El Alem Der de Der...
Her evin bir kuralı vardır. Bazıları temizliğe, bazıları düzene takar. Bizim evde de akşam olduğun da önce perde kapatılmalı, sonra ışık açılmalıydı. "ELALEM" görmesin diye.
Şimdi size sorsam "ülkemizde putperestlik var mı?" Belki birçoğunuz beni taşlarsınız
Ne diyorsun kızım sen diye. Peki daha fazlasını iddia edip VAR desem üstelik 1-2 tane falan değil herkesin bir putu var ve kimse kendi putuna İbrahim olamıyor desem, adının da "ELALEM NEDER? PUTU olduğunu söylesem.
Bir sorguladınız sanki kendinizi.
- Anne bu yeşil elbise nasıl?
- Aman kızım pek fosforlu el adama ne der sonra.
- Çocuğum işini eşini bir yoluna rayına koy artık bak millet soruyor atanamadı mı daha, yaşın geldi de gidiyor ele güıne ayıp olur.
Öyle ki bazıları var yaşadığı an ile yetinmeyip daha ilerisini düşünüyor.
Bayram öncesi bir arkadaşımla konuşurken "Asiye annem iyi değil, temizlik yapıyoruz aman
kızım iyi temizle ölürsek falan millet arkamızdan konuşmasın" dedi. Annem bu benzeri şeyleri
genelde söyler ama bu başka.
- Gelmeyin kardeşim! böyle gelecekseniz gelmeyin.
Ben öldükten sonra evimin dağınıklığını, mutfaktaki bulaşığımı, makinede ki
Çamaşırları mı, ocaktaki yemeğimi, çorabımda ki yırtığı konuşacaksanız GELMEYİN!
Benim acımı paylaşmaya gelip üşüyen bahçenizden, kabarmayan kekinizden bahsedecekseniz benimle acınızı yarıştıracaksanız da gelmeyin. Çünkü büyükler der ki dört duvar sır örtüsü. Benim nasıl biri olduğumu bilmeyip, o gün ne yaşadığımı neler hissettiğimi bilmeyip külhanbeyi kesilmeyin!
El alem için yaşamayı bıraktığınızda kendi hayatınızda figüran olmaktan çıkmış olacak, mutlu olmak için diken üstünde olmayacaksınız. Çünkü el alem asla susmaz.
Kendini yetiştirememiş, hayatını insanlara kusur bularak devam ettiren insanların söyledikleri canınızı sıkmasın. Önünüzde yaşayacağınız onca güzellik varken ve hala fırsatınız varken tadını çıkarın. Lavanta tarlasına girip her güzelliği yaşamak varken tarlanın kenarında biten kaktüsün dikeni batar mı? Canım acır mı? diye düşünmeyin. Bir tane hayatınız var…
Mutlu olmak için, mutlu etmek için, sevmek için, gülmek, hala vaktiniz varken sevdiklerinize sarılmak için…
Ayıp olur diye hala dışarda eşinin elini tutmayan, aman biri görse ne der diye çocuğunu öpmeyen, sarılmayanların hikayelerini duydukça çok üzülüyorum. Hayattayken bir kere bile oturup konuşamayan, hayata geç kalanlar mezar taşına saatlerce konuşup methiyeler diziyor.
Bir kere bile yüzüne gülmeyip, sevincine ortak olamayanlar vicdanını rahatlatmak için geç kaldıklarının mezarlarına renk renk çiçekler dikip bakımını ihmal etmiyor.
YAPMAYIN DOSTLAR!!!
Vaktinde gelmeyen hiç bir şeyin değeri yok. Ben öldükten sonra getireceğiniz çiçeği atın çöpe o çiçek beni yaşarken mutlu ederdi. Mezarda ettiğiniz muhabbetinde bir değeri yok, keşke çayıma kahveme katık olsaydı muhabbetiniz. EL ALEM NE DER? Demek yerine ben ne derin diye dinleseydiniz keşke.
GÖNLÜ KABE OLMAYANIN DEDİ MECZUP, SÖZÜ ZEMZEM OLSA İÇİLMEZ.
Bazı pişmanlıkların telafisi olmaz, geçen zaman geri gelmez. Hayatın olumsuzluklarına, insanların sözlerine takılırsanız kendi hayatınızın başrolü olmak varken, başkalarının yaşamak istediği hayatın figüranı olursunuz.
Kaderinizi yazacak kalemi başkasının tutmasına izin vermeyin. Hayal edin ve umut etmekten asla vaz geçmeyin. Umut tohumlarınızın her mevsimde yeşereceğine inanın. Sevdiklerinizin gönüllerinden sımsıkı tutun çünkü yarınlar geç olmakla meşhurdur.
El alem ne der sözünü allah rızasına değişmeyelim. İbrahimce o putu yıkmasını bilelim. “İnandığınız gerçeklerden vaz geçmeyin. Alem konuşur el alkışlar…”
Üstad Cemal Süreya’nın dediği gibi “Umut belkide gelecek sayfadadır kitabı kapatma.” Kalan ömrümüz geçen ömrümüzden daha hayırlı olsun. Vesselam.