Çevremizdeki Krizler
Güncel olaylar yazı serisi
Hazreti Ömer (r.a) dan zamanımıza kadar gelmiş ve mahkemelerde hakimlerin (yargıç) arkasında ki duvarlara asılmış olan çok önemli bir kural yazılmıştır. Devlet ve hükümet yöneticilerine hitap eden bu kuralda, “El adl-ü esasül mülk” yani “Adalet mülkün temelidir” yazılıdır.
Bir ülkede yasama da, yürütme de ve yargı da (eskiden bunların hepsi en üstte ve tek merkezde toplanmışlardı) adalet gözetiliyorsa o ülkede idareler devamlı, halk ile idareciler birbirlerine dayanışma içerisinde olacaklar, halkın yöneticilerine her sahada destek olması mutlu bir ortamın sağlanması demektir. O ülkede oluşan krizler de oluşsa bunlar basit krizler olacak, “devlet – millet kaynaşması” sayesinde sıkıntılar çok çabuk atlatılacaktır.
Zamanımızda bu erk’ler birbirinden ayrılmış olup bağımsız bir yapıya kavuşturulmuşlardır ve bunların birinin diğerine müdahalesi söz konusu değildir, denmektedir. Ama bunlardan den biri bozulur da adaletten saparsa ülkede baş gösterecek sıkıntılar ve buhranlar (yani kriz) artık küçük ve basit tedbirlerle önlemez hale gelmiş olur.
Krizlerin oluşumunda ki sebepleri bir başka şekilde ifade edersek; Ülke yöneticileri yanlış kişileri kendine danışman yapar, onlarla yanlış istişareler yaparak yanlış kararlar alırsa, kendini ve milleti sıkıntılardan, tehlikelerden kurtaramazlar. Belalar hep başlarında dolaşır durur. Yanlış mevzuatlar, yanlış düşünen idareciler, yanlış seçilen danışmanlar ve onlarla alınan kararlar ve yanlış icraatlar yüzünden o ülkelerin üzerinden sıkıntılar, krizler eksilmez ve ülke insanı bir çalkantıdan diğer bir çalkantıya sürüklenir duracaktır.
Bu yanlışlar içerisinde bocalayan idareciler genellikle köklü tedbirler (önlemler) alacaklarına, dar düşünceleri sebebiyle krizlerin atlatılmasında basit çözümler üzerinde dururlar. Tabii krizler (sıkıntılar) artacağına, ertelenmiş olurlar veya hız kesmeden ülke insanını boğmaya devam ederler.
Bu tip idareciler, hata ve kusurlarını kendilerine söyleyenlere kulak verecek ve hatalarını düzeltme yoluna gideceklerine, onların kendilerini tenkit etmelerinden rahatsız olurlar ve onlara kulaklarını tıkarlarsa, var olan krizleri çözemeyecekleri gibi başka krizlerde birbirinin peşi sıra geleceklerdir.
KÜRT SORUNU (KRİZİ) VE AÇILIMI
Ülkemizde belki bin yıldır birbiriyle kardeş olarak yaşamış, “ölürsem şehit kalırsam gazi olurum” inancıyla düşmanlara karşı cephelerde birlikte omuz omuza savaşmış, birbirlerinden kız almış ve kız vermiş ve birbirleriyle akraba olmuş, aynı inancı paylaşarak aynı kıbleye birlikte yönelmiş bu insanlar bu gün birbirlerine karşı eğer üstünlük kurmaya çalışıyor ve bundan da bir kriz olursa bu sorunun altın da hiç şüphesiz adil bir idare sistemi kurulamadığından oluşmuştur.
Prof. Dr. Necmettin Erbakan Bitlis’te yaptığı bir konuşmasında; “Sen, ben Türküm diye üstünlük taslamaya kalkarsan o da Kürdüm demeye hak kazanır” şeklindeki konuşmasından dolayı hakkında Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesinde dava açılmış ve 1 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.
Doğulu vatandaşlarımızın dertlerini bize “Kürt sorunu” olarak empoze etmeye çalışan Batılıların ağzını kapatarak onların sözleriyle hareket edilmezse, olaya “Benim Doğu ve Güney doğu Anadolulu kardeşim…” diye yaklaşır, onun maddi ve manevi problemlerini çözmeye çalışılırsa onlar da kucaklamış olunur ve bu krizi kökünden çözülmeye başlar.
Gerçekte ülkemizin doğusunun madden geri bırakılmışlığı, manevi bilgilerin eksikliği ve eğitim, öğrenim yokluğu vardır. PKK bu ortamda Batılı dostlarımız(!) tarafından yetiştirilmiş ve ilk önce Doğulu kardeşlerimin sonra ülkenin başına musallat edilmiştir.
DTP’nin doğudan büyük oy alması onun marifetinden değildir. Doğulu vatandaşın karşısına onun inanıp güvenebileceği bir siyasi partinin henüz ulaşamamış olması ve bir de köy, mezra ve kasabalarda ortaya konan baskı ve korku ortamından kaynaklanmıştır.
Yapılacak şey önce bu fitneyi destekleyen dış güçlere karşı gerekli siyasi tavır konmalı ve önce terörün dış bağlantısı kopartılmalıdır. Batılıların bu ateşi körüklediklerini bildiğiniz halde hala onlara taviz verilirse, onlarla aynı çuvala girilmeye (Avrupa Birliği çuvalı) kalkışılırsa kusura bakmayın onlar da sizin yüzünüze gülerler ama arkandan da kuyunuzu kazmaya devam ederler.
ÇÖZÜM İSLAM KARDEŞLİĞİDİR
Ülke bütünlüğünü sağlayacak Türk, Kürdü ve diğer insanları birbirine tekrar kardeş yapacak sihirli formül ancak “İslam kardeşliği” formülüdür. Bunun için hem Milli Eğitim Bakanlığı ve hem de Diyanet İşleri Başkanlığı kanalıyla ülke genelinde bir “İslam kardeşliği kampanyası” başlatmalı ve yöneticilerimiz buna öncülük etmelidirler.
Mardin’in Bilge köyünde katledilen 44 vatandaşımız münasebetiyle Doğunun eğitimsiz ve geri kalmışlığını önleyebilmek maksadıyla Mardin Valisi Sayın Hasan Duruer’in “kız ve erkek öğrencilerin ayrı okullarda öğrenim görmesi...” teklifini ortaya atmasını kınamayarak ve onun bu teklifine değer vermeli ve gerçekleştirmeye çalışılmalıdır.
DOĞUNUN İŞSİZLİĞİNE ÇARE
Kıbrıs Barış harekâtından sonra ülke insanının savaş havasında birbirini kucaklamasından da faydalanılarak 1975 yılında bütün Türkiye’nin il ve ilçelerinde 200 Ağır Sanayi fabrikası ile donatılmaya çalışılmış “Milli Görüş” ün hükümette bulunduğu bu dönemde bu fabrikalardan 130’u işletmeye açılmış 70’i de inşaat ve makine montaj programı gereği zamanı gelince açılacaktı.
Ama ülkede 12. Eylül. 1980 ihtilali ile bütün çalışmalar durdurulmuş, fabrikalar ve bunların tezgâhları “bunlar bir daha böyle fabrikalar kuramasınlar” anlayışıyla (Polatlı iş makineleri fabrikasında olduğu gibi) satılarak bu hamle akamete uğratılmıştı.
İşte şimdi tekrar aynı hamlenin yenilenmesi ve doğuda yokluğa ve açlığa kurban edilen ve bu sebeple durmadan dışarıya göç veren ve teröre evlatlarını kaptıran doğulu kardeşlerimizin derdine mutlaka dermen olunması gerekmektedir.
Ama ben inanıyorum ki fabrikaları, arsaları, arazileri, televizyonları “babalar gibi satmamak” değil bu işleri yeniden yapabilmek için “Milli görüş gömleğini çıkarmamış” olmak gerekir.
Hazreti Ömer (r.a) dan zamanımıza kadar gelmiş ve mahkemelerde hakimlerin (yargıç) arkasında ki duvarlara asılmış olan çok önemli bir kural yazılmıştır. Devlet ve hükümet yöneticilerine hitap eden bu kuralda, “El adl-ü esasül mülk” yani “Adalet mülkün temelidir” yazılıdır.
Bir ülkede yasama da, yürütme de ve yargı da (eskiden bunların hepsi en üstte ve tek merkezde toplanmışlardı) adalet gözetiliyorsa o ülkede idareler devamlı, halk ile idareciler birbirlerine dayanışma içerisinde olacaklar, halkın yöneticilerine her sahada destek olması mutlu bir ortamın sağlanması demektir. O ülkede oluşan krizler de oluşsa bunlar basit krizler olacak, “devlet – millet kaynaşması” sayesinde sıkıntılar çok çabuk atlatılacaktır.
Zamanımızda bu erk’ler birbirinden ayrılmış olup bağımsız bir yapıya kavuşturulmuşlardır ve bunların birinin diğerine müdahalesi söz konusu değildir, denmektedir. Ama bunlardan den biri bozulur da adaletten saparsa ülkede baş gösterecek sıkıntılar ve buhranlar (yani kriz) artık küçük ve basit tedbirlerle önlemez hale gelmiş olur.
Krizlerin oluşumunda ki sebepleri bir başka şekilde ifade edersek; Ülke yöneticileri yanlış kişileri kendine danışman yapar, onlarla yanlış istişareler yaparak yanlış kararlar alırsa, kendini ve milleti sıkıntılardan, tehlikelerden kurtaramazlar. Belalar hep başlarında dolaşır durur. Yanlış mevzuatlar, yanlış düşünen idareciler, yanlış seçilen danışmanlar ve onlarla alınan kararlar ve yanlış icraatlar yüzünden o ülkelerin üzerinden sıkıntılar, krizler eksilmez ve ülke insanı bir çalkantıdan diğer bir çalkantıya sürüklenir duracaktır.
Bu yanlışlar içerisinde bocalayan idareciler genellikle köklü tedbirler (önlemler) alacaklarına, dar düşünceleri sebebiyle krizlerin atlatılmasında basit çözümler üzerinde dururlar. Tabii krizler (sıkıntılar) artacağına, ertelenmiş olurlar veya hız kesmeden ülke insanını boğmaya devam ederler.
Bu tip idareciler, hata ve kusurlarını kendilerine söyleyenlere kulak verecek ve hatalarını düzeltme yoluna gideceklerine, onların kendilerini tenkit etmelerinden rahatsız olurlar ve onlara kulaklarını tıkarlarsa, var olan krizleri çözemeyecekleri gibi başka krizlerde birbirinin peşi sıra geleceklerdir.
KÜRT SORUNU (KRİZİ) VE AÇILIMI
Ülkemizde belki bin yıldır birbiriyle kardeş olarak yaşamış, “ölürsem şehit kalırsam gazi olurum” inancıyla düşmanlara karşı cephelerde birlikte omuz omuza savaşmış, birbirlerinden kız almış ve kız vermiş ve birbirleriyle akraba olmuş, aynı inancı paylaşarak aynı kıbleye birlikte yönelmiş bu insanlar bu gün birbirlerine karşı eğer üstünlük kurmaya çalışıyor ve bundan da bir kriz olursa bu sorunun altın da hiç şüphesiz adil bir idare sistemi kurulamadığından oluşmuştur.
Prof. Dr. Necmettin Erbakan Bitlis’te yaptığı bir konuşmasında; “Sen, ben Türküm diye üstünlük taslamaya kalkarsan o da Kürdüm demeye hak kazanır” şeklindeki konuşmasından dolayı hakkında Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesinde dava açılmış ve 1 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.
Doğulu vatandaşlarımızın dertlerini bize “Kürt sorunu” olarak empoze etmeye çalışan Batılıların ağzını kapatarak onların sözleriyle hareket edilmezse, olaya “Benim Doğu ve Güney doğu Anadolulu kardeşim…” diye yaklaşır, onun maddi ve manevi problemlerini çözmeye çalışılırsa onlar da kucaklamış olunur ve bu krizi kökünden çözülmeye başlar.
Gerçekte ülkemizin doğusunun madden geri bırakılmışlığı, manevi bilgilerin eksikliği ve eğitim, öğrenim yokluğu vardır. PKK bu ortamda Batılı dostlarımız(!) tarafından yetiştirilmiş ve ilk önce Doğulu kardeşlerimin sonra ülkenin başına musallat edilmiştir.
DTP’nin doğudan büyük oy alması onun marifetinden değildir. Doğulu vatandaşın karşısına onun inanıp güvenebileceği bir siyasi partinin henüz ulaşamamış olması ve bir de köy, mezra ve kasabalarda ortaya konan baskı ve korku ortamından kaynaklanmıştır.
Yapılacak şey önce bu fitneyi destekleyen dış güçlere karşı gerekli siyasi tavır konmalı ve önce terörün dış bağlantısı kopartılmalıdır. Batılıların bu ateşi körüklediklerini bildiğiniz halde hala onlara taviz verilirse, onlarla aynı çuvala girilmeye (Avrupa Birliği çuvalı) kalkışılırsa kusura bakmayın onlar da sizin yüzünüze gülerler ama arkandan da kuyunuzu kazmaya devam ederler.
ÇÖZÜM İSLAM KARDEŞLİĞİDİR
Ülke bütünlüğünü sağlayacak Türk, Kürdü ve diğer insanları birbirine tekrar kardeş yapacak sihirli formül ancak “İslam kardeşliği” formülüdür. Bunun için hem Milli Eğitim Bakanlığı ve hem de Diyanet İşleri Başkanlığı kanalıyla ülke genelinde bir “İslam kardeşliği kampanyası” başlatmalı ve yöneticilerimiz buna öncülük etmelidirler.
Mardin’in Bilge köyünde katledilen 44 vatandaşımız münasebetiyle Doğunun eğitimsiz ve geri kalmışlığını önleyebilmek maksadıyla Mardin Valisi Sayın Hasan Duruer’in “kız ve erkek öğrencilerin ayrı okullarda öğrenim görmesi...” teklifini ortaya atmasını kınamayarak ve onun bu teklifine değer vermeli ve gerçekleştirmeye çalışılmalıdır.
DOĞUNUN İŞSİZLİĞİNE ÇARE
Kıbrıs Barış harekâtından sonra ülke insanının savaş havasında birbirini kucaklamasından da faydalanılarak 1975 yılında bütün Türkiye’nin il ve ilçelerinde 200 Ağır Sanayi fabrikası ile donatılmaya çalışılmış “Milli Görüş” ün hükümette bulunduğu bu dönemde bu fabrikalardan 130’u işletmeye açılmış 70’i de inşaat ve makine montaj programı gereği zamanı gelince açılacaktı.
Ama ülkede 12. Eylül. 1980 ihtilali ile bütün çalışmalar durdurulmuş, fabrikalar ve bunların tezgâhları “bunlar bir daha böyle fabrikalar kuramasınlar” anlayışıyla (Polatlı iş makineleri fabrikasında olduğu gibi) satılarak bu hamle akamete uğratılmıştı.
İşte şimdi tekrar aynı hamlenin yenilenmesi ve doğuda yokluğa ve açlığa kurban edilen ve bu sebeple durmadan dışarıya göç veren ve teröre evlatlarını kaptıran doğulu kardeşlerimizin derdine mutlaka dermen olunması gerekmektedir.
Ama ben inanıyorum ki fabrikaları, arsaları, arazileri, televizyonları “babalar gibi satmamak” değil bu işleri yeniden yapabilmek için “Milli görüş gömleğini çıkarmamış” olmak gerekir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.