Hayat en ideal nasıl yaşanır?
İnsan dünyaya bir defa geliyor. Hayâtı en güzel biçimde yaşanması ideal olandır. Peki, hayat en mükemmel şekilde nasıl yaşanır? Diye bir soru sorulsa, kanaatimize göre; ‘hayâtı ibâdet esaslı yaşamak’, en ideal yaşantı şeklidir, deriz.
Efendim zâten hayâta gelme amacımız, ibâdet merkezlidir. Hayat kitâbımız, temel kılavuzumuz, Yüce ve Azîz Kur’ân-ı Kerim’de buyrulduğu üzere: “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibâdet etsinler, diye yarattım.” Buyuruluyor. (Zâriyat, 56) Cenâbı Hakk’ın emrettiği ibâdetler ancak insanın faydasınadır. İnsan, ibadetlerle kendi benliğine, kişiliğine çeki düzen verir, hayra yönelir, şerden uzak durur. Zira hayır ve şerler, helal ve haramlar bizim dünyevî ve uhrevî geleceğimizi şekillendirir ve bu kâideler, hayâtı erdemli insanca yaşama rehberimiz Kur’ân-ı Kerim’de bildirilmiştir.
İbâdetlerde gönüllülük, samimiyet ve ihlas olması, ne güzeldir! Ancak, ibâdet, yürekten inanmadıkları halde, inanmış gibi görünen münafıklara zor gelir. Bu husus şerefli kitâbımızda belirtilmiştir. Onlar için: “Namaza ancak üşenerek gelirler, istemeden infakta bulunurlar.” (Tevbe, 54) buyurulur. Oysaki her sıkıntısında namazla huzur bulan Allah Rasûlu aleyhisselam namaz için; ‘Namaz gözümün nurudur.’ Buyururlar. Namaz, oruç, zekat, hac gibi ibâdetler, kulu olgunlaştırma ve kâmil bir insan hâline getirme temrinleridir. Kul ibâdetlerini büyük bir azim ve şuurla yaptığında, kendisini özenle yaratan ve diğer bütün yaratılmış varlıklardan üstün kılan Yüce Yaratıcının, ona verdiği değerin hakkını vermiş olur.
İbâdetler, insan hayâtının bütününü kapsamaz. Gün içinde en çok muhatap olunan ibâdet, namazdır o da toplam insanın bir saatini almaz. Geri kalan yirmi üç saati de, ibâdet hâlinde geçirmesi insanın kârınadır. Bu nasıl olacak? Bizim dînimiz de niyetler çok önemlidir. ‘Ameller niyetlere göre, Rabb’i Teâlâ katında değer bulur.’ O halde dînini bilen akıllı bir kul, niyetini güzel tutarak normal yaptığı pek çok sıradan davranışı, ibâdet hâline dönüştürebilir. Bu hususta yine rehber kitâbımızda: “Kim bir zerre miktarınca hayır işlerse onun karşılığını görür.” (Zilzal, 7) Yine ayni konuda: “Ne hayır işlerseniz, Allah Teâlâ onun karşılığını verir.” Buyurulur. (Bakara, 215)
Mesela; kâinatta yaratılmış mevcûdâtı tefekkür etmek, dağları-ovaları-denizleri-çiçekleri-hayvanları vb.lerini fikredip Allâhu Teâlâ’nın büyüklüğünü ve azametini düşünmek ibadettir. Göklerin, gecenin-gündüzün, ayın-güneşin-yıldızların yaratılışındaki harûkâledelikleri ibret nazarıyla okuyup, oradan Cenâbı Hakk’ın eşsiz sanatını idrak etmek ibâdettir. Yediğimiz bin bir çeşit lezzetteki yiyecekleri düşünüp, şükretmek ibâdettir. Su nimetini israf etmeden kullanmak, ibâdettir. Bedenin dinlenmeye olan ihtiyâcına binâen uyumak, ibâdettir. Bir kadının kocasının söküğünü dikmesi dahi ibâdettir.
Bir mümin kardeşinin yüzüne tebessüm etmek sadakadır, onun derdine derman olman, ihtiyaçlarını gidermen, borç vermen, yoksula-yetime-mazluma-yolda kalmışa yardım etmen hep ibâdet kapsamına girer. Hastayı ziyâret etmek, yetim başı okşamak, insanlara selam vermek, yoldan geçenlere zarar veren şeyleri kaldırmak hep ibâdettir. Ağaç dikmek, çeşme-câmi-medrese yaptırmak, yalnızca Allah rızâsı için dost edinmek, ibâdettir. Bu davranışlar insanlığın Efendisi Peygamber aleyhissalâtu vesselam tarafından asrısaadet devrinde gerçekleşmiş olan ideal sünnet olan davranışlardır. Denemesi bedava ama bilinsin ki bu örnek davranışlar, insan için hem insanlığı adına hem de ahreti adına çok karlı, çok yüksek değerdedir. Bugün insanlık ucuz insan olma yolunda heder oluyor. Hâlbuki güzel dînimizin faziletli davranışları, insanı yüceltir.
Yazımızın sonunu hulâsa edersek, dünya ve âhirete faydalı olan her davranış, eğer Allah rızâsı hedeflenmişse, ibâdet hükmündedir. İyilikler, hayırlar, ibâdetler hiçbir karşılık beklenmeden yapılır. Demek ki hayâtı yaşarken ibâdet eksenli yaşamak, hâlis niyete bağlıdır. Mesela, Ramazan ayında tutulan oruçlar, ibâdet eksenli değil de, perhiz amaçlı yapılsa, kılınan namazlar spor amaçlı ifâ edilse, o zaman bu işler, ibâdet olmaktan çıkar. Dolayısıyla davranışlar sâdece Allah rızâsı amacına yönelik olduğunda, işlenen tüm davranışlar ibâdete dönüşür. Şurası net ki, kulluk hayâtın her aşamasında devam eder. Ne mutlu hayâtı böylesine yaşayanlara!
Cumânız mübârek olsun efendim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.