Cennet neden babaların ayakları altında değil?
İnternetin cep telefonları aracılığıyla çocuk odasına dahi girdiği günümüzde, çocukları eğitip yetiştirmek ve ihtiyaçlarına cevap vermekte gerçekten zordur. Ancak cenneti kazanmakta bir o kadar zordur.
Çocukların yaramazlıklarından ve babanın ilgisizliğinden yakınan birçok anneye şu soruyu soruyorum: “Rabbim cenneti kimin ayaklarının altına koydu? Verecekleri cevapta hadiste malum: Peygamber Efendimiz (s.a.v.): "Cennet annelerin ayakları altındadır." (Nesâî, Cihad, 6) buyuruyor.
Soruya devam ediyorum: “Rabbim cenneti neden babaların değil de annelerin ayakları altına koydu?”
Hocam çocuklar babalara kaldıysa işleri harap. Çocuklara karşı, ne ilgi ne de alaka gösteriyorlar. Görevlerinin sadece para kazanmak olduğunu düşünüyorlar. Sanki çocuklar için bankamatik gibidirler. “Azıcık şu çocuklarla ilgilen; ben yetişemiyorum, beni dinlemiyorlar ya da bu seferde çocuğun veli toplantısına sen katıl!” dediğimizde söyleyecekleri ve duyacağımız cümleler malum.
Peki o zaman, çocuklar babalara kaldıkları zaman işleri zorsa, herhalde anneler, ayakları altına konan cenneti kazanmaları da o kadar kolay olmaması gerek! diyorum.
Evet hocam; “Cenneti kazanmakta da çocukları eğitmekte fedakarlık ve sabır gerektiriyor.” diyorlar.
Peki, hadisi biz nasıl anlıyoruz?
Peygamber Efendimiz (s.a.v.): "Cennet annelerin ayakları altındadır." (Nesâî, Cihad, 6) buyurduğu ve ayaklarının altına cennet konulan anneler, bunu kendilerini cennete girmesini kolaylaştıracak şekilde algılamaktadırlar. Bu hadisi çocuklarından daha çok, kendileri için algılayan anneler, çocukların eğitimlerinde karşılaştıkları olumsuz davranışlara karşı anlayış ve sabır göstermek yerine sinir küpü haline geliyorlar. Yerine göre de anneler hak konusunu da koz olarak kullanmaktadırlar. “Hakkımı helal etmem!” sözü ile çocuklarla aralarındaki bağları zayıflatmakta yerine göre de ortadan kaldırmaktadırlar. Yıllarca kendini arayıp sormayan ve kendince hayırsız evlat olan çocuklarına da “Ben onlara ne yaptım?” sorgulaması içine girmektedirler. (M. Emin Karabacak, Tabakları Ayırdık Çocuklar Söz Dinlemez Oldu, Ensar Yayınları, İst.2014)
Cenneti kazanmak için anneye; “Öf bile!” (İsrâ,23) denmeyecek ancak şunu da unutmamak gerekir ki anne babasına “Öf bile!” demeyecek evlatları da anneleri yetiştiğini unutmamak gerekir.
Kızını verdiği Mübarek ismindeki köleye, kızına yaklaşmamasının nedenini soran zamanın Merv şehri Kadısına Mübarek:
“Efendim! Siz bu şehrin kadısınız. Malumunuz sizlere birçok hediyeler gelmektedir. Ola ki kızınız size gelen bu hediyelerden yemiş olabilir. Şüpheden uzak durmak için kırk gün bekleyerek helal yedirmek istedim. Amacım Rabbim belki bize salih bir evlat verir. Başka bir düşüncem ve niyetim yoktur.” der.
Kırk gün geçtikten sonra ehline yaklaşan haram ve şüpheli şeylere yaklaşmaktan imtina eden Mübarek’e de Rabbimiz Abdullah (Abdullah ibni Mübarek) isminde ilerde büyük âlim olacak bir çocuk verir.
Abdülkadir-i Geylâni Hazretlerinin annesi Fâtıma bırakın haramları, şüpheli yiyeceklerden kendisini ve çocuğunu koruduğu gibi örnek alınacak İslami bir hayat yaşamıştır. Hatta haram yiyen bir kadının sütünü emmemesi için olanca titizliğini göstermiştir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) “İstanbul mutlaka feth olunacaktır. O’nu feth eden komutan ne güzel komutan ve O’nu feth eden asker ne güzel askerdir.” (Ahmet b. Hanbel, Müsned IV, 225.) hadisindeki övgüye mazhar olmuş Fatih Sultan Mehmet’i annesi emzirirken abdestli ve Ayatel Kürsi’yi okuyarak emzirirmiş. Yine İstiklal Marşı’mızın şairi Mehmet Akif Ersoy’u annesinin abdestsiz emzirmediği söylenmektedir.
Çocukların en güzel şekilde yetiştirmek için çabalamak yerine, en küçük olumsuz davranışlarına karşı hocam; “Ben böyle yaramaz ve vurdumduymaz çocuk görmedim” diyen annelere: “Bu çocuk ne zamandan beri sizin yanınızda diye” sorduğumuzda “Doğumdan beri” demelerine rağmen bir şeylerin farkına varamamaktadırlar.
Rabbimiz tarafından “Annelerinin karnından hiçbir şey bilmezken çıkarıldığına” (Nahl,78) göre bir sıkıntı varsa bunun kaynağı da anne babalardır. Çünkü çocukların ilk ve en büyük öğretmeni anne babalarıdır. Çocukların karakter ve kişiliklerinin oluştuğu altı yaşına kadar çocuklar, günün büyük bir bölümü de anne babaların yanında geçirdiklerine göre eğitim sorumluluğu da anne babaların olduğunu unutmamak gerekir.
"Küçükken öğrenim, taş üzerine yazı yazmak gibidir." diyen İmamı Gazalî de çocuk eğitimde anne babaların ve eğitimcilerin sorumluluklarına işaret ederek şöyle der: "Çocuk, ana-babası elinde bir emanettir. Kalbi, kıymetli bir cevher gibi temizdir. Mum gibi her şekli alabilir. Bütün yazı ve şekillerden uzaktır. Temiz bir toprak gibi olup, hangi tohum atılsa büyür. İyilik tohumu ekilirse din ve dünya saadetine kavuşur. Annesi, babası ve hocası sevabına ortak olur. Şayet fesad tohumu atılırsa helak olur; annesi, babası ve hocası günahına ortak olur."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.