Hüzeyme Hanımın Yeni Eseri
Kıymetli yazarımız Hüzeyme Hanım yeni bir eseri ile yine karşımızda. Nüve Kültür Merkezinden Romantik kitap serisinden ‘Deneme’ tarzında çıkan ‘Şapkamın Altı’ isimli eser hepimizin beğenisini topladı. Kendisini tebrik ediyor önümüzdeki günlerde başarılarına başarı eklemesini Hak Teâlâ’dan diliyoruz. Ancak biz Hüzeyme Hanım ve eşine sâdece bu dünya mutluluğu ve başarısı değil ebedî ve kalıcı mutluluk ve başarılar diliyoruz. Rabbim iki cihanda yüzlerini güldürsün, ak-pak, nezih bir hayat bahşetsin inşallah can dostumuza diyoruz.
Hepsi birbirinden güzel denemelerin yer aldığı ‘Şapkamın Altı’ Kitaba ismini veren denemeyle başlamış Hüzeyme Hanımefendi. Şapkaya nasıl bir farklı anlam yüklemiş, arkadaşımız. ‘Bravo’ diyorsunuz, bu ne muhteşem değerlendirme… Kitabı baştan sona şöyle genel bir değerlendirme yapayım dedim. Her yazı ayrı bir güzellik ve farklı bir bakışla karşımızda! Çarpıcı tespitler hep dikkat çekiyor. Aslında yazarımız insanı ve insanın içinde yaşadığı dünyâyı çok boyutlu kendi değişik bakış açısıyla değerlendirmiş. Benim kendimin de şöyle farklı bir yanı var: insanların dünyâya ve olaylara bakışlarını inceler, onları o insanların değerlendirmeleriyle farklı bir anlamda yorumlamaya çalışırım. Böylece her insanın kendine özgü güzellikleri o güzellikleri yaşama ve ifâdelendirme biçimi ortaya çıkar. Bunu yakalamak bana göre müthiş bir şey. Kişiyi insan yapan özelliği ve güzelliği olur bu hâl. Çirkin bir olaya bile güzel bakan mütefekkirler olduğu gibi güzele güzelce bakamayan densizler de mevcut. Veya olaya net net, açık açık, olduğu gibi yalınca bakanlar da var. Ya da Hüzeyme Hanımefendi gibi farklı gözle bakanlar ayrı bir güzellik katıyorlar şu dünyâya. Kıymetli arkadaşımın hâdiselere bakışına doğrusu hayrânım, eskilerin deyişiyle diyorum ki; ‘Var olasın canım kardeşim!’
Nedir şapka dedikleri! Dünyâ şapkası(!), Yahudi şapkası(!), Pandora şapkası(!), Beden şapkası(!) hepsine ayrı bir ironî ayrı bir bakış yüklemiş yazarımız. Zihnimizin ve yüreğimizin örtülmemesini, şimdiye kadar çeşitli sebeplerle üzeri örtülen aklın, fikrin ve yaşantı tarzının farkında olduğumuzu ve olmamız gerektiğinden hareketle aslında toplumun yaralarını kıvrak kalemi ve kıvrak zekâsıyla öyle ustaca işlemiş ki hayran olmamanız doğrusu elde değil.
Millî ve mâneviyatçı yönü ile korkusuz kalemiyle karşımızda duran kıymetli yazarımız ‘Başkaldırı’ denemesiyle ayni muhteşemliğini sergilemeye devam ediyor. Târihe, olaylara, mukaddesâta, dîne doğru bir şekilde bakışını kendine özgün uslûbuyla değerlendirmesi bizi ciddi bir düşünceye sevk ediyor. Bunları yazarken verdiği örnekler kendi birikimlerini ve doluluğunu, çok okuduğunu da ister istemez ortaya koyuyor.
Hepimizin şikâyetçi olduğu dertlerimizi kendine has ifâdelendirmesiyle değerlendirirken bizi hem gülümsetiyor hem hatırlatıyor. Meselâ; çağdaşlaşma sürecinde kaybolan insânî özelliklerimizi, yitirilen değerlerimizi, makineleşen dünyânın insanın yaratılış gizemine ters bir mecrâya sürüklendiğini, maddenin insanı âdeta esir aldığını, bizim olan zihinlerimizin dahi tutsak olduğunu, insanların ve şehirlerin eşya denen kafeste boğulduğunu öyle değişik ve ironik anlatıyor ki sanki ruhunuzun ıslandığını tebessüm ederek fark ediyorsunuz.
Aslî kimliği silinmemiş, içi boşaltılmamış bir Müslüman arzu etmez miyiz? Bu hususa da değinirken yazarımız gözünde insanın çok kıymetli olduğunu anlayabiliyorsunuz. O, insanı farklı ve güzel değerlendirmeleriyle incelemeye devam ediyor. İnsanın başına gelen hâdiselerde gerçeklerden kaçamayacağını bunun yerine onlara çözüm üretmesi gerektiğini vurguluyor ve bazı eşyaları veya nesneleri önümüze koyarken zaman zaman hicvederek aslî değerlerimizin kıymetinin düşürülmesinin uygun olmadığını bunun en kutsî dava ve ülkü olduğunu dillendiriyor. İnsanların çağ atlarken ilerleme sürecinde kültürümüzden uzaklaştığını veya uzaklaştırıldığının farkında olması gerektiğine işâret ediyor. Ancak yaşadığımız asrın her şeyi kıymetsizleştirdiği ve maddeleştirdiği böylesi bir zamanda kendi öz benliğimizden kopmadan, güzel dînimizin prensiplerine sarılmaya dâvet ediyor. İnsanın dua ve istiğfarla temizlenmeye ihtiyâcı olduğunu izah ederken Peygamber aleyhisselâm’ın rehber edinilmesi gerektiğini o muhteşem uslûbuyla anlatıyor. Herkesin okumakla çok şey kazanacağına inandığımız ‘Şapkamın Altı’ adlı eseri en kısa zaman alarak okumanızı tavsiye ediyoruz.
Bu güzel kitapta hayra teşvik var, güzellik var, bilgi var, gönül var, edebiyat var. Ne diyelim. VAROLASIN HUZEYME HANIMEFENDİ. İyi ki sizin gibileri var. Sizlerle gurur duyuyoruz. Elinize, gönlünüze sağlık! Emeğiniz ne bu dünyâda ne de ebedî âlemde boşa gitmesin. İki cihan saadeti sizin olsun…
Hepsi birbirinden güzel denemelerin yer aldığı ‘Şapkamın Altı’ Kitaba ismini veren denemeyle başlamış Hüzeyme Hanımefendi. Şapkaya nasıl bir farklı anlam yüklemiş, arkadaşımız. ‘Bravo’ diyorsunuz, bu ne muhteşem değerlendirme… Kitabı baştan sona şöyle genel bir değerlendirme yapayım dedim. Her yazı ayrı bir güzellik ve farklı bir bakışla karşımızda! Çarpıcı tespitler hep dikkat çekiyor. Aslında yazarımız insanı ve insanın içinde yaşadığı dünyâyı çok boyutlu kendi değişik bakış açısıyla değerlendirmiş. Benim kendimin de şöyle farklı bir yanı var: insanların dünyâya ve olaylara bakışlarını inceler, onları o insanların değerlendirmeleriyle farklı bir anlamda yorumlamaya çalışırım. Böylece her insanın kendine özgü güzellikleri o güzellikleri yaşama ve ifâdelendirme biçimi ortaya çıkar. Bunu yakalamak bana göre müthiş bir şey. Kişiyi insan yapan özelliği ve güzelliği olur bu hâl. Çirkin bir olaya bile güzel bakan mütefekkirler olduğu gibi güzele güzelce bakamayan densizler de mevcut. Veya olaya net net, açık açık, olduğu gibi yalınca bakanlar da var. Ya da Hüzeyme Hanımefendi gibi farklı gözle bakanlar ayrı bir güzellik katıyorlar şu dünyâya. Kıymetli arkadaşımın hâdiselere bakışına doğrusu hayrânım, eskilerin deyişiyle diyorum ki; ‘Var olasın canım kardeşim!’
Nedir şapka dedikleri! Dünyâ şapkası(!), Yahudi şapkası(!), Pandora şapkası(!), Beden şapkası(!) hepsine ayrı bir ironî ayrı bir bakış yüklemiş yazarımız. Zihnimizin ve yüreğimizin örtülmemesini, şimdiye kadar çeşitli sebeplerle üzeri örtülen aklın, fikrin ve yaşantı tarzının farkında olduğumuzu ve olmamız gerektiğinden hareketle aslında toplumun yaralarını kıvrak kalemi ve kıvrak zekâsıyla öyle ustaca işlemiş ki hayran olmamanız doğrusu elde değil.
Millî ve mâneviyatçı yönü ile korkusuz kalemiyle karşımızda duran kıymetli yazarımız ‘Başkaldırı’ denemesiyle ayni muhteşemliğini sergilemeye devam ediyor. Târihe, olaylara, mukaddesâta, dîne doğru bir şekilde bakışını kendine özgün uslûbuyla değerlendirmesi bizi ciddi bir düşünceye sevk ediyor. Bunları yazarken verdiği örnekler kendi birikimlerini ve doluluğunu, çok okuduğunu da ister istemez ortaya koyuyor.
Hepimizin şikâyetçi olduğu dertlerimizi kendine has ifâdelendirmesiyle değerlendirirken bizi hem gülümsetiyor hem hatırlatıyor. Meselâ; çağdaşlaşma sürecinde kaybolan insânî özelliklerimizi, yitirilen değerlerimizi, makineleşen dünyânın insanın yaratılış gizemine ters bir mecrâya sürüklendiğini, maddenin insanı âdeta esir aldığını, bizim olan zihinlerimizin dahi tutsak olduğunu, insanların ve şehirlerin eşya denen kafeste boğulduğunu öyle değişik ve ironik anlatıyor ki sanki ruhunuzun ıslandığını tebessüm ederek fark ediyorsunuz.
Aslî kimliği silinmemiş, içi boşaltılmamış bir Müslüman arzu etmez miyiz? Bu hususa da değinirken yazarımız gözünde insanın çok kıymetli olduğunu anlayabiliyorsunuz. O, insanı farklı ve güzel değerlendirmeleriyle incelemeye devam ediyor. İnsanın başına gelen hâdiselerde gerçeklerden kaçamayacağını bunun yerine onlara çözüm üretmesi gerektiğini vurguluyor ve bazı eşyaları veya nesneleri önümüze koyarken zaman zaman hicvederek aslî değerlerimizin kıymetinin düşürülmesinin uygun olmadığını bunun en kutsî dava ve ülkü olduğunu dillendiriyor. İnsanların çağ atlarken ilerleme sürecinde kültürümüzden uzaklaştığını veya uzaklaştırıldığının farkında olması gerektiğine işâret ediyor. Ancak yaşadığımız asrın her şeyi kıymetsizleştirdiği ve maddeleştirdiği böylesi bir zamanda kendi öz benliğimizden kopmadan, güzel dînimizin prensiplerine sarılmaya dâvet ediyor. İnsanın dua ve istiğfarla temizlenmeye ihtiyâcı olduğunu izah ederken Peygamber aleyhisselâm’ın rehber edinilmesi gerektiğini o muhteşem uslûbuyla anlatıyor. Herkesin okumakla çok şey kazanacağına inandığımız ‘Şapkamın Altı’ adlı eseri en kısa zaman alarak okumanızı tavsiye ediyoruz.
Bu güzel kitapta hayra teşvik var, güzellik var, bilgi var, gönül var, edebiyat var. Ne diyelim. VAROLASIN HUZEYME HANIMEFENDİ. İyi ki sizin gibileri var. Sizlerle gurur duyuyoruz. Elinize, gönlünüze sağlık! Emeğiniz ne bu dünyâda ne de ebedî âlemde boşa gitmesin. İki cihan saadeti sizin olsun…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.