Ev kira mı?
Bir toplumdaki eğitim ve kültür seviyesi azaldıkça, insanların birbirlerine olan ‘ilgisi’ de artıyor, maalesef. Bu ters orantı dikkatimi çekti ve eminim siz de farkındasınızdır, ya da, ilerleyen satırları okuyunca, şöyle bir düşünüp hak vereceksinizdir bana.
En baştaki ilgi’yi, kirli bir tırnak içine aldım. Bunun sebebi, bu durumun kaynağının sevgi ve samimiyet değil; arsızca bir merak olması, ne yazık ki. Yaşanan herhangi türlü bir sıkıntıda maddi ya da manevi olarak yanınızda olmayacak birisinin, yani aranızda bu sevgi ya da samimiyet bağı bulunmayan bir kişinin, gelip de, hayatınızla ilgili son derece özel ve mahrem olan konularla ilgili rahatça soru sorabilmesini densizlik, hadsizlik ya da en basitinden kendini bilmezlik gibi sözcüklerle açıklayabilirim. O kötü gün dostluğu ise, yani bir sıkıntı zamanında yalnızca yanda durmakla kalmayıp, buna bir de aktif olarak çözüm bulmaya çalışmak ise, çok ama çok az kişinin yapabileceği şeylerdir, bir insanın hayatında. Başta da bahsettiğim o gerçek sevgi ve samimiyet bağının bulunduğu insan sayısı, bir elin parmağını geçmez demek bile iyimserliktir hatta. Gerçekçi olunacaksa, o sayının yarısı bile etmez, bu gerçek dost sayısı. İşte bu seçkin azınlığın dışında kalanlar, çok şaşırıyorum ki, nasıl oluyor da, bir insanın yaşamıyla ilgili hadsiz hudutsuz soru yağmurları yağdırıp, bunları söz konusu edebiliyorlar, sohbetlerine… Bunu söylüyorum.
Bu durumun, eğitim ve kültür seviyesi azaldıkça ortaya çıktığından bahsetmiştim. Beynin içi bilgiyle doldurulmayınca, boş kalan yerler illaki bir şekilde doluyor, demek ki. “Eğitim şart!”… Kendini geliştirmek, elzem… Aksi halde, saçma sapan ve gereksiz merak konuları ediniyor insan, kendisine. Şu kişi ne yapmış, o insan ne etmiş, evlenmiş mi, boşanmış mı, kızı/oğlu işe girmiş mi, maaşı ne kadarmış gibi değersiz bir yığın merak ve dedikodu gündemi ortaya çıkıyor, sonra. Ardından ver elini ‘başkası için yaşamak’lar, falan. Sürekli birbirini besleyen kirli bir devran… Ağızlara sakız olma korkusuyla yaşamak zorunluluğu ortaya çıkıyor, bir de. Dedim ya, gidişine bir dur denilmesi gereken kirli bir döngü bu.
Toplumun çıkardığı bu uğursuz ve sevimsiz sesi susturabilmeli, bu çarka bir çomak sokup bu gidişe ‘yeter artık’ diyebilmeliyiz, oysa. Misal, yeni tanıştığınız birisi, hiç düşünüp çekinmeden, “ev kira mı yoksa kendinizin mi?” diye sorduğu zaman, kuzu kuzu cevap vermemeli ona. Bu ve bunun benzeri soruları soran meraklılar, verilecek uygun cevaplar sayesinde, kendileriyle yüzleşip bir düşünmeli. Gerekirse soğuk bir duşa sokulmalı yani, üstü başı bu nevi bir kir pas içinde olanlar. Şahsen,” kira olsa da olmasa da, 6 aylık kira bedelini peşin olarak ödeyecek misiniz?” diye cevap veriyorum. “yok canım, niye ödeyeyim ki?” gibisinden sızlanmaların karşısında ise, “o halde neden soruyorsunuz?” diyorum. Bunu sadece ben değil hepimiz yaparsak da, sadece kendi evimin önünün değil, bütün bir mahallenin tertemiz olacağı kanaatindeyim. Lütfen beni yalnız bırakmayın bu konuda yani.
Şunu da eklemem lazım ki, eski kelimeleri severim. ‘Mütecessislik’ diye bir söz vardır. Kelime, casusluk kökünden türemiştir ve adı üzerinde, bilgi aşırmaya çalışan bir tür hırsızlığı, ayıplanası bir meraklılığı, kısacası kötü bir ahlakı karşılar. İşte yaşanan bu bilgi, eğitim ve kültür eksikliğinin yol açtığı durum, tam da bir mütecessislik örneğidir ve casusluğa, hırsızlığa falan gerekli ceza kesilmedikçe, onlara kuzu kuzu cevap verdikçe, tüm bu ağır suçları onaylayıp suçlara iştirak ettiğimiz anlamına gelmez mi?
Sonuçta, ya bu gidişe bir dur diyelim, ya da, 6 aylık kira bedelini peşin olarak karşılayacaklar, elime bir mum diksin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.