzu edilen bugün susadığımız ve iştiyakla beklediğimiz davranış kıvâmı ve seviyesi yakalanabilir. Günümüzde ayni ailede yetişen kardeşler birbirleriyle geçinemiyorlar, karı-koca arasındaki tezatlıkların had safhada olmasıyla boşanmaların yaygınlaşması, akraba ve komşuların anlaşmazlıkları, sosyal yaşantıda hep bir geçimsizlik ve çevreyle uyumsuzluklar söz konusu. Aralarında kan bağı dahi olsa insanlar, bir türlü birbirleriyle doğru bir iletişim içerisinde olamıyorlar. Neden? Halbuki eskiye oranla insanlar rahatlık ne kalır bugün konfor ve lüks içindeler. Çünkü bugün sevgi, sezgi, ince fikir, rakik anlayış, duyarlılık kalmadı. Sabır,sebat, fedâkarlık, empati, rûhî algı, kalbi hayat, yürek diriliği çeşitli şekillerde yok edildi. Tabi değerler, kutsî ilkeler ve bu erdemler olmayınca ortaya bugünkü vahim tablo çıktı.

Bugün insanlar arasında gücenme, kırılma, incinme diye bir şey kaldı mı? Herkes işine gelmeyen konularda en sevdiğini bile rahatlıkla sıfırlayabiliyor. Şimdilerde anlaşılamayan konularda bir dümdüz gitme mantığı mevcut. En ufak bir problemde birbirlerini anlamaya çalışmak nerede kaldı bugün hemen sinirlenmek, bağırıp çağırmak var. Bunun neticesinde de kavga, mücâdele, devamlı bir didişme ve şiddet. Dikkat edin eskiden sâdece gözü dönmüş teröristlerde olabilecek pek çok vakayı bugün insanlar birbirlerine karşı sergileyebiliyorlar. Geçen hafta üst komuşumuz, annesinin kafasına tabancayı dayayarak 14. katın balkonunda annesini aşağıya atmaya kalktı ve şimdi oğul annesinin şikâyeti üzerine hapiste. Duruma bakar mısınız? Bunun gibi pek çok vaka söylenebilir. Neden böyle olduk?

Eskiden böyle değildik. Belki o zamanlarda nâdiren yaşanan vakalar bugün sıkça yaşanıyor. İnsanların ailevi ve sosyal hayatta huzurla yaşaması için mânevi, ahlâkî ve psikolojik kavramlar çok ehemmiyetlidir. İnsânî kavramları güdükleştirir sonra da yavaş yavaş yok ederseniz, facialar ortaya çıkar. İşte yanı başımızdaki komşularımızda Müslüman insanlar birbirlerini boğazlıyorlar. Hemen hergün bir Suriye’den bir Irak’tan acı ölüm haberleri duyuyoruz. Nedir bunca insanların birbirlerini hiçe sayarak katl hadiseleri yaşanmasının gerekçesi? Nedir üç günlük dünyâda bölüşemedikleri?

Bugün eskiden olduğu gibi ruh dünyâmızı öne çıkarmalıyız. Rûhî hayat olmadan düşünce hayâtı olmaz. Düşünce dünyâsı olmayanın insan olarak tüm dengeleri bozulur, af ederseniz hayvanlaşır neticede bu insan toplumla bütünleşemez. Çevresine ayrılık tohumları saçar, fitne çıkarır. Kişide duygusal ahlak, rûhî denge, değerler bütünlüğü yoksa okuma yazma bilmesi hatta eğitimli olması boşa emektir. Kuru bilgi davranış kalitesini istenen düzeye getirmez. Onun için hep vurguladığımız gibi öğretim kolaydır ama eğitim zordur. Öğretim bir şekilde kısa sürede vâr olan çeşitli çağdaş materyallerle kısa sürede sağlanabilir ama eğitim öyle değil. Eğitim için uzun zaman uğraşmanız gerekir.

Eğitim evvela ailede önce anne-babayla başlar sonrasında öğretmenler, yakın ve uzak çevre, okulllarla devam eder. Çocuklar okuldan önce ana-babanın oluşturduğu ruh yetisiyle ve kişilik bilinciyle okullara gelmeli. Bugünün çocukları küçük yaşlardan itibâren okula ana-baba zoruyla ve oradaki renkli dünya için geliyor. Yoksa bir şeyler öğreneyim isteğiyle değil. Bugünün hazırcı ve keyf ehli çocukları dersi, okulu, okumayı, ödevi, sorumluluk almayı, çalışmayı, düşünmeyi sevmiyor. Bunları anlamlı hâle getirecek veli-okul dayanışması üstünkörü yapılıyor. Eğitimciler geleceğimizin neslinin inşaası için değil ancak maaşları için çalışıyorlar. Pek tabi böylesi yoz, kuru, nefsi bir çalışmadan da güzel neticeler çıkmıyor. Halbuki yeni yetişen nesle bilgi aktarımı yapılırken müfredat eğitiminin yanısıra kişilik kazandırıcı, iç zenginliği temin edici değerler eğitimi verilmeli ki gelecek doğru inşa edilsin, şikâyetler dinsin, yakınmalar bitsin. Bunun gerçekleşmesinde başta aileler, öğretmenler, Milli Eğitim, sivil toplum ve devlet herkes elini taşın altına ciddiyetle koymalı, sorumluluklarını yerine getirmelidir. Yoksa elimizin altından hızla kayan bir nesille karşılaşmamız yaşanan bir vakıa olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi