Hak Arama Bilinci Gelişince
Yıllardır ezilen, horlanan dînî kesim uzun uğraşlar sonucu artık kendisini savunur hâle gelebildi çok şükür. Demokrasinin tüm artılarını kendi hesabına yazan ulusalcı lâik kesim kendi gibi olmayanlara göz açtırmama taktiğini uygulaya uygulaya dînî kesimi istediği gibi pasivize etmeyi başarmıştı. Ama artık nâfile. Bugün gafillikten uyanan, gerçekleri görebilen, doğru yorum yapabilen halkın içinden gelen diri ve kendine güvenen çığ gibi büyüyen bilinçli bir kitle var.
Bir zamanlar namaz kılanları ayağı takunyalılar diye aşağılayan mâlum kesim karikatürlerine kadar bu hususu taşıyan güya dindar insanları alaya alırlardı. Gençler de alaya alınan câmianın içinde olmamaya çalışarak büyük bir ilericilik örneği sergilerlerdi. O devri yaşayanlar bilir. Yine inancı gereği başını örten kızlarımıza yapılan hakâretler, çizilen resimler, uygulanan baskıcı ve küçümseyici tavırlar hâlâ zihnimizde kara leke olarak duruyor. Dîne meyil gösteren kişilere yaftalanan isimler; ‘gerici’, ‘yobaz’, ‘falan partinin kuklası’, ‘köhne fikirli’ gibi yakıştırmaları hâlâ unutamadık. Futbolcunun bacağına tanınan hürriyet ve demokratik güvence Müslüman ülkede yaşayan Müslümanlara gösterilmedi ne yazık ki.
Mağdur edilen en tabî haklarını savunmaktan âciz bırakılan toplumun temel kesimini oluşturan halk bir şekilde hep susturuldu. Neticede dînî değerlerini gizleyen bir kesim gelişti. Hele sen bir hak hukuk aramaya giriş seni hallaç pamuğu gibi atan bir kesim tarafından tâbiri câizse ‘doğduğuna pişman’ ediyorlardı. Hatta hak aradığın konuda bir de bakıyordun ki onların düzenlediği senaryolara göre sanık sandalyesine seni oturtuveriyorlardı. O devirlerde deniyordu ki, ‘Kardeşim kimi kime şikâyet edeceksin. Al birini vur ötekine. Hepsi birbirinden zâlim.’ Bu sebeple de kimse hak hukuk demek şöyle dursun; kimse kimsenin etlisine, sütlüsüne karışmıyordu. Zira seni hak aradığına pişman ediyorlardı. Böylesi bir hayâtın sonucunda birbirinin derdine omuz silken, bananeci, vurdum duymaz bir nesil ortaya çıktı. Baş kaldıran halk kafasına balyoz yiyince mecburen sinmek ve susmak durumunda kalıyordu.
Ama gün geldi şartlar değişti, insanımız uyandı. Yırtıldı ve parçalandı gaflet perdeleri. Artık o çark eski çark değil.
Yeter dedi millet, uyandı herkes.
Türkiyemin asıl sâhibi mağdur ve suskun muhafazakar kesimi artık kendi haklarını savunmak ve daha insanca yaşanılır bir ülkeye kavuşmak için üzerine düşeni demokratik çerçevede yapmak istiyor. Kendisine ulusalcı lâikler tarafından biçilen elbiseyi istemiyor ve kendi elbisesini kendi dikmek istiyor. Dahası kendileriyle şu ana kadar oynamak isteyenleri demokrasi kuralları içinde cezalandırılmasını da istiyor. Öyle ya hiçbir şey cezasız kalmamalı. Adâlet yerini bulmalı. Toplum gerçek huzura kavuşmalı.
Bundan on sene kadar önce toplumun mânevi yönden yapılanmasına bir nebze olsun katkı sağlayan İmam Hatip okullarını ve Kur’an kurslarını kapatan zihniyete mutlak hesap sorulmalı. O devirlerde halkın özünü temsil eden bu okulların kapatılmaması için yapılan tüm demokratik hak arama mücadeleleri engellenmişti. Hem de öyle ki câmiden çıkan onca yaşlı dedelerin üzerine köpekler salınarak neredeyse o muhterem insanlar yerlerde sürüklenerek kolları paçaları parçalanır konumlara getirilmişti. Yine İstanbul’da İmam Hatip okulundan çıkan bir grup başı kapalı öğrenci devrin polis arabalarına bindirilerek şehrin en ıssız mahallelerine götürülerek orada çaresiz bırakılmışlardı. O çocukların belki de evlerinin olduğu mahalle gitmeye yetecek kadar bilet paraları dahi yoktu. Masum insanlara ne coplamalar ne dayaklar atıldı. Bir zamanlar herkes hak hukuk aramaktan korkar hâle getirilmişti.
Ancak şimdi şartlar değişti, tuzaklar bozuldu, tilkiler inden çıkarıldı. Sessiz suskunlar uyandı ve artık kaybettiklerini geri isteyecek kadar cesurlar. Bunlar Anadolu’nun masum, saf, temiz çocuklarıdır.
Halk kendisine tanınan demokratik haklardan sonuna kadar istifade etmek istiyor. Kendisine biçilen ‘Deli Gömleği’ni giymek istemiyor. Bu zaten demokrasinin en büyük teminatıdır. Hatta toplumu oluşturan halk, kendisini yok etme planları hazırlayan ordu mensuplarını, onları destekleyen yandaş medyayı, yandaş sivil toplum örgütlerini(aslında sivil gibi görünüp aslında sivil olmayan), yandaş para patronlarını da demokratik ölçütler içersinde en âdil şekilde cezalandırılmasını istiyor. Kısacası ‘Ergenekon’ çatısı altında toplumu yok etme planları düzen kişilerin en üstünden en küçüğüne kadar hak hukuk içersinde cezalandırılması gerekiyor.
Masum çocukları, askerleri, halkı yok etmek için düzenlenen eylem planlarını, kaos üretmek adına düzenlenen tüm oluşumları, dindar kesimi suçlu duruma düşürecek şekilde tuzak hazırlayan oyuncu dinsiz kesimi, Türk-Kürt ayrımcılığını, alevî-sünnî çatışması oluşturanları artık halkımız öğrendi. Oyunları bozuldu. Maskeleri düştü. Darbe hazırlayıcıların şifreleri tek tek çözüldü.
Yıllardır mağdur edilen sessiz çoğunluk kendisine revâ görülen her türlü haksızlığın ve hukuksuzluğun hesabını cesurca sorsun. Gasp edilen ne kadar hak varsa geri iade edilsin. Darbe şakşakçılarına hadleri bildirilsin. Hak yerini bulsun.
Ve lütfen bırakınız her şey demokrasinin kuralları çerçevesinde işlesin.
Bir zamanlar namaz kılanları ayağı takunyalılar diye aşağılayan mâlum kesim karikatürlerine kadar bu hususu taşıyan güya dindar insanları alaya alırlardı. Gençler de alaya alınan câmianın içinde olmamaya çalışarak büyük bir ilericilik örneği sergilerlerdi. O devri yaşayanlar bilir. Yine inancı gereği başını örten kızlarımıza yapılan hakâretler, çizilen resimler, uygulanan baskıcı ve küçümseyici tavırlar hâlâ zihnimizde kara leke olarak duruyor. Dîne meyil gösteren kişilere yaftalanan isimler; ‘gerici’, ‘yobaz’, ‘falan partinin kuklası’, ‘köhne fikirli’ gibi yakıştırmaları hâlâ unutamadık. Futbolcunun bacağına tanınan hürriyet ve demokratik güvence Müslüman ülkede yaşayan Müslümanlara gösterilmedi ne yazık ki.
Mağdur edilen en tabî haklarını savunmaktan âciz bırakılan toplumun temel kesimini oluşturan halk bir şekilde hep susturuldu. Neticede dînî değerlerini gizleyen bir kesim gelişti. Hele sen bir hak hukuk aramaya giriş seni hallaç pamuğu gibi atan bir kesim tarafından tâbiri câizse ‘doğduğuna pişman’ ediyorlardı. Hatta hak aradığın konuda bir de bakıyordun ki onların düzenlediği senaryolara göre sanık sandalyesine seni oturtuveriyorlardı. O devirlerde deniyordu ki, ‘Kardeşim kimi kime şikâyet edeceksin. Al birini vur ötekine. Hepsi birbirinden zâlim.’ Bu sebeple de kimse hak hukuk demek şöyle dursun; kimse kimsenin etlisine, sütlüsüne karışmıyordu. Zira seni hak aradığına pişman ediyorlardı. Böylesi bir hayâtın sonucunda birbirinin derdine omuz silken, bananeci, vurdum duymaz bir nesil ortaya çıktı. Baş kaldıran halk kafasına balyoz yiyince mecburen sinmek ve susmak durumunda kalıyordu.
Ama gün geldi şartlar değişti, insanımız uyandı. Yırtıldı ve parçalandı gaflet perdeleri. Artık o çark eski çark değil.
Yeter dedi millet, uyandı herkes.
Türkiyemin asıl sâhibi mağdur ve suskun muhafazakar kesimi artık kendi haklarını savunmak ve daha insanca yaşanılır bir ülkeye kavuşmak için üzerine düşeni demokratik çerçevede yapmak istiyor. Kendisine ulusalcı lâikler tarafından biçilen elbiseyi istemiyor ve kendi elbisesini kendi dikmek istiyor. Dahası kendileriyle şu ana kadar oynamak isteyenleri demokrasi kuralları içinde cezalandırılmasını da istiyor. Öyle ya hiçbir şey cezasız kalmamalı. Adâlet yerini bulmalı. Toplum gerçek huzura kavuşmalı.
Bundan on sene kadar önce toplumun mânevi yönden yapılanmasına bir nebze olsun katkı sağlayan İmam Hatip okullarını ve Kur’an kurslarını kapatan zihniyete mutlak hesap sorulmalı. O devirlerde halkın özünü temsil eden bu okulların kapatılmaması için yapılan tüm demokratik hak arama mücadeleleri engellenmişti. Hem de öyle ki câmiden çıkan onca yaşlı dedelerin üzerine köpekler salınarak neredeyse o muhterem insanlar yerlerde sürüklenerek kolları paçaları parçalanır konumlara getirilmişti. Yine İstanbul’da İmam Hatip okulundan çıkan bir grup başı kapalı öğrenci devrin polis arabalarına bindirilerek şehrin en ıssız mahallelerine götürülerek orada çaresiz bırakılmışlardı. O çocukların belki de evlerinin olduğu mahalle gitmeye yetecek kadar bilet paraları dahi yoktu. Masum insanlara ne coplamalar ne dayaklar atıldı. Bir zamanlar herkes hak hukuk aramaktan korkar hâle getirilmişti.
Ancak şimdi şartlar değişti, tuzaklar bozuldu, tilkiler inden çıkarıldı. Sessiz suskunlar uyandı ve artık kaybettiklerini geri isteyecek kadar cesurlar. Bunlar Anadolu’nun masum, saf, temiz çocuklarıdır.
Halk kendisine tanınan demokratik haklardan sonuna kadar istifade etmek istiyor. Kendisine biçilen ‘Deli Gömleği’ni giymek istemiyor. Bu zaten demokrasinin en büyük teminatıdır. Hatta toplumu oluşturan halk, kendisini yok etme planları hazırlayan ordu mensuplarını, onları destekleyen yandaş medyayı, yandaş sivil toplum örgütlerini(aslında sivil gibi görünüp aslında sivil olmayan), yandaş para patronlarını da demokratik ölçütler içersinde en âdil şekilde cezalandırılmasını istiyor. Kısacası ‘Ergenekon’ çatısı altında toplumu yok etme planları düzen kişilerin en üstünden en küçüğüne kadar hak hukuk içersinde cezalandırılması gerekiyor.
Masum çocukları, askerleri, halkı yok etmek için düzenlenen eylem planlarını, kaos üretmek adına düzenlenen tüm oluşumları, dindar kesimi suçlu duruma düşürecek şekilde tuzak hazırlayan oyuncu dinsiz kesimi, Türk-Kürt ayrımcılığını, alevî-sünnî çatışması oluşturanları artık halkımız öğrendi. Oyunları bozuldu. Maskeleri düştü. Darbe hazırlayıcıların şifreleri tek tek çözüldü.
Yıllardır mağdur edilen sessiz çoğunluk kendisine revâ görülen her türlü haksızlığın ve hukuksuzluğun hesabını cesurca sorsun. Gasp edilen ne kadar hak varsa geri iade edilsin. Darbe şakşakçılarına hadleri bildirilsin. Hak yerini bulsun.
Ve lütfen bırakınız her şey demokrasinin kuralları çerçevesinde işlesin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.