İkiyüzlü Çevrecilik ve Belediyeler
Geçtiğimiz 5 Haziran “DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ” olarak kutlandı.
Belediyelerimizin yöneticileri gazete ve tvlerde hemşerilerimiz için programlar düzenlediler ve beyanatlar verdiler.
Tüm Konya’ya ve Türkiye’ye hayırlı uğurlu olsun.
Belediye başkanlarının açıklamaları yanında son 20 yıldır bu şehirde yaşayanlar insafı elden bırakmadan kendi kendilerine cevap vermelidirler.
“20 yıl öncesi mi bu şehirde yaşamak daha iyi, daha kolay ve daha rahat idi, yoksa bugün mü?”
Belediyelerin yanlış planlama ve proje çalışmaları sonucu, son 10 yıldır çevre üzerindeki etkilerinin geri dönülmez bir biçimde yok edici etkilerinin ortaya çıkması sonucunda, maalesef Konya Türkiye’nin en yaşanmaz ve en sorunlu şehirlerinden birisi olmaya aday hale getirilmiştir.
Havza içinde gittikçe azalan ve hatta kirletilen yeraltı ve yer üstü su kaynaklarının yetersizliği yanında, ekilebilir tarım alanlarının ve meraların da imar rantına kurban edilmesi, çevre sorunlarının artık görmezden gelinmesi durumunu çoktan aştığını ve hâlihazır hayattakiler bir yana, gelecek nesillerin dahi hayatını tehlikeye atacak bir dönemece gelindiğini göstermesi açısından ibret vericidir.
Tarihi ve doğal çevrenin, yeraltı ve yer üstü bütün kültür unsurlarının talan edilmesi, ülkemizdeki gibi şehrimizde de geri dönülmez ve kontrolsüz bir biçimde kötüye gidişin göstergesi değil midir?
Ekilebilir tarım alanlarının ve meraların kentleşme adı altında şehirlerimiz; mahallelerimizle, sokaklarımızla, komşularımızla birlikte şahsi rant ekonomisinin çarklarına feda edilmesi geleceğimizi bu günden çarçur etmek anlamına gelmez mi?
Ulaşım teknolojilerinde ki gelişmelerle orantılı olarak ortaya çıkan ulaşım sorunlarının çözümü kentleşme hızını da karşılayacak bir biçimde neden hep bir sonraki seçim dönemine veya ileriki on yıllara ötelenmektedir?
İnsanların en tabii ihtiyaçlarından biri olan ev ve işyeri arasındaki ulaşım ihtiyacının en kısa ve en seri bir biçimde karşılanması işi, neden hep ekonomik ömrünü tamamlamış araçlarla karşılanmaya çalışılmakta ve böylece çevre sorunlarının gittikçe daha da ağırlaşmasına sebep olunmaktadır?
Şehir plancıları, mimarlar, inşaat mühendisleri ve bu işle ilgili tüm insanlarının feryatları niçin hep duymazlıktan gelinerek ve göz ardı edilerek geri dönülemez bir şekilde şehrin geleceğine ipotek koyan projelerin uygulanmasına neden son verilmemektedir?
Bu şehirde bir şeylerin acil eylem planı süreci içinde ele alınması için, Türkiye’nin en kirli havasını soluduğumuz bu şehirde asit yağmurlarının yağması mı bekleniyor yoksa?
Kendi ürettikleri içme ve kullanma suyunu içmek bir yana, düzenledikleri çevre günü etkinlikleri ve basın toplantılarında bile tatlı su çeşmelerinden akan su yerine şehir dışından getirilen şişe sularını ikram etmekten hayâ etmeyenler için 5 Haziran çevre günü, uyguladıkları çevre politikalarının iflas ettiğinin teşhir edildiği gün olmuştur.
Bütün bu olumsuzlukların yanında yanı başımızdaki bir komşu şehirde sanki belediye başkanlarının gözünün içerisine bakarcasına bir açıklama ile Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun 2012 yılı içinde 24 milyon dekar alanı ağaçlandıracaklarını açıklaması anlayanlara göre tam bir ironi olmuştur.
Ağaçlandırmaya büyük önem verdiklerini, bu çerçevede belediyelere ücretsiz fidan verdiklerini ve Belçika’nın kapladığı alan kadar bir alanı daha ağaçlandıracaklarını açıklayan bakana şimdi düşen görev, bu ağaçlandırmadan Konya’ya ne kadar miktar ve alanın düştüğü önem kazanmaktadır.
Ola ki genel siyasetin karmaşası içinde bakan nasıl olsa açıklama yapamayacak diye düşünen belediye başkanlarının böyle hassas(!) konularda anlaşılmaz bir biçimde karmakarışık yaptıkları ve vaka-i adiyeden kabul edilen açıklamalara bakınca, Bakana düşen görev belediyelere ne kadar ücretsiz fidan verildiğini ve Konya’da ne kadar alanın kendilerince ağaçlandırılacağını belediye başkanlarının üstü kapalı ve karma karışık açıklamalarına karşın, açık ve anlaşılır bir biçimde açıklamasıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.