Değerler buhrânı
Ortadoğu’daki bozulan dengeden, icra edilen acımasız savaştan kaçan mültecilerin hâli ortada! Daha insanca bir hayat yaşamak adına çok çetin ve insanlık dışı şartları göze alan bu mağdur ve mazlum insanlar akın akın büyük ümitlerle Akdeniz’in sularında daha farklı bir insanlık dramı sergiliyorlar. Dünyânın uyanması için illâ da insanların ölmesi mi gerekiyor? Zâten ölenler Müslüman ise pek ehemmiyeti yok! Avrupa’dan ve dünyâda çözüm bekleyenler aldanıyorlar. Müslümanları bizzat o hâle getirenler mi, o mültecilere acıyacaklar, çözüme yardımcı olacaklar? Buna kargalar bile güler!
Acımak, şefkat, üzülmek, merhamet, himâye! Bunlar kimin değerleri ki? Biz söyleyelim, bunlar İslâm’ın ve Müslümanların değerleridir, değer kavramı Batı’da ne gezer. Batı ancak sömürür, ezer, bitirir, kullanır, atar.
Doğrusu çok açık ki Batı’da, ABD’de ve diğer ülkelerde “değerler buhrânı” yaşanıyor.
Müslümanların arkasından tuzaklar kur, ülkelerinde kargaşalar çıkar, kardeşi kardeşe kırdırıp ülkeleri yaşanmaz hâle getir, sonra da oradan kaçanları sınır dışı et. Ve bu perişanlıkları bizzat organize edenlerden yardım, ilgi, alâka bekle! Olacak şey mi?
Bilinsin ki, Batı ve değerleri iflas etmiştir. Bu şekilde insanlık sergilenemez. İnsanlık adına konuşmak için o kişilerde, kurum ve devletlerde azıcık insânî ve ahlâkî değerlerin bulunması lâzımdır.
Hep deriz üç kıtaya yayılmış büyük bir imparatorluk kuran Osmanlı Devleti, sâhip olduğu İslam medeniyetinin değerleriyle pek çok milleti âdil ve sulh içinde yaşatmıştır. Farklı din ve ırktan olan teb’alar -yabancıların kışkırtmaları hâriç- dâima âli Osmanlıdan memnun olmuşlardır.
Şimdi de Osmanlı’nın son bakiyesi Türkiye; geçmişte Balkanlardaki zulümden kaçanları, Rus savaşından kaçan Afganlıları, Irak’tan gelen peşmergeleri, Sûriye’den gelen Arapları, Hıristiyanları, Ezidileri, Kobani’de DEAŞ’tan kaçan Kürtleri ülkesine kabul etmiştir. Kapılarını da, gönüllerini de açarak bu mağdur ve mazlum insanlara, son derece hayırhah bir misâfirperverlik sergilemiştir. Neredeyse iki milyona yakın mülteciyi Türkiye değerleriyle himâye etmiş ve etmeye devam ediyor. Tüm değerlerin iflas ettiği asrımızda Türkiye hâlâ insanlık değerlerinin yaşadığını gösteriyor.
Hâkim güçler pek tabi bu durumdan hoşnut değiller hatta çok rahatsızlar. O yüzden durmadan Türkiye’yi en ufacık bir açık bulduğunda köşeyi sıkıştırmaya çalışıyor, aleyhte propagandalar yapıyorlar. Ancak Türkiye’nin en problemli meselelerde bile dik duruşu, ilkeli tavırları, insanlık değerlerinin inşâsındaki katkıları yanı sıra ülke olarak ekonomik-maddî ve teknik anlamda güçlenmesi dünyânın egemenlerini ciddi anlamda kaygılandırıyor.
Ülkeler değerleriyle güçlenirler, evrensel ilkelerle varlıklarını sürdürürler. İşte Türkiye bunu yapıyor. Hep mazlum ve mağdurdan yana tavır ortaya koyuyor. Bunu yaparken de kimsenin inancına, ırkına bakmıyor. Kimse hak yemesin, eğri oturulabilir ama doğru konuşulsun.
Türkiye aslında geçmişten getirdiği değerler medeniyetinin devâmıyla, geleceğin barışçıl dünyâsının genetiğini oluşturuyor. Bu gücün kaybolmaması ve hep yaşatılarak bir sonraki nesle aktarılması adına aramızdaki kavgaların bitirilmesi ve birliktelik şarttır. Tâbiri câizse ‘her kafadan bir ses çıkmamalı’dır. Hep birlikte büyük bir azimle, yeni bir gayretle değerlerimize ve istikrâra sâhip çıkalım. Daha yapılacak çok iş var. Mazlumların kaderinin değişmesi için, İslam âleminin yüzünün gülmesi için, Osmanlı bâkiyesi olan kutsal değerlerimizin muhafazası için ülkemize yüklenen sorumlulukların ifâsı için çok çalışmak gerekiyor. Durmak yok yola devam.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.