Din Eğitimi -2-
Son yazımızda memleketimizdeki din eğitimi konusuna giriş yapmıştık. Oradan devam etmek istiyoruz bugünde ayni husûsa. Bizim ülkemizde din eğitimi adına verilen bilgilerin genelde ilk yıllar anne ve babadan ya da sağdan soldan duyulan ve doğruluk derecesinden emin olunmayan kulaktan dolma gâyet yetersiz bilgiler olduğunu vurgulamıştık. Hatta anne ve babalar bilhassa da evdeki otoritelerini sağlamlaştırmak için dîni alet olarak çocuklarını terbiye etmede kullanmaktalar. Babalar evde kendilerine bir saygı düzeni oturtmak için aslında dîni hiçbir vasfı olmayan bâzı yasaları aile içinde uyulması gereken dîni kurallar olarak lanse edebilmekteler. Anneler de bilerek ya da bilmeyerek ‘sözümü tutmazsan Allah seni cehenneminde yakar’, ‘Yemeğini yemezsen günah işlemiş olursun’ gibisinden yakışıksız sözlerle çocuklarda yanlış bilgilendirmeler yapılabiliyorlar.
Ebeveynler baskıcı, dayatmacı ve kısıtlayıcı unsurlardan din adına yararlanarak çocuklarına kendi isteklerini kolayca kabul ettirmek istiyorlar. Arzu etmedikleri durumlarda çocuklarına dîni motifleri kullanarak yasaklar koyabiliyorlar. Aile, yaptırmak istediği bir davranışı ‘sevap’ veya yasaklamak istediği bir işi çabucak ‘günah’ kalıbına sokabiliyor. Küçük yaştan başlayan bu tür yanlış yönlendirmeler sonucu bireylerde yanlış bir din algısı oluşuyor. Geçen zaman içinde akla ve mantığa ters düşen ancak o zaman kadar yanlış yerleşen birçok kâide dîne mâl ediliyor ve kişi böylece dinden uzaklaşmış oluyor neticede dîne doğru bir yaklaşım sergileyemiyor. Bunlar ülkemizde din adına mevcut olan gerçeklerdir.
Oysa güzel dînimizde insana verilen değer hiçbir dinle mukâyese edilemeyecek kadar mükemmeldir. Kişinin özgür düşünceleri, inancı kabul etmede kullandığı irâde gücü, hoşgörüsü, ahlâkî erdemleri, Rabbi ile arasındaki kopmaz sevgi bağı, en yakınından uzağına kadar ki insanlarla iletişimindeki sınır ölçüsü, çevresine olan duyarlılığındaki dengesi her toplumu en üst düzeyde çıkarabilecek muhteşemlikte ideal sınırlardır. Bireylerin yaptıkları yanlışlıklar dîne mâl edilemez. Mü’minlerden sâdır olan yerilen davranışlar Müslümanların tümüne yüklenemez. Kişilere yaptıklardan dönme imkânı verilmiştir. Ancak yerilen yanlışların din hesâbına kaydedilmesi büyük bir hatâdır. Din her zaman bireylerin düzgün yetişmesinde en doğru kuralları ortaya koymuştur. O kurallar da zâten evrenseldir. Bize düşen doğruları yanlış uygulamak değil doğruları insanlara nasıl vereceğimizin şeklidir. Yoksa yukarıda bahsettiğimiz gibi aileler çocuklarına kendi müspet veya menfi özelliklerini kabul ettirebilmek için dîni verileri yanlış kullanma şekli doğru bir davranış değildir.
Uygun ortam ve uygun zamanda doğru bir şekilde verilen din eğitimi gerek fert gerekse toplum adına en büyük kazanç olur. Zirâ din eğitimi insanı moralli tutar. İnsanın çevresiyle olan münâsebetlerini düzgün bir nezâket ve saygı çerçevesine sokar. Toplum olarak sosyal bütünleşmede dînin katkısı büyüktür. Memleketimizde yıllardır devam eden Kürt-Türk, Alevi-Sünni ayırımcılığı ancak din ile önlenebilir. Çünkü bizler birbirimizle din kardeşiyiz. Davranışlarımıza din kardeşliği anlayışı hâkim olduğunda pek çok problem çözülebilir. Din hiçbir zaman ayrıştırıcı değil bilakis birleştiricidir. Din eğitimi, aslında her yaş kesimi için vazgeçilemez bir eğitimdir. Büyük küçük, yaşlı genç, çoluk çocuk herkese din eğitimi kendi anlayacağı ölçüde bıktırmadan sevdirilerek mutlaka verilmelidir. Hep söylediğimiz gibi bundan kimse korkmamalıdır. Hâdiseye ‘İrtica’ paranoyası ile bakma zamânı geçmiştir. İnsanların şimdiye kadar bir köşeye ittikleri ‘din’ artık bir şekilde hayata girmelidir. Başka bir deyişle bu güzel ülkenin insanlarının din ile barışma vakti gelmiştir
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.