Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

Evlilikte Mutluluk ve Ego Savaşları

Evlilikte Mutluluk ve Ego Savaşları

Günümüzde insanımıza ahlâki eğitim verilmediğinden evliliklerde ‘ego savaşları’ yaşanmakta. Nedir ‘ego savaşı’ ve insan yaşamında ne gibi olumsuzluklara sebep olur? Bugün yazımızın konusu bu husus olsun diliyoruz efendim, hayırlısı yine duayla başlıyoruz her zaman olduğu gibi. (Duasız yazımız yoktur.)

Şimdilerde evliliklerde bencillikten kaynaklanan ‘ego savaşları’ var ve daha çok cinsellik hâkim. Halbuki evlilikteki birlikteliğin ve huzurun devâmı kutsal değerlerin hâkim olmasına bağlıdır. Sabır, sebat, sevgi, saygı, fedâkarlık, karşılıklı birbirlerin hakkına riâyet, sorumluluk gibi vasıflar ahlâki erdemlerdir. Bu erdemlerin eşler tarafından pratik hayata tatbikiyle evlilikler istenilen zemine oturur ve süreklilik sağlanabilir. Artan boşanma oranları bu erdemli zeminin eşlerin ayaklarından kaydığını gösteriyor. Gerek insanın bireysel hayâtında gerekse evlilik hayâtında dînin özü yaşantıya konmalı ki ortaya huzur ve mutluluk çıkabilsin. Her zaman belirttiğimiz gibi din hayâtın merkezinde olduğu vakit kişiye selâmet kapıları açılır.

Son günlerde eğitimli insanların sayısının artması, bencilliğin öncelenmesi evlilikte pek çok sorunu berâberinde getirmiştir. ‘Sen değil ben haklıyım.’ ‘Senin dediğin değil benim dediğim olmalı.’ ‘Bak gördün mü benim haklılığım nasıl da ortaya çıktı!’ ‘Ben de şu kadar tahsil yaptım, en az senin kadar ben de biliyorum.’ ‘Ben de çalışıyor, para kazanıyorum birçok şeyde benim de hakkım var.’ ‘Ben de senin gibi yoruluyorum.’ gibisinden söylemler evlilikte kırılmalar meydana getiriyor. Bunlar nedir? Ego savaşlarıdır, hayâtı bencilce yaşamaktır.

Evliliklerde bencillik olmamalı, huzursuzluğun sebebi budur. Karşılıklı berâberlikler evlilik çatısı altında yürütülmek isteniyorsa o zaman ‘ben’ yerine ‘biz’ denmeli. Şurası bir gerçek ki evlilikte iki kişi tastamam birbirinin aynısı olamaz. Eşlerin her birinin ayrı karakteri ayrı özellikleri vardır. Önemli olan farklılıklardaki uyumdur.

Ayrıca eşyayı kutsayan kişilerle yapılan evlilikler genellikle olumsuz neticelerle sonuçlanıyor. Evliliği maddi boyutlu değil duygu boyutlu düşünmek gerekir. Evlilikte temel nokta, ‘müşterek amaçlar’ konuşulmalı. Gençler kendi başlarına evliliğe karar verirken çok hata yapıyorlar. Eskiden büyükler yol gösterici olurlardı. Bugün büyükler hayattan uzaklaştırıldığı ve ‘bu benim hayâtım, kimseyi karıştırmam’ denebiliyor ve en yakınlar için bile ‘onlar umurumda dahi değil’ yanılgısına düşülebiliyor. Neticede çabucak evlenen gençler çabucak boşanıyor.

Bütün bunların yanı sıra çağdaş yaşam ve modernizm ‘aşk’ı evliliğin amacı yapmıştır. Halbuki iyi ilişkinin sonucunda aşk olur. Yâni ‘aşk’ başlangıç değil neticedir. Günümüzde ‘aşk’la yapılan evlilikler bir bakıyorsunuz iki senede buharlaşıp uçup gidiyor. Evliliğin temeli elbette sevgiye dayanmalıdır. Ancak sevgi özel olduğu kadar paylaşımcıdır bencilliği de içinde barındırmaz. Sevgi insâni bir duygudur, fedakarlıkla özdeşleşir fakat bugün sevgi ayaklar altına alınmıştır. Evliliklerde bencillikten ve ‘ego savaşlarından’ sevgi yerine kin ve nefret söylemleri gelişmektedir. Hayâtın tüm katmanlarında fıtrattan kaynaklanan ve insanı olumlu yönlere sevk eden sevgi duygusu önemsizleşmiş ve değersizleşmiştir. Bunun sonucunda ayni evde yaşayan insanlar; ‘kendimi değersiz hissediyorum’ fikrine sahip olabiliyorlar.

Evlilik içi veya dışı yaşanabilecek anlaşmazlıklarda devamlı karşımızdakini suçlayarak bir sonuca varılamaz. Tartışmalarda ‘sen şöylesin, böylesin’ yerine daha çok ‘ben’ diliyle kişinin kendini izahı daha doğru bir yaklaşımdır. Eğer böyle yapılmazsa ‘güç çatışması’ ortaya çıkar ve hâdise ‘ego savaşlarına’ dönüşür. Evlilikte anlaşma olurken anlaşmazlığın da yaşanabileceği çok tabi bir gerçektir. Önemli olan anlaşmazlık çıkan konuyu anlayışla çözmektir. İşin içine nefis çatışmalarını, ‘ego savaşlarını’ katarsak mesele daha farklı istenmeyen mecralara doğru sürüklenebilir. Hoşa gitmeyen bâzı şeyleri değiştirmek için acele etmemeli, problemin halledilmesini zamana yayılmalı ve eşler ‘ben ne yaparım da aramızdaki sevgiyi artırırım’ fikrine kafa yormalıdır.

Evliliğin iki yapı taşı olan kadın ve erkeğin fıtratları birbirinden farklıdır. Problem çözmede erkek kendi iç âlemine çekilir, sessizliğe bürünür kadın ise paylaşmak ister. Kadının beyni estetiktir farklı çalıştığı için iletişimi kuvvetlidir. (Bu sebeple insan kendini tanımalı deriz her zaman.) İletişimde niyet ehemmiyetlidir. Niyet okuma işi iletişimin düşmanıdır. Eşlerin birbirini suçlamasında kesin veri olmadan hükme varmak doğru değildir. Tartışma çıkmaması için insanlar olayları sorgulayarak hikmetli neticelere ulaşabilir. Bu tabi zor bir davranıştır. İnsanlar daha çok kolaycılığa kaçarak o an aklına hemen gelene tâbi oluyor. Büyük İslam bilgini İmâmı Gazâli’nin güzel bir sözü vardır; ‘Söz söylemek sorumluluk gerektiriyorsa söyle yoksa söyleme’ fikri iletişimde mühim bir kuraldır. Fayda getirmeyecek hatta iletişimin devâmına engel teşkil edecek söylemleri sarf etmek uygun değildir. Aklına her geleni tartışma ânında söyleyen eşler söylediklerinin neticesine katlanmak durumunda kalırlar.

Evlilikte eşler iletişimin zayıflamaması ve aradaki sevginin azalmaması için “DUR-DÜŞÜN-SONRA SÖYLE” kuralını uygulamalı. Düşünerek konuşanlar daha az hata yaparlar. Şurası bir gerçek ki, insan için sıfır hata yoktur. Sonuç alınamayacak şeyleri söylemek hayâtı huzursuz eder. Acele etmeyip sabırla hareket etmek evliliği dayanıklı kılar. Sabır bir eğitim işidir. Unutulmasın ki uzun vâdeli evlilikler hep sabırla elde edilenlerdir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi