Hazan Mevsimi
Hazan mevsimi geliyor diğer adıyla da güz…
Geceleri üşümeye başladıysanız, yatarken artık pencereleri açık bırakmıyorsanız hazan mevsimi gelişinin sinyallerini vermiş demektir.
Meşrubat ve dondurma reklamları sayısında azalma görülmüşse, askerlerin kamuflajındaki renklerden sarının tonları çoğalmışsa hazan mevsimi gelişinin sinyallerini vermiş demektir.
Doğallığı yok eden doğalgazın girmediği mahallelerin sokaklarında; kömürcü arabaları, tahta taşıyan at arabaları ve bunların ardında bisikletiyle gezen ameleleri görmeye başladıysanız hazan mevsimi gelişinin sinyallerini vermiş demektir.
Hazan mevsimi geldiğinde burnuma nemli bir koku gelir. İçime çektiğim nefesi vücudum ısıtamaz ve ciğerlerim üşür gibi olur. Ağaçların düşmeye başlamış, sararmış yaprakları ise bir hatırlatma; unutulmaması gereken şeyleri hatırlatırcasına.
Hazan mevsiminden başka, hem bedensel hem de duygusal olarak; daha derin hissedilen başka bir mevsim var mı?
Hazan mevsimi bir diğer yönüyle de kararsızlık dönemidir… Dışarı çıkarken üzerine giyeceğin elbiseden, gece yatarken üzerine örteceğin örtüye kadar; tercihlerde kararsızlık… Bu kararsızlıktan dolayı hazan mevsiminde; kış mevsimine nazaran daha çok üşürüz, yaz mevsimine nazaran ise daha çok terleriz. Zaten kararsızlığın bedeli bu dünyada hep daha ağır olmuyor mu?
Ayrıca hazan mevsimi; sarı rengin her yeri sarmasıdır. Yeşilden sarıya dönüp kurumuş şekilde yere düşen yapraklar bizlere sadece yerçekimi kuralı olduğunu anlatmamalı. Kuralların içinde ve sonunda nice başlangıçları hazırlayan sonların olduğunu da düşündürmeli.
Ağaçların dibine düşmüş ve orada yığın oluşturmuş sararmış yapraklar bir kabristan, her çeşit ağacın sararmış yapraklarını birbirine katarak oradan oraya savuran rüzgâr ise bir mahşer anı adeta.
“Yılların hazanı var” dedi, ihtiyar ve ekledi düşünceli bir şekilde “ömürlerin de hazanı var”.
Hazan demek aynı zamanda ağaçların yalnızlığı demektir…
Mevsim gereği gölgeye ve serinliğe ihtiyaç duymayan insanların, ağaçları terk etmesi sonucu yere düşen yapraklar ne düşünür?
Eğer yerçekimi olmasaydı, sararmış yapraklar kendilerini nerede bulurdu?
Sararmış yapraklar yere düşerken o ağacın gölgesinde serinleyen insanlar ise ne hisseder?
Hazan mevsimi; insanoğlunun ağaçlara karşı vefasını göstermesi için bir fırsattır aynı zamanda. Dallarında bir tane bile yaprağı kalmamış ve gölgesini kaybetmiş ağaçların altında oturmak bu minvalde ne büyük bir vefa örneğidir.
Kurumuş yaprakların yere düşüşünü gören genç şöyle dedi, “madem gideceğiz, o halde niye geldik”. Sonra kendi kendine şöyle mırıldandı: “İşte bu soruyu sormak için”. Zaten bu soruyu kendimize işte de sormamız gerekiyor, evde de, okulda da…
“Bir tek yaprağın düşüşüne üzülen canlılar da var; baharı dört kanatla bekleyen kuşlar da var” dedi, saçlarına düşen akları gören kişi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.