Gençlik Milli Olmalıdır
Gençliği yetiştirme iddiasında olan kuruluşlar, gencin halet-i ruhiyesini iyi bilmeye ve onun taşıdığı özelliklere göre programlar yapmaya mecburdurlar. Ancak bu husus ülkemizde bu şekilde yapılmayıp, nasıl bir gençlik yoğurmak isteniyorsa o şekilde programlar yapılmış ve ortaya “Hilkat garibesi” bir takım gençler çıkartılmıştır.
Genç; idealisttir. Maddeye, menfaate, çıkara pek eyvallah demez. Ama inandığı şeyler uğruna gerekirse canını verir. Genç; gayretlidir, azimlidir. Çıktığı yoldan geri dönmez, yapacağı işi bitirmeden o işten ayrılmaz. Genç; bir boş sayfadır. Ona ne yazılırsa o, onu hafızasına doldurur. Ona iyi şeyleri de kötü şeyleri de yazmak ve yaptırmak mümkündür. Genç; heyecanlıdır. Siz ondan bir istersiniz, o taşıdığı heyecanıyla size bin getirir.
Gencin bu olumlu yönlerine mukabil genç; tecrübesizdir. Yapmak istediği bir şeyde yaptığından çok bozduğu olur. Çıktığı yolun sonunda kendisini ne veya nelerin beklediğini bilmez, o yola çıkar ve devam eder. Çoğu zaman ummadığı bir sonuçla karşılaşır. Yapacağı bir iş için daha önce tecrübe edenleri bularak onlara sormaz. Sanki Amerika’yı yeniden keşfeder. Ve bu hali ile bütün bilinmezleri çözemeden kendisi olgunluk yaşına geliverir.
Genç; delikanlıdır. Kanının akış hızı, genci ele avuca sığmaz hale getirir. Atalarımız gencin bu özelliğinden dolayı kendisine “kanı deli - delikanlı” diye isim takmışlardır.
Osmanlılar Balkanlarda yaptığı savaşlarda mağlup olan Batılıların cesetleri arasında gezerken, bakmışlar ki hep bıyıkları bile terlemeyen genç askerler var. Demişler ki; “İşte bunların mağlup olmalarının (yenilmelerinin) sebebi. İşlerinde tecrübeli askerler olsaydı onları yenmek mümkün olmazdı”
Ben, 1970 yılında bir Genel Kurulda Milli Gençliğe İstiklal Marşımızı söyletirken…
ÜLKEMİZDEN GENÇLİK MANZARALARI
Cumhuriyetin ilandan bu tarafa (1946’ya kadar) hükümetlerin hep solcu fikri benimsemeleri neticesi gençlik de solcu olarak yetişmiştir. Okullar, eğitimler, devletin kadrolara yerleştirmeleri hep “solcu gençler” dendir.
Solculuk, Avrupa’nın doğusunda bulunan ülkelerin fikirleridir. Materyalisttir, çıkarcıdır. İçki, kumar, zevk ve eğlence düşkünü bir gençlik olmuştur. Bu gençlik, çıkarları için birleşmiş, kendi çıkarlarını korumak için vurmuş, kırmış, terör estirmiştir.
Müteveffa İsmet İnönü solu terk edememiş ama halkın oyuna da ihtiyaç duyduğundan solu biraz yumuşatmak istemiş ve adına “ortanın solu” diye bir kavram üretmiştir.
1946 yılında CHP’den ayrılanların kurmuş olduğu Demokrat Parti’nin siyasi çalışmalarından doğan bir gençlik daha vardır ki bu gençlik de materyalist olduğu, çıkarcı bir gençlik olduğu halde, taşıdığı fikirlerin Avrupa’nın batısında ki ülkelerin fikirlerini taşıdıkları ve solcu gençliğin karşısında oldukları için kendilerine “sağcı gençlik” ismini vermişlerdir.
Bir takım gençlik de “Avrupa’nın batısında ki ülkelerin fikirleriyle milli değerlerimize ait bazı değerleri (milli değerlerimize teslim olmamışlar) birleştirmişler” ve ırkçı bir yapının etrafında kenetlenmişlerdir. Bunlar da kendilerine “sağcı gençlik” yaftasını vermişlerdir.
Gençliğe ait bu sosyal yapı 1969 yılına kadar devam etmiş, uzun yıllar üstü kapatılan “Milli fikirlerimiz” o yıl tekrar siyasi platformda halkın huzuruna avdet etmiş ve adına “Milli Gençlik” denilen bir gençlik yetişmiştir.
Milli Gençliğin en önemli özelliği, “insanın dünya ve ahret saadeti…” için tek ve yeterli görüş olarak, milli görüş olduğuna ve Batının kendisine bile mutluluk getirmekten uzak, insanları ızdırap, kan ve gözyaşına boğan Batıcı görüşlerin kendileri için hiçbir fayda sağlamayacağına inanmalarıdır. Bu fikri taşıyanlar, gençliğin en önemli örneği olarak 21 yaşında tahta çıkan “Fatih Sultan Mehmed’i” göstermekte ve “Sultan Fatih İstanbul’u feth ederken ne sağcıydı ne de solcu. Milli görüşçüydü” demektedirler.
Bir de bazı gurup ve kliklerin siyasi platforma sokmadan kaçırdıkları gençlik vardır ki biz onlara “kafeste gençlik yetiştirenler” diyoruz. Bu gençlik, siyasi bir fikir taşımadığı için hangi siyasi fikir ağırlıktaysa onun arkasına takılmış ve bir varlık da gösterememişlerdir.
Siyaset insanları sevk ve idare etme sanatıdır. Eğer bu işi, kendi milli değerlerimize sahip insanlar ele almazsa o zaman bu iş (ülke idaresi) Batıcı gurupların elinde kalır ve ülkemiz batıya yelken açmış bir gemi gibi o tarafa gider. İşte yıllarca “Batıyı kendinden üstün gören” kadroların yetişmesinin nedeni budur. Çıkartılan kanunlar hep Batı kaynaklı olmuştur. Medeni kanunumuzun İsviçre’den, ceza kanunumuzun İtalya’dan tercüme edilmesi gibi…
Son yıllarda iktidara gelen AKP ise Avrupa Birliğine girmeyi kendisi için amaç edindiğinden, kanunlarımız hep “AB uyum yasaları” adıyla Avrupa Birliği kanunlarına benzetilmiştir. Zina cezasının kaldırılması, domuz etini kırmızı et sayılarak ülkemizde satışının serbest bırakılması, milli fabrikaların, milli bankaların (ülke ekonomisinin), televizyonların ve arazilerimizin özelleştirme adıyla yabancılara satılması onların hangi fikirleri taşıdıklarının en açık belirtisidir.
Bunların kendilerinin elle tutulur bir gençliği olmamış, şimdi kendilerini paralelci olarak suçladıkları insanların gençliğini, gençken mücahit olan ve fakat biraz menfaat duygusuyla hareket eden ancak şimdi müteahhit olan gençliği kullanmışlardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.