Dağlıcanın Düşündürdükleri
Geçen hafta Dağlıca’da 8 askerimizin şehit düşmesi hepimizin yüreğini dağladı. Vatan sağ olsun. Şehitlerimize Rabbimizin rahmeti bolca yağsın. Türkiye’nin bu acısı son bulsun. Analar ağlamasın.
Ancak analar ağladı. 30-40 senedir analar hep ağlıyor. Neredeyse 40 bine yakın eve şehit acısı düştü. Kurtuluş Savaşı’nda küffarla savaşırken tam üç bin olan şehit sayısı şimdi kardeş kardeşe yaşanırken on misline çıktı. Bu nasıl bir dünya! Oyun içinde oyun!
Elin evlâdı ele ucuz. Benim asker evlatlarım maalesef komutanlarına ucuz. Tabancaya mermi sürer gibi o tecrübesiz kuzularımızı yıllarca teröristin önüne sürdüler. Bu arada bir ilk yaşandı. Hiç görmediğimiz bir manzarayla karşılaştık. Genel Kurmay Başkanı tıpkı evlâdı şehit olmuş bir babanın hâli gibi ağladığı bu hal şimdiye değin hiç görülmedi. Askerler karakol baskınlarında şehit olurken omuzları yıldızlı komutanlar eğlence sofralarında âlem yaptılar. Şimdi şehit askeri için ağlayan, üzülen, içi yanan bir komutan, orduda birçok şeyin değiştiğini gösteriyor.
Terörle mücâdele yıllardır devam ediyor ve bu millete maddi, mânevi çok ağır bedeller ödetti. PKK terör örgütünün gerçekleştirdiği bu hâin saldırı ilk değil şüphesiz son da olmayacak. Terör örgütünün dînî, imânı yok ki acısın. Ama PKK bilmeli ki, acımasızca sürdüğü bu kalleşçe öldürme ve tedhiş faaliyetlerin asla ve asla sonu yok. Devletle başa çıkılmaz. Devlet hatâları da olsa bir şekilde farklı donanımlarla teröristlerle mücâdelesini sürdürür. Dünyânın neresinde görülmüş tedhişe boyun eğen bir devlet? Yâni PKK Türkiyeyle sürdürdüğü bu amansız savaşı kazanamaz. Devleti yenilemez. Devleti bir terör örgütü dize getiremez. Böyle bir varsayım dahi düşünülemez. Türkiye 30-40 senedir terör belâsıyla yaşıyor çok ağır maddi zayiatlar verdi ama sıkıntılarını bir şekilde atlatarak milli gelirini yine de tam on bin doların üstüne çıkarmayı başardı. Devletle baş edilemez. Türkiye bedel de ödese bu sıkıntısından ya kurtulacak ya kurtulacak. Başka şık yok.
Terörün icrâları kesinlikle akıl ve insanlık dışı. Bunun sonu yok. Türk halkı Kürtlerin on yıllardır yürüttüğü bu tedhişe rağmen onlara düşmanlık beslemiyor onları târihten gelen kültürel değerlerine göre kardeş olarak görüyor. Demokratik haklar çerçevesince devlet elinden geleni yapıyor. Yıllardır biriken tabuları yıkarak Kütçe tv, Kürtçe konuşabilme serbestisi, Kürtçe seçmeli ders, Üniversitelerde Kürdoloji bölümleri, hak ve hukuksal anlamda tam eşitlik, doğuya her çeşit hizmet gibi yapılması gerekenleri yaparak Kürt vatandaşların haklarını iyileştirme adına yeni adımlar atıyor. Fakat ne yapılsa az görülüyor Kürt tarafından olumlu yaklaşım yerine dahası isteniyor. Onların amacı demek ki Kürtlerin şimdiye kadar gasp edilen hakları filan değil mesele başka. İnsan öldürmek, hâin tuzaklarla, bombalarla masum vatandaşları katletmek ancak câniliktir. Bunu hiçbir amaç meşru gösteremez. Şimdi 8 tâne vatan evlâdı hâince şehit oldu da, ne geçti ellerine! Bu şehit askerlerimiz, gençlerimiz bir zamanlar kardeşçe yaşadığımız onların kardeşleriydi. Biz aynı toplumun parçalarıyız, biz kardeşiz. Bu ne acımasızlık! Bizlerin istediği yıllardır aynı havayı soluduğumuz aynı toprağı paylaştığımız bu coğrafyada sevgi, barış, kardeşlik içinde eşit demokratik haklara sâhip bireyler olarak huzur içinde yaşamaktır.
Bugüne kadar Türk gençleri siyâset dışına itilirken Kürt gençleri siyâsete dâhil edilerek Kürt milliyetçiliği duygularıyla Kürt gençleri motive edilerek o mâsum çocuklar kin ve nefret hisleriyle dağa çıkarıldı. PKK ve onları örgütleyenler oluşturdukları milislerle amaçladıkları hedefleri vurdular, yıktılar, yaktılar, öldürdüler. Karşı çıkan örgüt mensuplarını insanlığa sığmayan yöntemlerle infâz ettiler. Son dönemde ordunun emniyet ve diğer sivil örgütlerle birlikte hareket etmesi sonucu PKK çok güvenli gördüğü ve avuç içi gibi bildiği bölgelerde artık istediği gibi hareket edemez oldu. Bu saldırıyı da itibârını kaybetmeye başladığı an eski gücünü teyit ettirmek amacı için yaptı. Son günlerde iktidar ve muhalefetiyle bir çözüme doğru gitme aşamasında yaptı ki bununla kendisinin barışı istemediğini eğer masaya oturulursa bensiz oturulamayacağını göstermek istedi.
PKK stratejik taşeron bir örgüt! Ayrıca uzaktan kumandalı. Yıllar önce tasarlanan bir tasarımın piyonlarından ibâret. Bu tasarımı planlayanlar çok yönlü; ABD, Avrupa, Rusya, İran, İsrâil, Suriye gibi ülkeler. Yâni PKK dış kaynaklı bir örgüt, parasal finans desteğini yurt dışından sağlıyor. ABD, Irak savaşını kazanamadı. Orada bir Kürt Devleti oluşturmak isteniyordu, olmadı. PKK’nın eliyle Türkiye’nin güneyinde ve Doğusunda Türkiye’yi bölme senaryosu yazmışlardı, bu oyunda PKK taşeron olarak kullanılıyor inşaALLAH amaçlarına ulaşamayacaklar. Şimdi de aynı oyun Suriye üzerinden oynanmaya çalışılıyor. PKK’nın emperyalist dediği ABD ve diğer Avrupa ülkelerinde hatta İran’da büroları var. İran ve İsrâil arkadan destekliyorlar PKK’lıları. Asıl büyük oyuncular ne istiyorlarsa PKK ve elebaşları onu yapıyorlar.
Bu süreçte ne yazık ki Kürt halkı yıllarca yanlış ideolojiyle motive edildi. PKK’nın döktüğü kanla acı ve üzüntüler kitleleştirildi. Yanlış bir dava maalesef halka mâl edildi. Elinde silah arkasında tuzak olan bir hareket, mâsumları acımasızca katleden bir dava(!) asla, asla başarılı olamaz. Kan üzerinden hak-hukuk denemez buna gülerler. Halkının haklarını savunan Kürt siyâsetçiler olmalı tamam ama o siyâsetçiler şiddetten değil barıştan yana olup adâletten ölçüleri bulunmalı. Yoksa yalnızca adının ‘Barış ve Demokrasi’ olması yetmez. Barış ile kan nasıl yan yana olur? Meşru bir örgüt kandan, silahtan, acımasız gerçekleşen vahşi eylemlerden beslenemez. Yıllardır kendi halkına dahi kan kusturan PKK silahlarını, lojistik desteklerini, militanlarını, örgütsel birikimlerini bir tarafa bırakarak artık kendini tasfiye etmelidir. Zira bunun sonu yoktur. Hayat düşmanlıkla ziyân edilmeyecek kadar değerlidir. Bunun daha ötesi olamaz. Yıllardır katledilen o mâsumların ahı yerde kalmaz. Kürt hakları terörle savunulamaz.
Devlete ve orduya da iki çift sözümüz var. Devlet elbette ki askerini arâziye gönderecek ona bir sözümüz yok. Ama son dönemlerde en büyük zâyiatlar karakol ve karakol üslerinde oluyor. Buralar çok iptidâi şartlara hâiz. Hükümet terörle mücâdele eden askerlerine kıymet vermeli ve âcilen bu sınır bölgesindeki karakolları en son teknolojiyle donatmalı ya da tümden kaldırmalı. Oralara üç aylık eğitimden geçmiş deneyimsiz erler yerine tecrübeli görevlilerden oluşan ekipler konuşlandırmalı.
Askerimiz 30-40 senedir bir türlü çözemediği ve başarılı olamadığı olaylar üzerinde oturup düşünmesi ve genel ordu eğitimini bir kez daha gözden geçirmesi gerekiyor. Ordu genel askerlik hizmeti kavramını, muharebe gücünün nerelerde odaklanması husûsunu, zâyiat verilmemesi için sistem içerisindeki konumunu, ülkeyi ciddi anlamda koruyacak bir görev anlayışını, gerilla savaşında başarılı olma statejilerini yeniden ele alması gerekmiyor mu?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.