İman ve imtihan
Hayâtın ikâmesi için hava, su, yemek, içmek nasıl gerekliyse iman da insan yaşamı için en gerekli temel mânevi gıdâdır. İman, insan için mutluluk ve huzur kaynağıdır. Ayni zamanda iman, dağınık ve düzensiz davranışlara biçim getiren, en güzel bir uyum ve ahenk içerisinde o davranışları dengeye koyan, kutsi planı ve hedefi olan biricik yoldur. İman insan hayâtının vaz geçemeyeceği tek seçenektir ve insan için en büyük kazançtır.
İman tıpkı bir çiçek gibidir. Kokusunu içinde gizlemez, güzel kokusunu etrâfa yayar. İnsanın güzel davranışları da imânın dışa yansımasının misler gibi kokmasının bir çeşit göstergesidir. İmanlı yürekler içinde yaşadıkları çevreye huzur ve mutluluk dağıtırlar, onların varlığıyla gönüller rahatlar.
İman aksiyona dönüşmeyen iyi niyetlerden ibâret değildir. Onda Allah Azze ve Cel’den muhteşem yansımalar vardır ki onlar sâlih ameller ve kulu kemâlâta doğru götüren tavırlardır. İman amelsiz olamaz. Amellerle desteklenip beslenmeyen kuru bir iman gün gelir söner gider. İmanda pozitif bir aksiyon vardır. İman işin içine girmeden elde edilen sonuçlar Hakk’tan uzak, dünyevî ve şeytânidir.
İnsan boş yere yaratılmış bir varlık değildir ve onun bir yaratıcısı vardır, O da Allâhu Teâlâ’dır. Kâinâtın mutlak sâhibi Allâhu Azûmuşşan insana en muhteşem donatılar yükleyerek akıl ve şuur vermiş sonra da onu kendisine iman etmekle sorumlu kılmıştır. En güzel donatıları üzerinde toplayarak dünyâya gelen insan, dünya hayâtını yaşarken çeşitli imtihanlara tâbi tutulur. Bu hakikat Kur’ân-ı Kerim’de şu şekilde: “İnsanlar imtihandan geçirilmeden, sâdece ‘Îmân ettik’ demekle bırakılı verileceklerini mi sandılar? Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.”(1) Diye bahsedilir. İnsanın dünyâya getirilmesi boşuna değildir, o ilâhi bir hedef ve ulvi bir gâyeye binâen dünyâya gönderilmiştir. Ve başıboş da değildir: “İnsan kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder.”(2) Kutsi seslenişiyle insana hitap edilir.
Her insan adına ömür dediği dünyâdaki hayat akışları içerisinde kendi hissesine isâbet eden hâdiselerde, iman ve imtihan arasındaki münâsebeti kavramak durumundadır. Bunun tersi hüsrandır. İnsan tüm canlı varlıklardan farklı olarak bir amaç üzere yaratılmıştır. Yüce Yaratıcı : “Sizi boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzûrumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız.”((3) Kutsi gerçeğini insana bildirirken insanın gâyesiz yaratılmadığını, sonunda dönüp, yapıp ettiklerinden Cenâb-ı Hakk’a hesap vereceğini ilan ediyor. Ve insanın asıl yaratılış gâyesini şu âyetiyle açıklıyor: “Ben cinleri ve insanları yalnızca bana ibâdet etsinler diye yarattım.”(4)
O halde bilinen hakikat o ki, yüce Yaratıcıya ibâdet etmek amacıyla yaratılan insanın ömründen başka sermâyesi yoktur. Ömür ise âdeta göz açıp kapayıncaya kadar çabucak geçen bir süreçtir. Her canlı kendisine tahsis edilen süre kadar bu geçici dünyâda kalacaktır. Vakti gelen bir zamanlar konduğu bu dünyâdan elbette bir gün göçecektir. Buna çâre yoktur. Dünya hayâtı sonlu ve sınırlıdır. Ama ahret hayâtı sonsuz ve sınırsızdır yâni ebedîdir. Asıl hayat bâki olan ahret hayâtıdır. Şu âyet bize bu gerçeği anlatır: “…Halbuki dünya hayâtı, âhiretin yanında çok az bir yararlanmadan ibârettir.”(5) Dünya hayâtı içerisinde her şey eskimeye, yaşlanmaya ve yok olmaya doğru ilerliyor. Ömür takviminin yaprakları bir bir düşüyor. Durum bu merkezdeyken geçici dünyâya gönül bağlayıp ömür sermâyesini dünya zevkleri uğruna tüketenler, ebedi ahret hayâtını ihmal edenler, cidden aldananlardan olacaktır.
-------------------
1) Ankebut, 1-3
2) Kıyâme, 36
3) Müminun, 115
4) Zâriyat, 56
5) Ra’d, 26
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.