Erler...
Bir önceki yazımı "Darbe girişiminde bulunan apoletli hainler, bizim, sizin, konunun komşunun, vatani görevlerini yerine getirsinler diye peygamber ocağı bildiğimiz askere gönderdiğimiz 20 yaşındaki fidanlarımızı, "tatbikat var ya da çatışma var, polise desteğe gidiyoruz" emriyle kandırarak, bu çocukları halkla, anneleriyle, babalarıyla ve kardeşleriyle karşı karşıya getirmişlerdir. Devletimizin bu civanlarımıza yüzde milyon sahip çıkacağından kuşkumuz yok. Çünkü, onlar bir emri yerine getirmişlerdir. Aksini düşünmek mümkün değil" diye noktalamıştım..
Evet...
Türk halkının büyük çoğunluğu aynı fikirde...
Çünkü, o askerlerin içinde kendi çocukları da var...
Bu güzel cennet vatanda askerlik yapanlar bilir...
Rütbesiz, yani "er" olarak vatani görevini yerine getirenler daha iyi bilir...
Özellikle acemiler...
"iki pırpır"lı çavuşlar ile "tek pırpır"lı onbaşılar, acemi birliklerinin generalleridir...
Astığı astık, kestiği kestiklerdir...
Onların lafının üzerine laf olmaz...
Köyden gelmiş, kasabadan gelmiş, belki de evinden ve anasından babasından ilk kez ayrılmış, kendini başka bir dünyada bulmuş acemi erlerin
Hep derler ya, "acemi birliğinde tanıdık bir çavuş ya da onbaşı varsa, yırttın" derlerdi...
Gerçekten de öyleydi...
İşte o "iki pırpır"lı çavuşlar ile "tek pırpır"lı onbaşılar erlere, "amuda kalk, olmadı düz duvara tırman" diye komut verdiğinde, garibim acemi erlerin itiraz etme şansı yoktur...
Acemiliğimi Sivas 48. Piyade Er Eğitim Alayı'nda yaptım...
Dağıtımım Kars'a çıktı...
Altıncı Hudut Taburu Şahnalar'a...
12 Eylül darbesi öncesiydi...
Çok ilginç şeylere tanık olmuştum...
Askerin bile ikiye bölündüğü zor dönemlerdi...
Çavuşların kral, onbaşıların yaver olduğu acemi birlikleri...
Acemi erlere istediklerini yaptırıyorlardı...
Tuvalet temizletiyor, çukur kazdırıyor, boya badana yaptırıyor, çim yolduruyor, hiçbir acemi de "ben bunu yapamam ya da yapmam" gibi bir itirazda bulunmuyordu...
Gerçi şimdi de öyle...
Çünkü, askeriyede emir-komuta zinciri içinde, özellikle acemi birliklerinde "çavuş" ya da "onbaşı" önemli biridir...
Ancak, onların da bir üstü vardır ve onlar da bir üstlerinin verdiği emri sorgulayamazlar!
Sözü getireceğim yeri tahmin etmişsinizdir...
O gece er ya da erbaş olsaydık, komutanın "haydin arkadaşlar tatbikat var" ya da "polisimiz zordaymış, onlara desteğe gidiyoruz" emrine hangimiz karşı koyabilirdik...
Cuma gecesi çok şeye yandım...
İçim parçalandı...
Burnumun direği sızladı...
Benim ve senin paranla alınan silahlarla, yine sana ve bana helikopterden ateş açılması, meclis ve devletin resmi kurum ve kuruluşlarının bombalanması, tanklarla insanların ezilmesi, ordunun en üstündeki insanların rehin alınması nasıl bir cinnet halidir?
O gece çok şeye kahroldum, tabi ki erlerin durumuna da...
Tamamı vatan savunması için ruhunu, bedenini, aklını fikrini siper edecek, bu çocukları bu hale getiren, halkın karşısına atan, o alçak, o kansız parelelci subaylara, vatan hainlerine en ağır ceza verilmeli...
Çünkü, bu çocukları, anne ve babalarıyla, kardeşleriyle, en yakın arkadaşları ile karşı karşıya getirenler onlar...
Ayrıca bu genç çocuklar, parelelci hainlerden, yani kendilerine emir veren sözümona subaylardan davacı olmalılar...
Çünkü, kendilerini kandırdıkları ve kendi çıkarlarına alet ettikleri için...
Unutmayalım ki, başımızda bir PKK belası var...
Onlarla da bu Mehmetçikler savaşacak...
Kızmak darılmak yok, Mehmetçiğin çoğu masumdur...
Bilerek suça karışanlardan değil, ne olduğunu anlayamadan, ellerine silah tutuşturulanlardan bahsediyorum...
Yani...
Yanisi şu; kurunun yanında yaş da yanmasın...
Yazımı güzel insan, vatansever, eski şampiyon güreşçi Ahmet Ak'ın, kendi facebook hesabından paylaştığı "Bu süreçte derdi MAKAM olanlarla, derdi VATAN olanları iyi ayırt etmek lazım" sözleriyle noktalıyorum.