Hakkımız, Sıfırlarla Atılıyor
Ekonomik konular yazı serisi
2009 yılına girerken yeni Türk Lirası’nı da elimize almış bulunuyoruz. Üzerinden altı sıfır atılmış ve para üzerindeki rakamlar küçülmüş ancak paranın alım gücü aynı kalmıştır. Bu olay AKP hükümeti ve Başbakanın ağzından bir “devrim” olarak gösterilmiştir.
2007 yılı başında Hükümet, üzerinde altı adet sıfırı bulunan paraları değiştirme kararı almış -bir milyon (1.000.000) lira- ile başlayan paranın sağından altı sıfır atarak onun “1 Yeni Türk lirası” olarak piyasada kullanılacağı ilan edilmiştir. Bizim o esnada 1, 5, 10, 20 ve 50 milyon liralık kâğıt paralarımız bulunmaktaydı. Diğer taraftan yeni paralar da YTL cinsinden basılarak piyasaya sürülmüştür. Ancak bu arada karşımıza ilk defa, 100 YTL (100.000.000 TL) gibi bir para da çıkarıldığına şahit olmaktayız.
2008 yılı içerisinde TL ve YTL birlikte kullanıldı. Bankalar bir taraftan piyasadan TL topladılar, diğer taraftan piyasaya YTL pompaladılar.
2009 yılına girince de artık paramız yeniden TL’ye dönüyor ve piyasada bir yıl daha YTL ile birlikte tedavülde kalıyordu. Ancak hemen belirtmeliyiz ki para birimi değişmesi esnasında bu sefer de karşımıza 200 TL (eski para ile 200.000.000 TL- İki yüz milyon lira) tek banknot paranın da ilk defa tedavüle (piyasaya) sürüldüğünü görüyoruz.
SIFIRLAR NEREN GELDİLER
Cumhuriyet dönemi başlarında bizim paramız altın para ile eş değerdeydi. Yani para altın madeninden yapılmıştı ve ister üzerindeki yazılı değerden, ister altın olarak taşıdığı değerden kullanılıyordu. Ve bir sarı liraya 8-10 dolar alınabiliyordu.
Rahmetlik dedem Çanakkale savaşlarında da bulunmuş bir insandı. Hatıralarını anlatırken; “Ben askere giderken çalışarak biriktirdiğim 30 sarı (altın) liram vardı. Askerdeyken bunlara bir zarar gelmesini istemediğimden onları altın para olarak bankaya yatırdım. 8-9 sene askerlik yaptım. Terhis olup da evime geri dönünce bankadaki paramı alarak bir iş kurmak istedim. Fakat banka bana verdiğim altın paraları aynen iade etmedi. Bunların karşılığı diyerek bana kâğıt banknot (kâğıt para) verdi. Bunun yanlışlığını söyleyecek bir makam bulamadığım ve bu parayı aldım, bir iş kurdum” derdi.
Aradan yıllar geçti. Ülkemizde birçok hükümet geldi geçti. Ama uygulanan yanlış ekonomik sistem sebebiyle her gelen hükümet paramıza bir sıfır ilave etti. Konuyu biraz daha açarsak her gelen hükümetle (zamlar, faizler ve haksız vergilerle) paramızın alım gücü düştü. Her seferde daha çok para vererek aynı ihtiyaç maddelerini alır olduk. Hükümetler para saymayı kolaylaştırmak üzere 10 tane bir lira yerine bir tane 10 lira, 5 tane 10 lira yerine bir elli lira basarak kendinden sonra gelen hükümete devrettiler.
1976 yılında Başbakan olan Sayın Ecevit bile hükümeti devraldığında yaptığı açıklama da “Ülkeyi 5 sente muhtaç hale getirmişler” diyordu. Elbette bu doğruydu ama o da bir başka hükümete devrederken yeni gelen de aynı tespitleri yapacaktı.
AKP iktidarını son çıkarmış olduğu 100 ve 200 TL’ler de zaten anlattıklarımızın birer ispatından başka bir şey değildir.
PARA, HAK ÖLÇÜSÜDÜR
Aslında para üzerine eklenen her bir sıfır o paranın alım gücünün 10 kat, 100 kat, 1000 kat düştüğünü göstermektedir. Bu ise bizim didinerek yaptığımız çalışmalarda terleyen alınlarımızın karşılığıydı ve anamızın ak sütü gibi temizdi.
Çalışan ve üreten bir insana; “bu senin hakkındır” diyerek bir para ödeyeceksiniz ama para her gün dondurma gibi eridiğinden bu adam ihtiyaç maddelerini alırken daha çok ödemeye veya daha azını almaya mecbur olacaktır. İşte buna haksızlık denir.
Konuyu daha güzel izah eden altın fiyatlarıdır. Altın fiyatının her gün yükseldiğini görmekteyiz. “Altın, aynı altın. Bunun fiyatı niçin durmadan yükselmektedir?” derseniz, aslında o yükselme, kullandığımız paranın değerinin yani alım gücünün düşmesinden başka bir şey değildir.
Bu arada yeni ve daha büyük değerlerde para basılması karşımıza çıkmaktadır.
Ülkemizde enflasyon hesabı yapanlar (!) Enflasyon, bu yıl yüzde şu kadardır diye ilan edenler(!) Hesaplarınıza, her gün kaybedilen paranın değerini de ilave ediyor musunuz? Ne gezer? “Davul tozu, minare gölgesi” cinsinden şeylerle enflasyon hesabı yapılmaktadır.
SIFIRLARIMIZI KİM VERECEK
“Ey hükümetler, haklarımızı yani sıfırlarımızı bize geri verin” Biz millet olarak kendi elimizle seçtiğimiz sizden hakkımızı istiyoruz ve bunda kararlıyız. Eğer hakkımızı veremiyorsanız, buna ilminiz ve cesaretiniz yetmiyorsa, çekin gidin. Bizi oyalamayın.
Bakın bütün dünya nasıl kalkınıyor, nasıl zengin oluyor ve nasıl refahı yakalıyor. İkinci dünya harbine girmiş ve mağlup olmuş uzun yıllar harp tazminatı ödemiş bir Almanya’ya bakın. İki şehrine atom bombası atılmış bir Japonya’ya bakın. Şu kalkınan Uzakdoğu ülkelerine ve hele şu Malezya’ya bakın.
Hakların geri iadesi için ilk şartının adil bir vergi sistemi kurmak olduğunu hala anladınız mı? Eğer biz iktidarız diyorsanız, uygulamakta olduğunuz vergileri halkın sırtından kaldırarak zengin olanların vermelerini sağlayın.
Kredi dağıtımında sadece ipotek göstermek yeterli olmamalıdır. Kredilerin hayırlı ve kârlı (rantabl) proje getirenlere verilmesini sağlayın.
Fakiri daha fakir, zengini daha zengin yapan koyu faiz uygulamalarından vazgeçin.
“Borç al, nefes al…” politikası da mutlaka terk edilmelidir. İç ve dış borçların ödenmesinde kendinize, yeni borç alımı, yeni vergiler konması, açıktan para basılması ve zamlara başvurmaktan başka yollar bulun. Üretimi ve imalatı teşvik edin. Çiftçinin, köylünün, sanayicinin ürettiği malların pazarlara ulaşmasını sağlayın. İhracatın geliştirilmesine çalışın. Elde edilecek zenginlikle borçların ödemesine gidin. Yani terleyin, terletin, terleyelim.
Bundan sonra karşımıza bu ve benzer önlemleri uygulamayı vadedenler gelsin. Yoksa trajı büyük gazeteler ve seyredilme oranı yüksek TV’ler de her gün boy boy resimleriniz de çıksa artık bizden destek beklemeyin.
Önümüzdeki seçimler, bu isteklerimizi yerine getireceğine ve sıfırlarımızı bize geri iade edeceğine inandığımız insanlara destek vermede bulunmaz bir fırsattır. Bu hamle ile bir sonra seçimlerde onların iktidara gelmesi sağlanmalı ve haklarımız bize iade edilmelidir.
Artık yeter… Bizi Gazze’nin içinde bulunduğu durum gibi kötü ekonomik şartlara getirdiniz. Unutmayın ki burası Filistin değil Türkiye’dir.
2007 yılı başında Hükümet, üzerinde altı adet sıfırı bulunan paraları değiştirme kararı almış -bir milyon (1.000.000) lira- ile başlayan paranın sağından altı sıfır atarak onun “1 Yeni Türk lirası” olarak piyasada kullanılacağı ilan edilmiştir. Bizim o esnada 1, 5, 10, 20 ve 50 milyon liralık kâğıt paralarımız bulunmaktaydı. Diğer taraftan yeni paralar da YTL cinsinden basılarak piyasaya sürülmüştür. Ancak bu arada karşımıza ilk defa, 100 YTL (100.000.000 TL) gibi bir para da çıkarıldığına şahit olmaktayız.
2008 yılı içerisinde TL ve YTL birlikte kullanıldı. Bankalar bir taraftan piyasadan TL topladılar, diğer taraftan piyasaya YTL pompaladılar.
2009 yılına girince de artık paramız yeniden TL’ye dönüyor ve piyasada bir yıl daha YTL ile birlikte tedavülde kalıyordu. Ancak hemen belirtmeliyiz ki para birimi değişmesi esnasında bu sefer de karşımıza 200 TL (eski para ile 200.000.000 TL- İki yüz milyon lira) tek banknot paranın da ilk defa tedavüle (piyasaya) sürüldüğünü görüyoruz.
SIFIRLAR NEREN GELDİLER
Cumhuriyet dönemi başlarında bizim paramız altın para ile eş değerdeydi. Yani para altın madeninden yapılmıştı ve ister üzerindeki yazılı değerden, ister altın olarak taşıdığı değerden kullanılıyordu. Ve bir sarı liraya 8-10 dolar alınabiliyordu.
Rahmetlik dedem Çanakkale savaşlarında da bulunmuş bir insandı. Hatıralarını anlatırken; “Ben askere giderken çalışarak biriktirdiğim 30 sarı (altın) liram vardı. Askerdeyken bunlara bir zarar gelmesini istemediğimden onları altın para olarak bankaya yatırdım. 8-9 sene askerlik yaptım. Terhis olup da evime geri dönünce bankadaki paramı alarak bir iş kurmak istedim. Fakat banka bana verdiğim altın paraları aynen iade etmedi. Bunların karşılığı diyerek bana kâğıt banknot (kâğıt para) verdi. Bunun yanlışlığını söyleyecek bir makam bulamadığım ve bu parayı aldım, bir iş kurdum” derdi.
Aradan yıllar geçti. Ülkemizde birçok hükümet geldi geçti. Ama uygulanan yanlış ekonomik sistem sebebiyle her gelen hükümet paramıza bir sıfır ilave etti. Konuyu biraz daha açarsak her gelen hükümetle (zamlar, faizler ve haksız vergilerle) paramızın alım gücü düştü. Her seferde daha çok para vererek aynı ihtiyaç maddelerini alır olduk. Hükümetler para saymayı kolaylaştırmak üzere 10 tane bir lira yerine bir tane 10 lira, 5 tane 10 lira yerine bir elli lira basarak kendinden sonra gelen hükümete devrettiler.
1976 yılında Başbakan olan Sayın Ecevit bile hükümeti devraldığında yaptığı açıklama da “Ülkeyi 5 sente muhtaç hale getirmişler” diyordu. Elbette bu doğruydu ama o da bir başka hükümete devrederken yeni gelen de aynı tespitleri yapacaktı.
AKP iktidarını son çıkarmış olduğu 100 ve 200 TL’ler de zaten anlattıklarımızın birer ispatından başka bir şey değildir.
PARA, HAK ÖLÇÜSÜDÜR
Aslında para üzerine eklenen her bir sıfır o paranın alım gücünün 10 kat, 100 kat, 1000 kat düştüğünü göstermektedir. Bu ise bizim didinerek yaptığımız çalışmalarda terleyen alınlarımızın karşılığıydı ve anamızın ak sütü gibi temizdi.
Çalışan ve üreten bir insana; “bu senin hakkındır” diyerek bir para ödeyeceksiniz ama para her gün dondurma gibi eridiğinden bu adam ihtiyaç maddelerini alırken daha çok ödemeye veya daha azını almaya mecbur olacaktır. İşte buna haksızlık denir.
Konuyu daha güzel izah eden altın fiyatlarıdır. Altın fiyatının her gün yükseldiğini görmekteyiz. “Altın, aynı altın. Bunun fiyatı niçin durmadan yükselmektedir?” derseniz, aslında o yükselme, kullandığımız paranın değerinin yani alım gücünün düşmesinden başka bir şey değildir.
Bu arada yeni ve daha büyük değerlerde para basılması karşımıza çıkmaktadır.
Ülkemizde enflasyon hesabı yapanlar (!) Enflasyon, bu yıl yüzde şu kadardır diye ilan edenler(!) Hesaplarınıza, her gün kaybedilen paranın değerini de ilave ediyor musunuz? Ne gezer? “Davul tozu, minare gölgesi” cinsinden şeylerle enflasyon hesabı yapılmaktadır.
SIFIRLARIMIZI KİM VERECEK
“Ey hükümetler, haklarımızı yani sıfırlarımızı bize geri verin” Biz millet olarak kendi elimizle seçtiğimiz sizden hakkımızı istiyoruz ve bunda kararlıyız. Eğer hakkımızı veremiyorsanız, buna ilminiz ve cesaretiniz yetmiyorsa, çekin gidin. Bizi oyalamayın.
Bakın bütün dünya nasıl kalkınıyor, nasıl zengin oluyor ve nasıl refahı yakalıyor. İkinci dünya harbine girmiş ve mağlup olmuş uzun yıllar harp tazminatı ödemiş bir Almanya’ya bakın. İki şehrine atom bombası atılmış bir Japonya’ya bakın. Şu kalkınan Uzakdoğu ülkelerine ve hele şu Malezya’ya bakın.
Hakların geri iadesi için ilk şartının adil bir vergi sistemi kurmak olduğunu hala anladınız mı? Eğer biz iktidarız diyorsanız, uygulamakta olduğunuz vergileri halkın sırtından kaldırarak zengin olanların vermelerini sağlayın.
Kredi dağıtımında sadece ipotek göstermek yeterli olmamalıdır. Kredilerin hayırlı ve kârlı (rantabl) proje getirenlere verilmesini sağlayın.
Fakiri daha fakir, zengini daha zengin yapan koyu faiz uygulamalarından vazgeçin.
“Borç al, nefes al…” politikası da mutlaka terk edilmelidir. İç ve dış borçların ödenmesinde kendinize, yeni borç alımı, yeni vergiler konması, açıktan para basılması ve zamlara başvurmaktan başka yollar bulun. Üretimi ve imalatı teşvik edin. Çiftçinin, köylünün, sanayicinin ürettiği malların pazarlara ulaşmasını sağlayın. İhracatın geliştirilmesine çalışın. Elde edilecek zenginlikle borçların ödemesine gidin. Yani terleyin, terletin, terleyelim.
Bundan sonra karşımıza bu ve benzer önlemleri uygulamayı vadedenler gelsin. Yoksa trajı büyük gazeteler ve seyredilme oranı yüksek TV’ler de her gün boy boy resimleriniz de çıksa artık bizden destek beklemeyin.
Önümüzdeki seçimler, bu isteklerimizi yerine getireceğine ve sıfırlarımızı bize geri iade edeceğine inandığımız insanlara destek vermede bulunmaz bir fırsattır. Bu hamle ile bir sonra seçimlerde onların iktidara gelmesi sağlanmalı ve haklarımız bize iade edilmelidir.
Artık yeter… Bizi Gazze’nin içinde bulunduğu durum gibi kötü ekonomik şartlara getirdiniz. Unutmayın ki burası Filistin değil Türkiye’dir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.