“Eğitilmiş muhabbetlere” ihtiyacımız var
Musahabe ve muhasebe kavramlarını açıklayalım yazımıza başlarken. Musahabe görüşme, konuşma, söyleşi terim olarak. Bu terimlere bakıldığında ‘sohbet etmek’ anlamı hep bu terimleri kapsar. Muhasebe ise daha özel ve özgüdür. İdeal,fikir anlamında bakıldığında ‘derinlemesine’ fikir söyleşileri, analizleri diyebiliriz. Sistemli ilim, bilgi üzerine konuşmalar, düşünmeler…Daha teknik ve ideal konulara değinme diyebiliriz. İnsanın muhasebesi, hem kendisiyle içsel (iç dünyası) hem de çevresi (dış dünya) ile olabilir. Bakıldığında biz insanlar bu gün için sıradan da olsa musahabeye, sohbet etmeye ne kadar açız, muhtacız. Bırakınız muhasebeyi birbirimize yabancıyız. Kendi dünyamıza uzağız, yalnızız. Çiçek nasıl suyla buluştuğunda açar, türüm türüm kokarsa insanda muhabbetle yaşar. Ailemizle, kardeşimizle, komşumuzla, dostlarımızla, arkadaşlarımızla ne kadar muhtacız muhabbete. Dostça bir arada oturup konuşmaya muhtacız. Sevgi ve huzur dolu bir ortamda sohbet etmeye, söyleşiye muhtacız. Gönül dünyasında yalnız olduğumuz kadar fikir dünyamızda da muhabbetsiz kalmışız. İşte insan yalnız kalınca yaşamın ne anlamı kalır!
Musafaha diye bir değerimiz, geleneğimiz vardı. İnsanlar giderek daha fazla mı yalnızlaşıyor? Yalnızlık modern çağın getirdiği bir sorun mudur? İnsan muhabbetle yaşar, muhabbetsiz yaşam yalıtılmış bir hayattır! ‘ Burada deminde muhabbetten bahsediyoruz. Çiğ ya da aşırıya kaçmış muhabbet arkadaşlık ilişkilerini bozar. Muhabbet ve adavet aynı yerde barınamaz’ diye bir söz vardır. Nasıl ki kıskançlık ve kin bizi insanlığımızdan çıkarırsa, aşırı muhabbet de insanı hakkı konuşmaktan alıkoyar. Ya hiç muhabbet yoksa? Yalnızlaşırız ve duvarlar arasında kalmış bir mahpus gibi suskunlaşırız. Yalnızlık acı verir. Nasıl ki susadığımızda su ararız, kendinizi yalnız hissettiğinizde de başka insanlara yöneliriz. Çünkü düşüncelerimizi, dertlerimizi, duygularımızı paylaşarak yalnızlığımızdan kurtulmak isteriz. İşte bundan dolayı insan başkalarıyla ilişki kurmaya zorlar kendini. Bu ilişki muhabbettir; bir nevi hayatta kalma mekanizması olarak görülebilir. Baştaki sorumuza cevap olarak pişmanlık, yalnızlık, çaresizlik yaşayan ve hatta karanlıklar içindeki insanoğlu çözümü nerede arıyor? Birçok ülkelerde neden ‘yalnızlık bakanlıkları’ kuruluyor? Hepsi muhabbetsizlikten, hepsi yalnızlıktan! Yeteri kadar ve gereğince yapılan muhabbetler faydalıdır. Gerçeğin konuşulduğu muhabbet ortamları ahlak ve maneviyatı korur, sağlamlaştırır. Merhamet duygusunu pekiştirir. Dünyalıklara muhabbet etmemeli, nasıl olsa ayrılacağız. Muhabbeti nesilden nesile aktarılan bir değer olarak görmeliyiz. Bunun için dost ve kardeşliğimizi artıracak “eğitilmiş muhabbetlere” ihtiyacımız var. İbn-i Haldun'a göre asabiyye bağı bir grup içindeki yardımlaşma ve şeref duygusundan gelen ve dış düşmanlarla uğraşma gücüdür. İnsan ve toplum olarak bizi güçlü kılan bütünlüğümüz dolayısıyla birlikteliğimizdir. Birbirine kenetlenmiş toplumlar sağlam kalırlar. Bizler bu duygulara uzanan muhabbet bağını kurabilmeliyiz.
Gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül muhabbet ister kahve bahane. İslam kardeşliğini temsil eden muhabbetlere ruhlarımız aç. Birbirimizi kalben sevmeyi uzaklaştıkça unutuyoruz. Gözden ırak gönülden ırak kalmalar işi bozuyor. Aralarında her ne kadar dostluk ve sevgi olsa dahi, mesafe olarak birbirinden uzaklaşan insanların muhabbetleri zamanla eriyor, azalıyor. Bir araya gelmemek ve uzak kalmak unutturabiliyor birbirimizi. Muhabbetlerimizi gurbet ellere teslim etmeyelim! Türk kahvesi veya iyi demlenmiş bir çay eşliğinde sohbet etmek amaç olsun. Değilse şaşalı günler, pastalı börekli buluşmalar, paralı oturmalar -Allah korusun!- kişiliğimize de dostluklarımıza da iyi gelmez. Son birkaç yıldır hayatımıza girmiş, yaşantıları altüst etmeyi amaçlamış salgın da yalnızlık sorunun en büyük nedenlerinden biri haline gelmiş durumda. Bence yalnızlıktan mutsuz olan insanların hastalanma ihtimali daha yüksek olacaktır. Sosyal izolasyonumuzu / yalnızlığımızı / muhabbet eksikliğinden görüp; gönülden bu sorunu çözebilmek gerek. Hem devlet gerekse birey olarak bu sorunu kabullenmeliyiz. Sivil toplum ilişkilerine, dernek faaliyetlerine, komşuluk ilişkilerine bu doğrultuda adım atarak çözmeliyiz. Kahvehane, kütüphane ve kafe kavramlarını yeniden gözden geçirmeliyiz. Peyami Safa’ya ait olduğunu düşündüğüm bir söz: ‘Üniversite kültürün ilkokulu, kültürün üniversitesi bütün hayattır.’ Bu amaçla üniversite, köy ve mahalle yerleşkeleri camilerinde, liselerin konferans salonlarında, muhtar ve yaşlılar lokalinde programlı sohbetler düzenlenmeli, model olabilecek kimseler buralara muhabbet ırmakları akıtabilirler. Bu ortamları içine ‘kültür ve inanç muhabbeti’ ile doldurmalı, her tür laubalilikten (Aşırı senli benli olmak ya da istenmeyecek şekilde samimi davranmak), sağlıksız ve zararlı içeriklerden arındırmalıyız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.